3 Ekim 2024
A'râf Sûresi 74-81 (159. Sayfa)

بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ  ...

A'râf Sûresi 74. Ayet

وَاذْ‌كُرُٓوا اِذْ جَعَلَكُمْ خُلَـفَٓاءَ مِنْ بَعْدِ عَادٍ وَبَوَّاَكُمْ فِي الْاَرْضِ تَتَّخِذُونَ مِنْ سُهُولِهَا قُصُوراً وَتَنْحِتُونَ الْجِبَالَ بُيُوتاًۚ فَاذْكُـرُٓوا اٰلَٓاءَ اللّٰهِ وَلَا تَعْثَوْا فِي الْاَرْضِ مُفْسِد۪ينَ  ...


“Hatırlayın ki Allah Âd kavminden sonra, sizi onların yerine getirdi ve sizi yeryüzünde yerleştirdi. Yerin ovalarında köşkler kuruyor, dağları oyup evler yapıyorsunuz. Artık Allah’ın nimetlerini anın da yeryüzünde bozgunculuk yaparak karışıklık çıkarmayın.”

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَاذْكُرُوا düşünün ki ذ ك ر
2 إِذْ hani
3 جَعَلَكُمْ sizi yaptı ج ع ل
4 خُلَفَاءَ hükümdarlar خ ل ف
5 مِنْ
6 بَعْدِ sonra ب ع د
7 عَادٍ Ad’dan ع و د
8 وَبَوَّأَكُمْ ve sizi yerleştirdi ب و ا
9 فِي
10 الْأَرْضِ yeryüzünde ا ر ض
11 تَتَّخِذُونَ ediniyorsunuz ا خ ذ
12 مِنْ
13 سُهُولِهَا O’nun düzlüklerinde س ه ل
14 قُصُورًا saraylar ق ص ر
15 وَتَنْحِتُونَ ve yontup yapıyorsunuz ن ح ت
16 الْجِبَالَ dağlarını ج ب ل
17 بُيُوتًا evler ب ي ت
18 فَاذْكُرُوا artık hatırlayın ذ ك ر
19 الَاءَ ni’metlerini ا ل و
20 اللَّهِ Allah’ın
21 وَلَا
22 تَعْثَوْا karışıklık çıkarmayın ع ث و
23 فِي
24 الْأَرْضِ yeryüzünde ا ر ض
25 مُفْسِدِينَ bozgunculuk yapıp ف س د

 Nehate نحت : نَحْتٌ kuru ağaç parçası, taş ve maden gibi sert cisimleri yontmak/işlemektir.Bu köke ait نَحِيتَةُ sözcüğü ise insanın üzerine yontulduğu tabiatı/doğasıdır. (Müfredat)  Kuran’ı Kerim’de sülasi fiil formunda 4 defa geçmiştir. (Mu'cemu-l Mufehres) Türkçede kullanılan şekli naht (sanatı)dır. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi) 

سهل Sehele: سَهْلٌ engebeli ve sert yer anlamına gelen حَزْنٌ kelimesinin zıddıdır. Çoğulu سُهُولٌ şeklinde gelir. Düz ve toprağı yumuşak yer anlamındadır. Bu kökten gelen Süheyl ismi bir yıldız adıdır. (Müfredat) Kuran’ı Kerim’de sadece 1 ayette geçmiştir. (Mucemul Müfehres) Türkçede kullanılan şekilleri suhûlet, Süheyl, ishal, tashil, müshil, (ehlen ve) sehlendir. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi)

وَاذْ‌كُرُٓوا اِذْ جَعَلَكُمْ خُلَـفَٓاءَ مِنْ بَعْدِ عَادٍ

 

 Mukadder müstenefe cümlesine matuftur. Takdiri;  تدبروا (Tedebbür edin.) şeklindedir. Fiil cümlesidir.  وَ  atıf harfidir.  اذْكُرُٓو  fiili  ن ’un hazfıyla mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

اِذْ  zaman zarfı  اذْكُرُٓوا  fiiline müteallıktır.  جَعَلَكُمْ  ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

جَعَلَكُمْ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri  هُو ’dir. Muttasıl zamir  كُمْ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur. 

خُلَـفَٓاءَ  ikinci mef’ûlun bihtir.  فعلاء vezninden olduğu için gayri munsariftir ve tenvin almamıştır.

Gayri munsarif isimler: Kesra (esre) ve tenvini alamayan isimlerdir. Gayri munsarif isimler esre yerine fetha alırlar. Yani bu isimler ref halinde damme, nasb halinde fetha, cer halinde yine fetha alırlar.

Gayri munsarife “memnu’un mine’s-sarf (اَلْمَمْنُوعُ مِنَ الصَّرفِ)” da denir.

Arapçada kullanılmakla birlikte arapça kökenli olmayan alem (özel) isimler (Yer, ülke, kişi adları vb. gibi isimler) de gayri munsarife girer. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

مِنْ بَعْدِ  car mecruru  خُلَـفَٓاءَ  ‘nin mahzuf  sıfatına müteallıktır.  عَادٍ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. 


 وَبَوَّاَكُمْ فِي الْاَرْضِ تَتَّخِذُونَ مِنْ سُهُولِهَا قُصُوراً وَتَنْحِتُونَ الْجِبَالَ بُيُوتاًۚ 

 

Fiil cümlesidir.  وَ  atıf harfidir.  بَوَّاَكُمْ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri  هُو ’dir.

Muttasıl zamir  كُمْ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur.  فِي الْاَرْضِ  car mecruru  بَوَّاَكُمْ  fiiline müteallıktır.

تَتَّخِذُونَ  fiili,  بَوَّاَكُمْ ‘deki mef’ûlun hali olarak mahallen mansubtur.  تَتَّخِذُونَ  fiili  نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ‘ı fail olup mahallen merfûdur.

مِنْ سُهُولِهَا  car mecruru mahzuf ikinci mef’ûle müteallıktır.

Muttasıl zamir  هَا  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.  قُصُوراً  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur.

وَ  atıf harfidir.  تَنْحِتُونَ  fiili  نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ‘ı fail olup mahallen merfûdur.

الْجِبَالَ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur.  بُيُوتاً  mukadder hal olup fetha ile mansubtur. 

بَوَّاَكُمْ  fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir.

Tef’il babındandır. Sülâsîsi  بوأ ’dir.

Bu bab, fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef‘ûlu herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.        

تَتَّخِذُونَ  fiili sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İftial babındadır. Sülâsîsi  أخذ ’dır.

İftiâl babı fiile, mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşareket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek manaları katar. İfteale kalıbı hem soyut hem somut anlamlı fiiller için kullanılır.    

 

 فَاذْكُـرُٓوا اٰلَٓاءَ اللّٰهِ وَلَا تَعْثَوْا فِي الْاَرْضِ مُفْسِد۪ينَ

 

فَ  mukadder şartın cevabının başına gelen rabıta veya fasiha harfidir. Takdiri; إن عرفتم فضل الله عليكم فاذكروا آلاء الله (Allah’ın sizin üzerinizdeki fazlını anladıysanız Allah’ın nimetlerini düşünün.) şeklindedir.

اذْكُرُٓوا  fiili  ن ’un hazfıyla mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

اٰلَٓاءَ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur.  اللّٰهِ  lafza-i celâli, muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.

وَ  atıf harfidir.  لَا  nehiy harfi olup olumsuz emir manasındadır.  تَعْثَوْا  fiili  نَ ’un hazfıyla meczum muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

فِي الْاَرْضِ  car mecruru  تَعْثَوْا  fiiline müteallıktır.  مُفْسِد۪ينَ  kelimesi hal olup nasb alameti  ي ’dir. Cemi müzekker salim kelimeler  ي  ile nasb olurlar.

مُفْسِد۪ينَ  sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan if’al babının ism-i failidir. 

