A'râf Sûresi 77. Ayet

فَعَقَرُوا النَّاقَةَ وَعَتَوْا عَنْ اَمْرِ رَبِّهِمْ وَقَالُوا يَا صَالِحُ ائْتِنَا بِمَا تَعِدُنَٓا اِنْ كُنْتَ مِنَ الْمُرْسَل۪ينَ  ...

Nihayet deveyi kestiler, Rablerinin emrine karşı geldiler ve “Ey Salih! Sen eğer (dediğin gibi) peygamberlerden isen, haydi bizi tehdit ettiğin azabı getir” dediler.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 فَعَقَرُوا derken boğazladılar ع ق ر
2 النَّاقَةَ dişi deveyi ن و ق
3 وَعَتَوْا ve dışına çıktılar ع ت و
4 عَنْ -ndan
5 أَمْرِ buyruğu- ا م ر
6 رَبِّهِمْ Rablerinin ر ب ب
7 وَقَالُوا ve dediler ق و ل
8 يَا صَالِحُ Salih ص ل ح
9 ائْتِنَا bize getir ا ت ي
10 بِمَا şeyi
11 تَعِدُنَا bizi tehdidettiğin و ع د
12 إِنْ eğer
13 كُنْتَ isen ك و ن
14 مِنَ -den
15 الْمُرْسَلِينَ elçiler- ر س ل
 

Kur’an’da yeri geldikçe eski toplumların, gurur ve kibre kapılarak hak dini kabul etmemekte direnip büyüklük taslayan zorbaları hakkında müstekbir; bunların zayıf ve âciz gördüğü, baskı altına alıp yönlendirmek istedikleri kitle hakkında da müsted‘af deyimleri kullanılır. İşte zorbalar kesimi, Sâlih’e inananlar arasındaki yoksul ve kimsesiz müminleri inançları dolayısıyla kınamış; onların inandığı şeyleri kendilerinin reddettiklerini açıkça bildirmişlerdir. Sonunda kibir ve inatları yüzünden basîreti bağlananlar, verdikleri sözü çiğneyerek deveyi kestiler. Bu, onların asla yola gelmeyeceklerinin açık bir ifadesiydi. Bu sebeple şiddetli bir depremle eski inkârcı kavimlerin âkıbetine mâruz kaldılar. Fahreddin erRâzî, 79. âyetteki sözleri, inkârcıların helâk olması üzerine Sâlih peygamberin üzüntüsünden dolayı söylemiş olabileceğini belirtir (XIV, 167).

 Hz. Peygamber Tebük Gazvesi sırasında askerleriyle birlikte Semûd kalıntılarının bulunduğu Hicr’e gelmiş, askerler Semûd halkının içtiği kuyulardan su içmişler, ardından hamur yoğurup ekmek yapmışlar, yemek hazırlamışlar; fakat Resûlullah yemeği dökmelerini, ekmekleri develere yedirmelerini emretmiş, sonra onları konakladıkları yerden kaldırarak devenin su içtiği kuyunun başına götürmüş; önceki davranışının sebebini açıklarken de, “Onların yaşadığı felâketin sizin de başınıza gelmesinden kaygılandım” buyurmuştur (Müsned, II, 117). Başka bir rivayette Resûlullah’ın yine Hicr’de bulunduğu bir sırada Hicr halkının başına gelenlerden duyduğu üzüntüyü dile getiren ve yanındakileri, bu olaydan ibret alıp ders çıkarmaya teşvik eden sözler söylediği belirtilmektedir (Buhârî, “Megåzî”, 80; Müslim, “Zühd”, 38; Müsned, II, 58, 72).

 

Kaynak : Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 2 Sayfa: 549-550

 
عتو Ateve: عُتُوٌّ itaat etmeyip isyan etmek demektir. Bu köke ait عَتا fiili ‘azdı’ anlamındadır. Bir görüşe göre وَقَدْ بَلَغْتُ مِنَ الْكِبَرِ عِتِياًّ Meryem, 19/8 ayetindeki kullanımına ‘ihtiyarlıkta ıslahına ve tedavisine imkanın olmadığı bir hale..’ şeklinde mana verilmiş, diğer bir görüşe göre ise ‘eğitilip terbiye edilmeye imkanın olmaması’ anlamındadır denmiştir. (Müfredat) Kuran’ı Kerim’de 10 ayette geçmiştir. (Mucemul Müfehres) Türkçede kullanılan bir türevi bulunmamakla birlikte Kuran-ı Kerim’de 10’dan fazla geçmesi sebebiyle kitabın Arapça kelimeler sözlüğü bölümüne alınmıştır.(Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi) 
 

فَعَقَرُوا النَّاقَةَ وَعَتَوْا عَنْ اَمْرِ رَبِّهِمْ 

 

Fiil cümlesidir.  فَ  istînâfiyyedir.  عَقَرُوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

النَّاقَةَ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur.

وَ  atıf harfidir.  عَتَوْا  mahzuf elif üzere mukadder damme ile mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

عَنْ اَمْرِ  car mecruru  عَتَوْا  fiiline müteallıktır.  رَبِّهِمْ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. Muttasıl zamir  هِمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 


وَقَالُوا يَا صَالِحُ ائْتِنَا بِمَا تَعِدُنَٓا اِنْ كُنْتَ مِنَ الْمُرْسَل۪ينَ

 

 

Fiil cümlesidir.  وَ  atıf harfidir.  قَالُٓوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul  و ‘ı fail olup mahallen merfûdur.

Mekulü’l-kavl cümlesi  يَا صَالِحُ  ‘dir.  قَالُٓوا  fiilinin mef’ûlu olarak mahallen mansubtur.