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata), hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)


وَاذْ‌كُرُٓوا اِذْ جَعَلَكُمْ خُلَـفَٓاءَ مِنْ بَعْدِ عَادٍ وَبَوَّاَكُمْ فِي الْاَرْضِ تَتَّخِذُونَ مِنْ سُهُولِهَا قُصُوراً وَتَنْحِتُونَ الْجِبَالَ بُيُوتاًۚ

 

Cümle takdiri …تدبروا    [Düşünün.] olan istînâfa  وَ ’la atfedilmiştir. Emir üslubunda talebî inşâî isnaddır. Mazi fiil cümlesi faide-i haber ibtidaî kelam olan  جَعَلَكُمْ خُلَـفَٓاءَ مِنْ بَعْدِ عَادٍ  cümlesi, zaman zarfı  اِذْ ’in muzâfun ileyhidir. 

Aynı üslupta gelen  وَبَوَّاَكُمْ فِي الْاَرْضِ  cümlesi, …جَعَلَكُمْ  cümlesine matuftur. Vasıl sebebi tezâyüftür.

Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelam olan cümlesi  وَبَوَّاَكُمْ ‘deki mef’ûl zamirden haldir.

Aynı üsluptaki  وَتَنْحِتُونَ الْجِبَالَ بُيُوتاًۚ  cümlesi, temâsül sebebiyle hal cümlesine atfedilmiştir. Hal cümleleri ıtnâb sanatıdır.

قُصُوراً  ve  بُيُوتاًۚ  kelimelerindeki tenvin kesret, tazim ve nev ifade eder. 

ذِكْرٌ - وَاذْكُرُٓوا - فَاذْكُرُٓوا  kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü'l-acüz ale's-sadr sanatları vardır.

جَعَلَكُمْ - الْخَلْقِ  ve  قُصُوراً - بُيُوتاًۚ  ve  الْجِبَالَ - سُهُولِهَا kelime grupları arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

الْجِبَالَ - سُهُولِهَا  kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab sanatı vardır.

Bu ayet ve 69.ayet arasında tekrarlar sebebiyle ıtnâb ve reddü'l-acüz ale's-sadr sanatları vardır.

Böyle tekrarlanan kelimeler kelamdaki cüzleri birbirine bağlar, aralarında bir ilişki kurar ve dokuyu bütünleştirir. 

Semûd kavmi, yazın vadilerde kışın da dağlarda yaşıyorlardı. Bu, onların nimet ve refah içinde yüzdüklerine delalet eder. (Fahreddin er-Râzî)


 فَاذْكُـرُٓوا اٰلَٓاءَ اللّٰهِ وَلَا تَعْثَوْا فِي الْاَرْضِ مُفْسِد۪ينَ

 

فَ , takdiri   إن عرفتم فضل الله عليكم  (Allah’ın sizin üzerinizdeki fazlını anladıysanız) olan mahzuf şartın cevabına gelmiş rabıtadır. Şart cümlesinin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır. Mahzufla birlikte cümle, şart üslubunda talebî inşâî isnaddır.

Cevap cümlesi, emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.

اذْكُرُٓوا  kelimesinin tekrarında ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

اٰلَٓاءَ اللّٰهِ  izafeti muzâfın şanı içindir.

Nehiy üslubunda talebî inşâî isnad olan  وَلَا تَعْثَوْا  cümlesi, her ikisi de inşâ cümlesi olması nedeniyle öncesine atfedilmiştir. Cihet-i câmia: tezâyüf ve akliyyedir.

وَلَا تَعْثَوْا فِي الْاَرْضِ [Yeryüzünde fesat çıkarmayın] ifadesinde arz keli­mesinin açıkça zikredilmesi, fesadın çirkinliğini göstermekte mübalağa ifade eder. مُفْسِد۪ينَ kelimesi hal-i müekkidedir. Bu üslubun fesahat yönü şöyledir:

مُفْسِد۪ينَ lafzı fesadı yasaklamayı pekiştirir ve o yasağa karşı gafil davranma ve onu unutma gibi mahzurları da ortadan kaldırır. (Safvetü't Tefâsir, Âşûr)

Hal konumundaki  مُفْسِد۪ينَ  dolayısıyla cümlede ıtnâb sanatı vardır.

تَعْثَوْا - مُفْسِد۪ينَ  ve  خُلَـفَٓاءَ - اٰلَٓاءَ  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

Allah Teâlâla’nın üzerimizdeki nimetlerinin hakkı şükür ve gafil olmamaktır.

Nimetler masiyetle yok olur.

مُفْسِد۪ينَ ‘den maksat, onların dişi deveyi kesmelerini yasaklamadır. Ama daha uygun olan, bu ifadeyi zahirî manasına hamletmektir. Bu da fesadın her türlüsünden men etme manasıdır. (Fahreddin er-Râzî)

الأرْضِ  kelimesindeki tarifin ahd için olması caizdir. Yani  أرْضِكم هَذِهِ  (Bu arzınız) demektir ki kastedilen Hicr bölgesidir. Cins için olması da caizdir. Çünkü Allah onları yeryüzünde belirli bir bölgeye yerleştirmiştir ki bu bölge arzın bölgelerinden biridir. (Âşûr)


A'râf Sûresi 75. Ayet

قَالَ الْمَلَأُ الَّذ۪ينَ اسْتَكْبَرُوا مِنْ قَوْمِه۪ لِلَّذ۪ينَ اسْتُضْعِفُوا لِمَنْ اٰمَنَ مِنْهُمْ اَتَعْلَمُونَ اَنَّ صَالِحاً مُرْسَلٌ مِنْ رَبِّه۪ۜ قَالُٓوا اِنَّا بِمَٓا اُرْسِلَ بِه۪ مُؤْمِنُونَ  ...


Kavminin büyüklük taslayan ileri gelenleri, küçük görülüp ezilen inanmışlara, “Siz, Salih’in, Rabbi tarafından gönderilmiş bir peygamber olduğunu (sahiden) biliyor musunuz?” dediler. Onlar da, “Biz şüphesiz onunla gönderilene inananlarız” dediler.

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 قَالَ dediler ق و ل
2 الْمَلَأُ ileri gelenler م ل ا
3 الَّذِينَ onlar ki
4 اسْتَكْبَرُوا büyüklük taslıyorlar ك ب ر
5 مِنْ -nden
6 قَوْمِهِ kavmi- ق و م
7 لِلَّذِينَ kimseler
8 اسْتُضْعِفُوا zayıf görülen ض ع ف
9 لِمَنْ kimselere (karşı)
10 امَنَ inanan ا م ن
11 مِنْهُمْ içlerinden
12 أَتَعْلَمُونَ siz biliyor musunuz? ع ل م
13 أَنَّ gerçekten
14 صَالِحًا Salih’in ص ل ح
15 مُرْسَلٌ gönderildiğini ر س ل
16 مِنْ tarafından
17 رَبِّهِ Rabbi ر ب ب
18 قَالُوا dediler ق و ل
19 إِنَّا doğrusu biz
20 بِمَا
21 أُرْسِلَ gönderilene ر س ل
22 بِهِ onunla
23 مُؤْمِنُونَ inananlarız ا م ن

Kur’an’da yeri geldikçe eski toplumların, gurur ve kibre kapılarak hak dini kabul etmemekte direnip büyüklük taslayan zorbaları hakkında müstekbir; bunların zayıf ve âciz gördüğü, baskı altına alıp yönlendirmek istedikleri kitle hakkında da müsted‘af deyimleri kullanılır. İşte zorbalar kesimi, Sâlih’e inananlar arasındaki yoksul ve kimsesiz müminleri inançları dolayısıyla kınamış; onların inandığı şeyleri kendilerinin reddettiklerini açıkça bildirmişlerdir. Sonunda kibir ve inatları yüzünden basîreti bağlananlar, verdikleri sözü çiğneyerek deveyi kestiler. Bu, onların asla yola gelmeyeceklerinin açık bir ifadesiydi. Bu sebeple şiddetli bir depremle eski inkârcı kavimlerin âkıbetine mâruz kaldılar. Fahreddin erRâzî, 79. âyetteki sözleri, inkârcıların helâk olması üzerine Sâlih peygamberin üzüntüsünden dolayı söylemiş olabileceğini belirtir (XIV, 167).

 Hz. Peygamber Tebük Gazvesi sırasında askerleriyle birlikte Semûd kalıntılarının bulunduğu Hicr’e gelmiş, askerler Semûd halkının içtiği kuyulardan su içmişler, ardından hamur yoğurup ekmek yapmışlar, yemek hazırlamışlar; fakat Resûlullah yemeği dökmelerini, ekmekleri develere yedirmelerini emretmiş, sonra onları konakladıkları yerden kaldırarak devenin su içtiği kuyunun başına götürmüş; önceki davranışının sebebini açıklarken de, “Onların yaşadığı felâketin sizin de başınıza gelmesinden kaygılandım” buyurmuştur (Müsned, II, 117). Başka bir rivayette Resûlullah’ın yine Hicr’de bulunduğu bir sırada Hicr halkının başına gelenlerden duyduğu üzüntüyü dile getiren ve yanındakileri, bu olaydan ibret alıp ders çıkarmaya teşvik eden sözler söylediği belirtilmektedir (Buhârî, “Megåzî”, 80; Müslim, “Zühd”, 38; Müsned, II, 58, 72).

 

Kaynak : Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 2 Sayfa: 549-550

قَالَ الْمَلَأُ الَّذ۪ينَ اسْتَكْبَرُوا مِنْ قَوْمِه۪ لِلَّذ۪ينَ اسْتُضْعِفُوا لِمَنْ اٰمَنَ مِنْهُمْ اَتَعْلَمُونَ اَنَّ صَالِحاً مُرْسَلٌ مِنْ رَبِّه۪ۜ

 

Fiil cümlesidir.  قَالَ  fetha üzere mebni mazi fiildir.  الْمَلَأُ  fail olup lafzen merfûdur.

الَّذ۪ينَ  Cemi müzekker has ism-i mevsûlu,  الْمَلَأُ ’nun sıfatı olarak mahallen merfûdur.  İsm-i mevsûlun sılası  اسْتَكْبَرُوا مِنْ قَوْمِه۪  ’dır. Îrabtan mahalli yoktur.

اسْتَكْبَرُوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

مِنْ قَوْمِه۪ٓ  car mecruru  اسْتَكْبَرُوا  ‘deki failin mahzuf haline müteallıktır. Muttasıl zamir  ه۪ٓ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

الَّذ۪ينَ  cemi müzekker has ism-i mevsûlu,  لِ  harf-i ceriyle  قَالَ  fiiline müteallıktır. İsm-i mevsûlun sılası  اسْتُضْعِفُوا ‘dur. Îrabtan mahalli yoktur.

اسْتُضْعِفُوا  damme üzere mebni, meçhul mazi fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı naib-i fail olup mahallen merfûdur.

مَنْ  müşterek ism-i mevsûlu,  لِ  harf-i cerinin iadesiyle bedeldir. İsm-i mevsûlun sılası  اٰمَنَ مِنْهُمْ ‘dur. Îrabtan mahalli yoktur.

اٰمَنَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri  هو ’dir. 

مِنْهُمْ  car mecruru  اٰمَنَ  ‘deki failin mahzuf haline müteallıktır.

Mekulü’l-kavli,  اَتَعْلَمُونَ ‘dir.  قَالَ  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubtur.

Hemze istifham harfidir.  تَعْلَمُونَ  fiili  نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ‘ı fail olup mahallen merfûdur.

اَنَّ  harfi,  اِنَّ  gibi ismini nasb haberini ref eder. İsim cümlesinin manasını masdara çevirir ve tekid eder.  

اَنَّ  ve masdar-ı müevvel,  تَعْلَمُونَ  fiilinin iki mef’ûlu yerinde olarak mahallen mansubtur.  صَالِحاً  kelimesi  اَنَّ ’nin ismi olup lafzen mansubtur.

مُرْسَلٌ  ise  اَنَّ ’nin haberi olup lafzen merfûdur.

مِنْ رَبِّه۪  car mecruru  مُرْسَلٌ ‘e müteallıktır. Muttasıl zamir  ه۪  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.  

اسْتَكْبَرُوا  fiili, sülâsî mücerrede üç harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil, istif’âl babındadır. Sülâsîsi كبر  ’dir.

Bu bab fiile talep, tehavvül, vicdan, mutavaat, ittihaz ve itikat gibi anlamlar katar.

مُرْسَلٌ  sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan if’al babının ism-i mef’ûludur.


 قَالُٓوا اِنَّا بِمَٓا اُرْسِلَ بِه۪ مُؤْمِنُونَ

 

Fiil cümlesidir.  قَالُٓوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul  و ‘ı fail olup mahallen merfûdur.

Mekulü’l-kavl cümlesi  اِنَّا بِمَٓا اُرْسِلَ  ‘dir.  قَالُٓوا  fiilinin mef’ûlu olarak mahallen mansubtur.

اِنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder.

اِنَّ ’nin ismi olarak gelen mütekellim zamiri  نَا , mahallen mansubtur.

مَٓا   müşterek ism-i mevsûlu,  بِ  harf-i ceriyle birlikte  مُؤْمِنُونَ  ‘ye müteallıktır.  İsm-i mevsûlun sılası  اُرْسِلَ بِه۪  ‘dir. Îrabtan mahalli yoktur.

اُرْسِلَ  meçhul mazi mebni fiildir. Naib-i faili müstetir olup takdiri  هو ’dir.

 بِه۪  car mecruru  اُرْسِلَ  fiiline müteallıktır.

مُؤْمِنُونَ  kelimesi  اِنَّ ’nin haberi olup ref alameti  وَ ’dır. Cemi müzekker kelimeler harfle îrablanır.

مُؤْمِنُونَ  sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan if’al babının ism-i failidir.

İsm-i fail: Eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

اُرْسِلَ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’al babındandır. Sülâsîsi  رسل ’dir.

İf’al babı fiille, tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazen de fiilin mücerret manasını ifade eder.

قَالَ الْمَلَأُ الَّذ۪ينَ اسْتَكْبَرُوا مِنْ قَوْمِه۪ لِلَّذ۪ينَ اسْتُضْعِفُوا لِمَنْ اٰمَنَ مِنْهُمْ اَتَعْلَمُونَ اَنَّ صَالِحاً مُرْسَلٌ مِنْ رَبِّه۪ۜ 

 

Beyanî istînâf olarak fasılla gelen cümlede fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir.

Bu cümle, Salih (as)’nin sözlerinin hikâye edilmesinden kaynaklanan gizli bir sualin cevabıdır.

Cümle mazi fiil sıygasında, faide-i haber ibtidâi kelamdır.

الْمَلَأُ  için sıfat konumundaki has ism-i mevsûl  الَّذ۪ينَ ‘nin sılası  اسْتَكْبَرُوا مِنْ قَوْمِه۪ , müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Mecrur mahaldeki has ism-i mevsûl  قَالَ ,  لِلَّذ۪ينَ ‘ye müteallıktır. Sılası  اسْتُضْعِفُوا , mazi fiil sıygasında gelerek sübuta, temekkün ve istikrara işaret etmiştir. 

Yine mecrur mahalde,  قَالَ  fiiline müteallık, müşterek ism-i mevsûl  مَٓا ‘nın sılası  اٰمَنَ مِنْهُمْ , müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Mevsûlde müphem yapısı nedeniyle tevcih sanatı vardır.

İki farklı grubu temsil eden  الَّذ۪ينَ  ’ler arasında tam cinas ve ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları , مَنْ  ve  الَّذ۪ينَ  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

Mevsûllerde, müphem yapıları nedeniyle tevcih sanatı vardır.

قَالَ  fiilinin mekulü’l-kavli … اَتَعْلَمُونَ , istifham üslubunda talebî inşâî isnaddır. İstifham  üslubunda gelmiş olmasına rağmen taaccüp ve kınama amacı taşıyan cümle mecaz-ı mürsel mürekkebtir. Ayrıca soruda tecâhül-i ârif sanatı vardır.