يَا  nida harfidir.  صَالِحُ   nasb mahallinde damme üzere mebni münadadır. Nidanın cevabı  ائْتِنَا بِمَا تَعِدُنَٓا ‘dır.

ائْتِنَا  illet harfinin hazfiyle mebni emir fiildir. Faili müstetir olup takdiri  أنت ’dir.

Mütekellim zamiri  نَا  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur.

مَا  müşterek ism-i mevsûlu,  بِ  harf-i ceriyle birlikte  أْتِنَا  fiiline müteallıktır. İsm-i mevsûlun sılası  تَعِدُنَٓا  ‘ dır. Îrabtan mahalli yoktur.

تَعِدُنَٓا  merfû muzari fiildir. Faili ise müstetir olup takdiri  أنت ‘dir.

Mütekellim zamiri  نَا  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur.

اِنْ  şart harfi iki muzari fiili cezm eder.  كَانَ ’nin dahil olduğu isim cümlesi şart cümlesidir.  تَ  muttasıl zamiri  كان ’nin ismi olarak mahallen merfûdur.

مِنَ الْمُرْسَل۪ينَ  car mecruru  كُنْتَ ’nin mahzuf haberine müteallıktır. Cer alameti  ي ’dir. Çünkü cemi müzekker salimler harfle îrablanırlar.

الْمُرْسَل۪ينَ  sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan if’al babının ism-i mef’ûludur.

Şartın cevap cümlesi öncesinin delaletiyle hazfedilmiştir. Takdiri;  إن كنت من المرسلين فأتنا بما تعدنا (Eğer gönderilenlerden iseniz vadettiğiniz şeyi getirin.) şeklindedir.

 

فَعَقَرُوا النَّاقَةَ وَعَتَوْا عَنْ اَمْرِ رَبِّهِمْ 

 

فَ  istînâfiyyedir. Âşûr ise takip manasında olduğunu söylemiştir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber talebî kelamdır. Tezâyüf sebebiyle istînâfa atfedilen  وَعَتَوْا عَنْ اَمْرِ رَبِّهِمْ  cümlesi, aynı üsluptadır.

اَمْرِ رَبِّهِمْ  izafetinde Rabb ismine muzâfun ileyh olması  هِمْ  zamirine, yine Rabb ismine muzâf olması  اَمْرِ  ’ye şan  ve şeref kazandırmıştır.

Kâfirlere ait  هِمْ  zamirinin Rabb ismine izafesinde onları tahkir manası vardır. 

عَقَرُ ; deve için, hayvanın ayağını keserek veya bacağını kırarak boğazlamak demektir. نحر  ve  ذبح  ile benzer manada olmakla beraber bunda bir eziyet etme durumu vardır. Kuranda 5 yerde geçmiştir. Hepsi de aynı konudadır.

Deveyi boğazlayanlar bilfiil hepsi olmamasına rağmen fiilin çoğul gelerek hepsine isnad edilmesi; ya bu işle hepsinin ilgisi olmasından ya da bu cinayet hepsinin rızasıyla işlendiğindendir. Bu ifade olayın ne kadar korkunç ve dehşet verici olduğunu vurgular. Öyle ki bunun sonucu hepsine isabet etmiştir. (Ebüssuûd)

Peygambere ve Allah Teâlâ’ya bir meydan okuma söz konusudur.

Fiil bütün topluma isnad edilmiştir. Halbuki fiili bütün toplum değil, içlerinden küçük bir grup işlemiştir. Ama bu işten haberdar ve gönüllü olduğu için isnad topluma yapılmıştır. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meâni İlmi)

[Derken o dişi deveyi, (ayaklarını keserek) öldürdüler] buyurmuştur. Ezherî şöyle der: Araplara göre  عَقَرُ  devenin can damarını keşfetmek (elle arayıp bulmak)tır. عَقَرُ  boğazlamanın sebebi olunca, sebebin müsebbebe ıtlâkı (yani, sebebin netice yerinde kullanılması) bakımından, عَقَرُ  sözü kesme, boğazlama yerinde kullanılmıştır. Bil ki Cenab-ı Hak, bu boğazlama işini her ne kadar onların hepsi değil bir kısmı yapmış ise de bu onların da rızasına göre olmuştur. (Fahreddin er-Râzî)


 وَقَالُوا يَا صَالِحُ ائْتِنَا بِمَا تَعِدُنَٓا 

 

وَ  istînâfiyyedir. Müstenefe olan cümle, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

قَالُوا  fiilinin mekulü’l-kavli, nida üslubunda talebî inşaî isnaddır. Nidanın cevabı

ائْتِنَا  emir üslubunda talebî inşaî isnaddır.

Mecrur mahaldeki müşterek ism-i mevsûl  ائْتِنَا , مَا ‘ya müteallıktır. Sılası  تَعِدُنَٓا , müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Mevsûlde, müphem yapısı nedeniyle tevcih sanatı vardır.


اِنْ كُنْتَ مِنَ الْمُرْسَل۪ينَ

 

Ayetin fasılası fasılla gelmiş tefsiriyyedir. Şart üslubunda talebî inşâî isnaddır.

Şart cümlesi  كاِن ’nin dahil olduğu isim cümlesi formunda faide-i haber ibtidaî kelamdır. Şartın cevabı mahzuftur. Cümlenin öncesinin delaletiyle yapılan bu hazif, îcâz-ı hazif sanatıdır. Cevap cümlesinin takdiri;  فأتنا بما تعدنا  (Bize vadettiğini getir.) şeklindedir.

اِنْ  harfi vuku bulma ihtimali zayıf olan durumlarda kullanılır. Burada da peygamberin doğru söyleme ihtimalinin az olduğunu düşündükleri ifade edilmiştir.