Tekid ve masdar harfi  اَنَّ ’nin dahil olduğu isim cümlesi  اَنَّ صَالِحاً مُرْسَلٌ مِنْ رَبِّه۪ۜ , faide-i haber inkârî kelamdır.  اَنَّ  ve masdar-ı müevvel, iki mef’ûle müteaddi olan  اَتَعْلَمُونَ  fiilinin iki mef’ûlü yerindedir.

الْمَلَأُ ; göz dolduran kişiler, dalkavuklar demektir.

ُالْمَلَأُ  eşraf ve yöneticiler demektir. Bunun, beraberinde kadınların olmadığı erkekler anlamında olduğu da söylenmiştir. (Ebüssuûd)  

66. ayetle benzerliği sebebiyle iki ayet arasında ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

لِلَّذ۪ينَ اسْتُضْعِفُوا  [Güçsüz görülenlere] yani kâfir liderlerin zayıf düşürüp zelil kıldığı kimselere;  لِمَنْ اٰمَنَ مِنْهُمْ [yani aralarındaki iman edenlere…] Bu   لِلَّذ۪ينَ اسْتُضْعِفُوا ‘dan bedeldir.  مِنْهُمْ ’daki zamir, ya kavme ya da “güçsüz görülenler”e râcidir. Bu iki ihtimal durumunda anlam farklılığı da çıkar. Zira kavme râci olursa, o zaman “iman edenler” “güçsüz görülenler”i izah etmekte; “güçsüz görülenler”in müminlerden ibaret olduğuna delalet etmektedir. Buna karşılık, zamir “güçsüz görülenler”e râci olursa, o zaman güçsüz görülme niteliği iman edenlere özgü olmayacak; gerek iman edenlerden gerekse kâfirlerden güçsüz görülen kimseler olduğu anlamına gelecektir. (Keşşâf)

الْمَلَأُ kelimesinin, “kalpleri heybetleri ile, korku ile dolduran kimseler” manasındadır. Buna göre ayetin manası, “mele”, yani kavmin ileri gelenleri, mustazaflara, yani, Salih (as)’e iman eden fakir kimselere şöyle dediler:” şeklinde olur. (Fahreddin er-Râzî)

Bil ki Allah Teâlâ, o kâfirleri, “kibirlenen ileri gelenler”; o müminleri de “zayıf düşürülenler” diye vasıflandırmıştır. Onların büyüklenmeleri, kınamayı gerektiren bir fiilden dolayıdır. Müminlerin mustazaf olmalarının manası ise, başkalarının onları zayıf görmesi ve küçümsemesi demektir. Halbuki bu, onlardan sadır olan bir fiil olmayıp, aksine başkalarından südur eden bir fiildir. Binaenaleyh bu, o müminler hakkında kınamayı ifade eden bir sıfat olamaz. Aksine bu kınama ve zemm, onları hakir görüp zayıf addeden kimselere aittir.  (Fahreddin er-Râzî)

”Mücahid,   utüvv kelimesinin, bâtıla iyice dalmak, içine girmek manasına geldiğini söylemiştir. (Fahreddin er-Razi)

Müminlerin, onların sualine uygun bir cevap vermemeleri, mesela: "- Evet!" yahut,

"- Salih'in Allah Teâlâ tarafından gönderildiğini biliyoruz." gibi bir cevap vermemeleri, - hakkı ortaya koymak, sürekli ve sabit olan imanlarını hemen açıklamak ve bunun açık bir gerçek olduğuna, dikkat çekmek içindir. (Ebüssuûd)

Her iki vasfa sahip olan kişiler için de ism-i mevsûlun tercih edilmesinde sılada zikredilen şeylerin onların sözü olduğuna ima vardır. لِلَّذِينَ اسْتُضْعِفُوا  sözündeki lâm; قَالَ  fiilinin müteaddiliği içindir. Zayıf bırakılanların verdikleri cevabın isim cümlesi şeklinde olması imanın onlarda sabit olduğuna delalet eder. Böylece cevabı kendilerinin şüphede olmalarını isteyen kibirlilere bırakmadılar, aksine onların resullere iman etmediklerini ifade ettiler. Verdikleri haberi  إنَّ  ile tekid ederek kibirlilerin kendi imanlarından şüphe etme vehmini izale ettiler. Zayıf bırakılanların evet şeklinde cevap vermekle yetinmeyip sıla cümlesiyle cevap vermesi; sıla cümlesi dolayısıyla Salih (as)’ın getirdiği tevhid, ba’sin ispatı ve imanın onlarda yerleşmiş olması gibi manaların hepsinin isim cümlesinin ifade ettiği sübut ve devam manalarını taşıması ve beliğ bir icazla idmâc yapılmasıdır. (Âşûr)


 قَالُٓوا اِنَّا بِمَٓا اُرْسِلَ بِه۪ مُؤْمِنُونَ

 

Beyanî istînaf olan cümle fasılla gelmiştir. Fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. Mazi fiil sıygasındaki faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

قَالُٓوا  fiilinin mekulü’l-kavli  اِنَّ  ile tekid edilmiş sübut ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır.

Mecrur mahaldeki müşterek ism-i mevsûl  مُؤْمِنُونَ , مَٓا ‘ye müteallıktır. Sılası  اُرْسِلَ بِه۪ , mazi fiil sıygasında gelerek sübuta, temekkün ve istikrara işaret etmiştir. Mevsûlde, müphem yapısı nedeniyle tevcih sanatı vardır.

Ayette üslub-u hakîm sanatı vardır.

Bu üslup; muhataba beklediği şeyi, ya da sorduğu sorunun cevabını değil, daha önemli ya da gerekli olduğuna tenbih için beklemediği bir şeyi söylemek ya da cevabı vermek olarak tarif edilir. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meâni İlmi)

Bu ayette Salih (as)’in inkârcılarının iman edenlere sordukları sorunun uygun cevabı; “evet biliyoruz” şeklindedir. Fakat onlar, kendileriyle istihza eden bu soru cümlesine onun Allah tarafından gönderilen bir elçi olduğunun zaten konuşulmaya bile gerek olmayan ve içinde şüphe barındırmayan bir mevzu oluğunu ima ederek, “doğrusu biz onunla gönderilene inanıyoruz” şeklinde cevap vermişler ve meselenin imanî yönüne vurgu yapmışlardır. (Hasan Uçar, Kur’ân-I Kerîm’deki Anlamsal Bedî‘ Sanatları Doktora Tezi)

اسْتَكْبَرُوا - اسْتُضْعِفُوا  kelimeleri ve  الْمَلَأُ - اسْتُضْعِفُوا  arasında da tıbâk-ı hafî vardır.

قَالَ - قَالُٓوا , مُرْسَلٌ - اُرْسِلَ , اٰمَنَ - مُؤْمِنُونَ  kelime grupları arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
A'râf Sûresi 76. Ayet

قَالَ الَّذ۪ينَ اسْتَكْبَرُٓوا اِنَّا بِالَّـذ۪ٓي اٰمَنْتُمْ بِه۪ كَافِرُونَ  ...


Büyüklük taslayanlar, “Şüphesiz biz sizin inandığınız şeyi inkâr edenleriz” dediler.

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 قَالَ dediler ق و ل
2 الَّذِينَ kimseler
3 اسْتَكْبَرُوا büyüklük taslayan(lar) ك ب ر
4 إِنَّا şüphesiz biz
5 بِالَّذِي
6 امَنْتُمْ sizin inandığınızı ا م ن
7 بِهِ kendisine
8 كَافِرُونَ inkar edenleriz ك ف ر

قَالَ الَّذ۪ينَ اسْتَكْبَرُٓوا اِنَّا بِالَّـذ۪ٓي اٰمَنْتُمْ بِه۪ كَافِرُونَ

 

Fiil cümlesidir.  قَالَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Cemi müzekker has ism-i mevsûl   الَّذ۪ينَ , fail olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası  اسْتَكْبَرُٓوا  ‘dur. Îrabtan mahalli yoktur.

اسْتَكْبَرُٓوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur. 

Mekulü’l-kavli,  اِنَّا بِالَّـذ۪ٓي  ’dir.  قَالَ  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubtur.

اِنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder.

اِنَّ ’nin ismi olarak gelen mütekellim zamiri  نَا , mahallen mansubtur.

الَّـذ۪ٓي  müfret müzekker has ism-i mevsûlü,  بِ  harf-i ceriyle birlikte  كَافِرُونَ ‘ ye müteallıktır. İsm-i mevsûlun sılası  اٰمَنْتُمْ بِه۪ كَافِرُونَ  ‘dir. Îrabtan mahalli yoktur.

اٰمَنْتُمْ  sükun üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir  تُمْ  fail olarak mahallen merfûdur.

بِه۪  car mecruru  اٰمَنْتُمْ  fiiline müteallıktır. 

كَافِرُونَ  kelimesi  اِنَّ ’nin  haberi olup  ref alameti  وَ ’dır. Cemi müzekker kelimeler harfle îrablanır.

كَافِرُونَ  kelimesi sülâsî mücerred olan  كفر  fiilinin ism-i failidir.

İsm-i fail: Eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

اسْتَكْبَرُٓوا  fiili, sülâsî mücerrede üç harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil, istif’âl babındadır. Sülâsîsi كبر  ’dir.

Bu bab fiile talep, tehavvül, vicdan, mutavaat, ittihaz ve itikat gibi anlamlar katar.

قَالَ الَّذ۪ينَ اسْتَكْبَرُٓوا اِنَّا بِالَّـذ۪ٓي اٰمَنْتُمْ بِه۪ كَافِرُونَ



Beyanî istînaf olan cümle fasılla gelmiştir. Fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. Mazi fiil sıygasındaki faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Müsnedün ileyh konumundaki has ism-i mevsûl  الَّذ۪ينَ ‘nin sılası  اسْتَكْبَرُٓوا , mazi fiil sıygasında gelerek sübuta, temekkün ve istikrara işaret etmiştir.

Müsnedün ileyhin ism-i mevsûlle marife olması, bilinen kişiler olduklarını belirtmesi yanında, bahsi geçenleri tahkir amacına matuftur.

قَالَ  fiilinin mekulü’l-kavli  اِنَّ  ile tekid edilmiş sübut ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır.

Mecrur mahaldeki has ism-i mevsûl  كَافِرُونَ ,  لِلَّذ۪ي ‘ye müteallıktır. Sılası  اٰمَنْتُمْ بِه۪ , mazi fiil sıygasında gelerek sübuta, temekkün ve istikrara işaret etmiştir. Mevsûllerde, müphem yapıları nedeniyle tevcih sanatı vardır.

 اسْتَكْبَرُٓوا - كَافِرُونَ  ve  الَّذ۪ينَ - الَّـذ۪ٓي  kelime grupları arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

İnanmayanların Salih (as)’dan ism-i mevsûlle söz etmeleri tahkir amacı taşımaktadır.

كَافِرُونَ  - اٰمَنْتُمْ  kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab sanatı vardır.

Onların kelamına muvafık olarak ”Gerçekten biz Salih ile gönderileni inkâr edenleriz” dememiş olmaları, sözlerinde muhalefetlerini göstermek ve onların söylemlerini reddetmek içindir. (Ebüssuûd)

Son cümle isim cümlesi olması ve haberin de ism-i fail şeklinde gelmesi dolayısıyla devamlılık ifade eder.


A'râf Sûresi 77. Ayet

فَعَقَرُوا النَّاقَةَ وَعَتَوْا عَنْ اَمْرِ رَبِّهِمْ وَقَالُوا يَا صَالِحُ ائْتِنَا بِمَا تَعِدُنَٓا اِنْ كُنْتَ مِنَ الْمُرْسَل۪ينَ  ...


Nihayet deveyi kestiler, Rablerinin emrine karşı geldiler ve “Ey Salih! Sen eğer (dediğin gibi) peygamberlerden isen, haydi bizi tehdit ettiğin azabı getir” dediler.

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 فَعَقَرُوا derken boğazladılar ع ق ر
2 النَّاقَةَ dişi deveyi ن و ق
3 وَعَتَوْا ve dışına çıktılar ع ت و
4 عَنْ -ndan
5 أَمْرِ buyruğu- ا م ر
6 رَبِّهِمْ Rablerinin ر ب ب
7 وَقَالُوا ve dediler ق و ل
8 يَا صَالِحُ Salih ص ل ح
9 ائْتِنَا bize getir ا ت ي
10 بِمَا şeyi
11 تَعِدُنَا bizi tehdidettiğin و ع د
12 إِنْ eğer
13 كُنْتَ isen ك و ن
14 مِنَ -den
15 الْمُرْسَلِينَ elçiler- ر س ل
عتو Ateve: عُتُوٌّ itaat etmeyip isyan etmek demektir. Bu köke ait عَتا fiili ‘azdı’ anlamındadır. Bir görüşe göre وَقَدْ بَلَغْتُ مِنَ الْكِبَرِ عِتِياًّ Meryem, 19/8 ayetindeki kullanımına ‘ihtiyarlıkta ıslahına ve tedavisine imkanın olmadığı bir hale..’ şeklinde mana verilmiş, diğer bir görüşe göre ise ‘eğitilip terbiye edilmeye imkanın olmaması’ anlamındadır denmiştir. (Müfredat) Kuran’ı Kerim’de 10 ayette geçmiştir. (Mucemul Müfehres) Türkçede kullanılan bir türevi bulunmamakla birlikte Kuran-ı Kerim’de 10’dan fazla geçmesi sebebiyle kitabın Arapça kelimeler sözlüğü bölümüne alınmıştır.(Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi) 

فَعَقَرُوا النَّاقَةَ وَعَتَوْا عَنْ اَمْرِ رَبِّهِمْ 

 

Fiil cümlesidir.  فَ  istînâfiyyedir.  عَقَرُوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

النَّاقَةَ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur.

وَ  atıf harfidir.  عَتَوْا  mahzuf elif üzere mukadder damme ile mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

عَنْ اَمْرِ  car mecruru  عَتَوْا  fiiline müteallıktır.  رَبِّهِمْ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. Muttasıl zamir  هِمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 


وَقَالُوا يَا صَالِحُ ائْتِنَا بِمَا تَعِدُنَٓا اِنْ كُنْتَ مِنَ الْمُرْسَل۪ينَ

 

 

Fiil cümlesidir.  وَ  atıf harfidir.  قَالُٓوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul  و ‘ı fail olup mahallen merfûdur.

Mekulü’l-kavl cümlesi  يَا صَالِحُ  ‘dir.  قَالُٓوا  fiilinin mef’ûlu olarak mahallen mansubtur.

يَا  nida harfidir.  صَالِحُ   nasb mahallinde damme üzere mebni münadadır. Nidanın cevabı  ائْتِنَا بِمَا تَعِدُنَٓا ‘dır.

ائْتِنَا  illet harfinin hazfiyle mebni emir fiildir. Faili müstetir olup takdiri  أنت ’dir.

Mütekellim zamiri  نَا  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur.

مَا  müşterek ism-i mevsûlu,  بِ  harf-i ceriyle birlikte  أْتِنَا  fiiline müteallıktır. İsm-i mevsûlun sılası  تَعِدُنَٓا  ‘ dır. Îrabtan mahalli yoktur.

تَعِدُنَٓا  merfû muzari fiildir. Faili ise müstetir olup takdiri  أنت ‘dir.

Mütekellim zamiri  نَا  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur.

اِنْ  şart harfi iki muzari fiili cezm eder.  كَانَ ’nin dahil olduğu isim cümlesi şart cümlesidir.  تَ  muttasıl zamiri  كان ’nin ismi olarak mahallen merfûdur.

مِنَ الْمُرْسَل۪ينَ  car mecruru  كُنْتَ ’nin mahzuf haberine müteallıktır. Cer alameti  ي ’dir. Çünkü cemi müzekker salimler harfle îrablanırlar.

الْمُرْسَل۪ينَ  sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan if’al babının ism-i mef’ûludur.

Şartın cevap cümlesi öncesinin delaletiyle hazfedilmiştir. Takdiri;  إن كنت من المرسلين فأتنا بما تعدنا (Eğer gönderilenlerden iseniz vadettiğiniz şeyi getirin.) şeklindedir.

فَعَقَرُوا النَّاقَةَ وَعَتَوْا عَنْ اَمْرِ رَبِّهِمْ 

 

فَ  istînâfiyyedir. Âşûr ise takip manasında olduğunu söylemiştir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber talebî kelamdır. Tezâyüf sebebiyle istînâfa atfedilen  وَعَتَوْا عَنْ اَمْرِ رَبِّهِمْ  cümlesi, aynı üsluptadır.

اَمْرِ رَبِّهِمْ  izafetinde Rabb ismine muzâfun ileyh olması  هِمْ  zamirine, yine Rabb ismine muzâf olması  اَمْرِ  ’ye şan  ve şeref kazandırmıştır.

Kâfirlere ait  هِمْ  zamirinin Rabb ismine izafesinde onları tahkir manası vardır. 

عَقَرُ ; deve için, hayvanın ayağını keserek veya bacağını kırarak boğazlamak demektir. نحر  ve  ذبح  ile benzer manada olmakla beraber bunda bir eziyet etme durumu vardır. Kuranda 5 yerde geçmiştir. Hepsi de aynı konudadır.

Deveyi boğazlayanlar bilfiil hepsi olmamasına rağmen fiilin çoğul gelerek hepsine isnad edilmesi; ya bu işle hepsinin ilgisi olmasından ya da bu cinayet hepsinin rızasıyla işlendiğindendir. Bu ifade olayın ne kadar korkunç ve dehşet verici olduğunu vurgular. Öyle ki bunun sonucu hepsine isabet etmiştir. (Ebüssuûd)

Peygambere ve Allah Teâlâ’ya bir meydan okuma söz konusudur.

Fiil bütün topluma isnad edilmiştir. Halbuki fiili bütün toplum değil, içlerinden küçük bir grup işlemiştir. Ama bu işten haberdar ve gönüllü olduğu için isnad topluma yapılmıştır. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meâni İlmi)

[Derken o dişi deveyi, (ayaklarını keserek) öldürdüler] buyurmuştur. Ezherî şöyle der: Araplara göre  عَقَرُ  devenin can damarını keşfetmek (elle arayıp bulmak)tır. عَقَرُ  boğazlamanın sebebi olunca, sebebin müsebbebe ıtlâkı (yani, sebebin netice yerinde kullanılması) bakımından, عَقَرُ  sözü kesme, boğazlama yerinde kullanılmıştır. Bil ki Cenab-ı Hak, bu boğazlama işini her ne kadar onların hepsi değil bir kısmı yapmış ise de bu onların da rızasına göre olmuştur. (Fahreddin er-Râzî)


 وَقَالُوا يَا صَالِحُ ائْتِنَا بِمَا تَعِدُنَٓا 

 

وَ  istînâfiyyedir. Müstenefe olan cümle, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

قَالُوا  fiilinin mekulü’l-kavli, nida üslubunda talebî inşaî isnaddır. Nidanın cevabı

ائْتِنَا  emir üslubunda talebî inşaî isnaddır.

Mecrur mahaldeki müşterek ism-i mevsûl  ائْتِنَا , مَا ‘ya müteallıktır. Sılası  تَعِدُنَٓا , müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Mevsûlde, müphem yapısı nedeniyle tevcih sanatı vardır.


اِنْ كُنْتَ مِنَ الْمُرْسَل۪ينَ

 

Ayetin fasılası fasılla gelmiş tefsiriyyedir. Şart üslubunda talebî inşâî isnaddır.

Şart cümlesi  كاِن ’nin dahil olduğu isim cümlesi formunda faide-i haber ibtidaî kelamdır. Şartın cevabı mahzuftur. Cümlenin öncesinin delaletiyle yapılan bu hazif, îcâz-ı hazif sanatıdır. Cevap cümlesinin takdiri;  فأتنا بما تعدنا  (Bize vadettiğini getir.) şeklindedir.

اِنْ  harfi vuku bulma ihtimali zayıf olan durumlarda kullanılır. Burada da peygamberin doğru söyleme ihtimalinin az olduğunu düşündükleri ifade edilmiştir.

 
A'râf Sûresi 78. Ayet

فَاَخَذَتْهُمُ الرَّجْفَةُ فَاَصْبَحُوا ف۪ي دَارِهِمْ جَاثِم۪ينَ  ...


Derken, onları o kuvvetli sarsıntı yakaladı da yurtlarında yüzüstü hareketsiz çöke kaldılar.

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 فَأَخَذَتْهُمُ hemen onları yakaladı ا خ ذ
2 الرَّجْفَةُ o sarsıntı ر ج ف
3 فَأَصْبَحُوا çökekaldılar ص ب ح
4 فِي
5 دَارِهِمْ yurtlarında د و ر
6 جَاثِمِينَ diz üstü ج ث م

فَاَخَذَتْهُمُ الرَّجْفَةُ فَاَصْبَحُوا ف۪ي دَارِهِمْ جَاثِم۪ينَ

 

Fiil cümlesidir.  فَ  atıf harfidir.  اَخَذَتْهُمُ  fetha üzere mebni mazi fiildir.  تْ  te’nis alametidir. Muttasıl zamir  هُمُ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur.

الرَّجْفَةُ  fail olup lafzen merfûdur. 

فَ  atıf harfidir.  اَصْبَحُوا  damme üzere mebni nakıs fiildir.  كَانَ  gibi isim cümlesinin başına gelir, ismini ref haberini nasb eder.

Zamir olan çoğul  و ‘ı  اَصْبَحُوا ’nun ismidir.  ف۪ي دَارِهِمْ  car mecruru  جَاثِم۪ينَ ‘ye müteallıktır. Muttasıl zamir  هِمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

جَاثِم۪ينَ  kelimesi  اَصْبَحُوا ’nun  haberi olup nasb alameti  ي ’dir. Cemi müzekker salim kelimeler  ي  ile nasb olurlar.

جَاثِم۪ينَ  kelimesi sülâsî mücerred olan  جثم  fiilinin ism-i failidir.

جَاثِم۪ينَ  kelimesi ism-i faildir. İsm-i fail: Eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

فَاَخَذَتْهُمُ الرَّجْفَةُ فَاَصْبَحُوا ف۪ي دَارِهِمْ جَاثِم۪ينَ

 

Ayet  فَعَقَرُوا النَّاقَةَ  cümlesine  فَ  ile atfedilmiştir. Atıf sebebi tezâyüftür. Müspet mazi fiil sıygasında, faide-i haber, ibtidaî kelamdır. Nakıs fiil  اَصْبَحُ ’nun dahil olduğu isim cümlesi  فَ  ile makabline atfedilmiştir. Faide-i haber ibtidaî kelamdır. Bu iki cümle arasındaki cihet-i câmia tezâyüftür.

Car mecrur  ف۪ي دَارِهِمْ , amili olan  جَاثِم۪ينَ  ‘ye, önemine binaen takdim edilmiştir.

İsim cümlesi sabitlik ve devamlılık, fiil cümlesi yenilenme ve tekrarlanma ifade eder.

Şayet hem devamlılık hem fiilin tekrarı ve yenilenmesi kastediliyorsa isim cümlesi fiil cümlesine atfedilebilir. Bunun aksi de mümkündür. Mesela: fiil cümlesinden fiilin zaman zaman yenilendiğini, isim cümlesinden de başlayıp halen devam ettiği kastediliyor ise aralarında atıf yapılabilir. (Sevinç Resul, Arapçada Cümle Yapısı, S. 190,191)

الرَّجْفَةُ  kelimesi marife gelerek tanıdıkları, daha önce karşılaştıkları bir şey, belki volkanik bir şey olduğuna işaret edilmiş olabilir. Ya da bu sarsıntının kemal derecede olduğuna delalet eder.

جَاثِم۪ ; dizüstü çöküp kalan demektir. Mecazî olarak hareketsiz kalmak anlamında kullanılır. Bundan maksat mûtat ölümde olduğu gibi üzerlerine azap inen kişilerin hareketsiz ve cansız kaldıklarını ifade etmektir.

Allahım; gazabına ve azabına uğramaktan sana sığınırız.

دَارِ  kelimesi, “onların beldesi” manasına gelir. İşte bundan dolayı da tekil olarak getirilmiştir. (Fahreddin er-Râzî)

الأخْذِ  kelimesi lügatta bir şeyi elle almak manasındadır. Lüzum alakasıyla bir şeyin üzerinde söz sahibi olmak manasında mecazen kullanılır.  القَهْرِ (Galip olmak) manasında da kullanılır.  فَأخَذَهم أخْذَةً رابِيَةً  şeklindeki Hâkka/10 da olduğu gibi. أخْذُ الرَّجْفَةِ ; Onları helak etmek manasındadır. Yani onları  الآخِذِ  kuşatmıştır. Şüphe yok ki Hûd suresinde ifade edildiği gibi Allah Teâlâ Sâlih (as)’ı ve onunla beraber iman edenleri kurtarmıştır. (Âşûr)


A'râf Sûresi 79. Ayet

فَتَوَلّٰى عَنْهُمْ وَقَالَ يَا قَوْمِ لَقَدْ اَبْلَغْتُكُمْ رِسَالَةَ رَبّ۪ي وَنَصَحْتُ لَـكُمْ وَلٰكِنْ لَا تُحِبُّونَ النَّاصِح۪ينَ  ...


Artık, Salih onlardan yüz çevirdi ve “Andolsun, ben size Rabbimin vahyettiklerini tebliğ ettim ve size nasihatta bulundum. Fakat siz nasihat edenleri sevmiyorsunuz” dedi.

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 فَتَوَلَّىٰ öteye döndü و ل ي
2 عَنْهُمْ onlardan
3 وَقَالَ ve dedi ق و ل
4 يَا قَوْمِ kavmim ق و م
5 لَقَدْ muhakkak
6 أَبْلَغْتُكُمْ ben size duyurdum ب ل غ
7 رِسَالَةَ mesajlarını ر س ل
8 رَبِّي Rabbimin ر ب ب
9 وَنَصَحْتُ ve öğüt verdim ن ص ح
10 لَكُمْ size
11 وَلَٰكِنْ fakat
12 لَا
13 تُحِبُّونَ siz sevmiyorsunuz ح ب ب
14 النَّاصِحِينَ öğüt verenleri ن ص ح

Riyazus Salihin, 957 Nolu Hadis
İbni Ömer radıyallahu anhümâ’dan rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, Semûd kavminin ülkesi Hicr denilen yere varınca ashâbına şöyle hitâp etti:

“Azâba uğratılmış olan şu milletin yurduna ancak ağlayarak girin. Ağlayamıyorsanız girmeyin ki, onların başına gelen sizin de başınıza gelmesin.”
Buhârî, Salât 53, Enbiya 17, Tefsîru sûre (15), 2, Meğâzî 80; Müslim, Zühd 38-39
Başka bir rivayette Hicr’e vardığı zaman Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in şöyle buyurduğu bildirilmektedir:

 

“Kendilerine zulmedenlerin yurduna ağlayarak girin. Yoksa onların başına gelenler sizin de başınıza gelebilir.”
Sonra Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem başını örttü; o vadiyi geçinceye kadar süratle yürüdü.
Buhârî, Enbiyâ 17, Tefsîru sûre (15), 2; Müslim, Zühd 39 

فَتَوَلّٰى عَنْهُمْ وَقَالَ يَا قَوْمِ لَقَدْ اَبْلَغْتُكُمْ رِسَالَةَ رَبّ۪ي وَنَصَحْتُ لَـكُمْ

 

Fiil cümlesidir.  فَ  atıf harfidir.  تَوَلّٰى  elif üzere mukadder fetha ile mebni mazi fiildir. 

Faili müstetir olup takdiri  هو ’dir.

عَنْهُمْ  car  mecruru  تَوَلّٰى  fiiline müteallıktır.

وَ  atıf harfidir.  قَالَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri  هو ’dir. 

Mekulü’l-kavli,  يَا قَوْمِ ’dir.  قَالَ  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubtur.

يَا  nida harfi,  قَوْمِ  münadadır. Kelimenin sonundaki kesra muzâfun ileyhten ivazdır. Mütekellim  ي ’sı mahzuftur.

Nidanın cevabı mukadder kasemin cevabıdır.

لَ  mukadder kasemin cevabına gelen muvattie harfidir.  قَدْ  tahkik harfidir. Tekid ifade eder.

اَبْلَغْتُكُمْ  sükun üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir  تُ  fail olarak mahallen merfûdur.

Muttasıl zamir  كُمْ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur.

رِسَالَةَ  ikinci mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur.  رَبّ۪ي  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. Mütekellim zamiri  ي  ise muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

نَصَحْتُ لَـكُمْ  cümlesi atıf harfi  وَ ’la kasemin cevabına matuftur.

نَصَحْتُ  sükun üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir  تُ  fail olarak mahallen merfûdur.

لَـكُمْ  car mecruru  نَصَحْتُ  fiiline müteallıktır.

تَوَلّٰى  fiili, sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir.

تَفَعَّلَ  babındadır. Sülâsîsi  ولي ’dir.

Bu bab fiile mutavaat, tekellüf, ittihaz, sayruret, tecennüb (sakınma) ve talep anlamları katar.  


وَلٰكِنْ لَا تُحِبُّونَ النَّاصِح۪ينَ

 

وَ  atıf harfidir.  لٰكِنْ  istidrak harfidir.  لَا  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır.  تُحِبُّونَ  fiili,  نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

النَّاصِح۪ينَ  mef’ûlun bih olup nasb alameti  ي ’dir. Cemi müzekker salim kelimeler  ي  ile nasb olurlar.

النَّاصِح۪ينَ  kelimesi sülâsî mücerred olan  نصح  fiilinin ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata), hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

تُحِبُّونَ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İf’âl babındandır. Sülâsîsi حبب ’dir.

İf’al babı fiille, tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazen de fiilin mücerret manasını ifade eder.

فَتَوَلّٰى عَنْهُمْ وَقَالَ يَا قَوْمِ لَقَدْ اَبْلَغْتُكُمْ رِسَالَةَ رَبّ۪ي وَنَصَحْتُ لَـكُمْ

 

Ayetin ilk cümlesi  فَاَصْبَحُوا… ,  فَتَوَلّٰى عَنْهُمْ  , cümlesine matuftur. Müspet mazi fiil sıygasında, faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Aynı üsluptaki …قَالَ  cümlesi de makabline hükümde ortaklık nedeniyle  atfedilmiştir.

قَالَ  fiilinin mekulü’l-kavli ise nida üslubunda talebî inşaî isnaddır. Nidanın cevabı olan  لَقَدْ اَبْلَغْتُكُمْ رِسَالَةَ رَبّ۪ي  cümlesi,  mahzuf kasemin cevabıdır.  لَ  mahzuf kasemin cevabına gelen harftir. Kasem fiilinin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır. Mahzufla birlikte cümle, kasem üslubunda gayrı talebî inşâî isnaddır.  

قَدْ  ve  لَ  ile tekid ifade edilen cevap cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber inkârî kelamdır. 

Münada olan  قَوْمِ  kelimesinin sonundaki esre, mahzuf muzâfun ileyhten ivazdır.

رِسَالَةَ رَبّ۪ي  izafetinde, Rabb isminin muzâfun ileyhi olan  ي  zamiri ve Rabb ismine muzâf olan  رِسَالَةَ  , şan ve şeref kazanmıştır.

رَبّ۪ي   izafeti mütekellimin Allah Teâlâ’ya yakın olma ve rububiyet vasfına sığınma isteğine işaret eder.

اَبْلَغْتُكُمْ - نَصَحْتُ  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

نَصَحْتُ - النَّاصِح۪ينَ  arasında cinas ve reddü'l-acüz ale's-sadr sanatları vardır.

Salih (as)’ın kavmine hitabı, Resulullah’ın (sav) Bedir savaşında cesetleri oradaki bir kuyuya atılan müşriklere hitabı kabilindendir. 

فَتَوَلّٰى  tabirinin başındaki “fâ” harfi, takibiyye fâ’sıdır. Böylece bu yüz çevirme işinin, onların helak olup yok olmasından sonra olduğuna delalet eder. (Fahreddin er-Râzî)

التَّوَلِّي  kelimesi, gazapla ayrılmak demektir. Mecazen ‘bir şeye ilgisiz davranmak’ manasında kullanılır. (Âşûr)


 وَلٰكِنْ لَا تُحِبُّونَ النَّاصِح۪ينَ

 

Atıfla gelen cümlede cihet-i câmia temâsüldür. Menfi muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

لٰكِنْ harfi şeddeden muhaffeftir, ibtida harfidir, amel etmez. Sadece istidrak ifade eder. Kendisinden önce atıf edatı geldiğinden, atıf harfi olamaz. Kendisinden sonra müfred kelime geldiğinde, atıf edatı olmakla beraber, istidrak manasını da korur. (İtkan, c.1, s.475)

Muzari fiilin tercih edilmesi olayın zihinde daha kolay canlandırılması içindir. Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla, sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. Teceddüt ve tekerrür ifade eder.

A'râf Sûresi 80. Ayet

وَلُوطاً اِذْ قَالَ لِقَوْمِه۪ٓ اَتَأْتُونَ الْفَاحِشَةَ مَا سَبَقَكُمْ بِهَا مِنْ اَحَدٍ مِنَ الْعَالَم۪ينَ  ...


Lût’u da Peygamber olarak gönderdik. Hani o kavmine şöyle demişti: “Sizden önce âlemlerden hiçbir kimsenin yapmadığı çirkin işi mi yapıyorsunuz?”

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَلُوطًا ve Lut’u da (gönderdik)
2 إِذْ
3 قَالَ dedi ق و ل
4 لِقَوْمِهِ kavmine ق و م
5 أَتَأْتُونَ siz mi yapıyorsunuz? ا ت ي
6 الْفَاحِشَةَ fuhşu ف ح ش
7 مَا yapmadığı
8 سَبَقَكُمْ sizden önce س ب ق
9 بِهَا onu
10 مِنْ hiç
11 أَحَدٍ kimsenin ا ح د
12 مِنَ
13 الْعَالَمِينَ dünyalarda ع ل م

Lût aleyhisselâm, Hz. İbrâhim’in kardeşi Haran’ın oğludur. İslâmî kaynaklarda soy kütüğü Tarah oğlu Haran oğlu Lût şeklinde geçmektedir. İbrâhim ile birlikte Irak’tan ayrılmış; Tevrat’ta bildirildiğine göre Ölüdeniz kıyısındaki Sodom ve Gomore’de (Ammûre) peygamber olarak görevlendirilmiştir. Buralarda oturan halk, inkârcılık yanında, livâtayı da meşrû hale getirmişlerdi. Hz. Lût, erkeğin erkeğe yaklaşması (homoseksüellik) şeklindeki bu fuhuş çeşidini, daha önce hiçbir millette görülmemiş ölçüde yaygınlaştırmaları sebebiyle onları eleştirdi; kendisinin güvenilir bir peygamber olduğunu, Allah’tan korkup davetine icâbet etmeleri, hallerini düzeltmeleri gerektiğini söyledi (bk. Şuarâ 26/160-164) ve bu yaptıkları sebebiyle onları “müsrifler” şeklinde niteledi. “Mâkul ve meşrû ölçüleri aşan” anlamına gelen müsrif kelimesinin burada cinsel sapıklığı ifade ettiği anlaşılmaktadır. 

 

 Kitap ve Sünnet’te zinanın cezası belirlenmekle beraber, sapıklık ve çirkinlik sayılarak yasaklanan eşcinselliğin cezası tayin edilmemiş; bu yüzden müslüman âlimler bu suçun cezası hakkında taşlama (recm), yakma, üstüne duvar yıkma, yüksek bir yerden atmak suretiyle öldürme gibi farklı idam usulleri önermişlerdir. İmam Ebû Hanîfe ve diğer bazı âlimler ise ta‘zîri (hâkimin uygun göreceği öldürme dışındaki bir ceza) yeterli bulmuşlardır (bk. İbn Âşûr, VIII/2, s. 232-234).

Kaynak : Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 2 Sayfa: 551

وَلُوطاً اِذْ قَالَ لِقَوْمِه۪ٓ اَتَأْتُونَ الْفَاحِشَةَ مَا سَبَقَكُمْ بِهَا مِنْ اَحَدٍ مِنَ الْعَالَم۪ينَ

 

وَ  istînâfiyyedir.  لُوطاً  mahzuf fiilin mef’ûlun bihi olup fetha ile mansubtur. Takdiri; اذكر  şeklindedir.

اِذْ  zaman zarfı  اذكر  fiiline müteallıktır.  قَالَ  ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

قَالَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri  هُو ’dir.  لِقَوْمِه۪ٓ  car mecruru   قَالَ  fiiline müteallıktır.

Muttasıl zamir  ه۪ٓ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

Mekulü’l-kavli,  اَتَأْتُونَ الْفَاحِشَةَ  ‘dir.  قَالَ  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubtur.

Hemze istifham harfidir.  تَأْتُونَ  fiili, نَ ’un  sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olup mahallen merfûdur.

الْفَاحِشَةَ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur.

مَا سَبَقَكُمْ بِهَا  cümlesi  تَأْتُونَ  ‘deki failin hali olarak mahallen mansubtur. Takdiri;  مبتدئين بها أو من الفاحشة (Bu işi ilk defa yapanlar veya fahişeler) şeklindedir.

مَا  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır.  سَبَقَكُمْ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir  كُمْ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur.

بِهَا  car mecruru  مِنْ اَحَدٍ ‘in mahzuf haline müteallıktır. Takdiri;  متلبسا بها (Ona bürünerek, sarınarak) şeklindedir.

مِنْ  harf-i ceri zaiddir.  اَحَدٍ  lafzen mecrur, fail olarak mahallen merfûdur.

مِنَ الْعَالَم۪ينَ  car mecruru  اَحَدٍ ‘ın mahzuf sıfatına müteallıktır. الْعَالَم۪ينَ ‘nin cer alameti  ى harfidir. Çünkü cemi müzekker salimler harfle îrablanırlar.

وَلُوطاً اِذْ قَالَ لِقَوْمِه۪ٓ اَتَأْتُونَ الْفَاحِشَةَ مَا سَبَقَكُمْ بِهَا مِنْ اَحَدٍ مِنَ الْعَالَم۪ينَ

 

وَ  istînâfiyyedir. لُوطاً , takdiri  اذكر  olan mahzuf fiilin mef’ûlüdür. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelam olan …قَالَ  cümlesi, اِذْ ’in muzâfun ileyhidir. Zaman zarfı,  لُوطاً ’den bedeldir. Dolayısıyla cümlede ıtnâb sanatı vardır.

قَالَ  fiilinin mekulü’l-kavli istifham üslubunda talebî inşâî isnaddır. 

Cümle istifham üslubunda gelmiş olmasına rağmen soru anlamı dışında, inkâr  ve kınama kastı taşıdığı için mecaz-ı mürsel mürekkebtir.

Menfi mazi fiil sıygasında, faide-i haber talebî kelam olan  مَا سَبَقَكُمْ بِهَا مِنْ اَحَدٍ مِنَ الْعَالَم۪ينَ  cümlesi,  تَأْتُونَ  fiilinin failinden haldir.

سَبَقَكُمْ  fiilinin faili olan  مِنْ اَحَدٍ ’deki  مِنْ  harfi zaiddir. Tekid ifade eder. Ayrıca bu kelimedeki tenvin “hiçbir” manasındadır. Menfi siyakta nekre, umum ifade eder.

Bedel ve hal dolayısıyla cümlede ıtnâb sanatı vardır.

”Daha önce hiç kimsenin yapmamış olduğu bir kötülüğe mi geliyorsunuz” sorusu inkâr, kınama ve işin çirkinliğini ifade eder.

وَلُوطاً  [Lût’u da] ifadesi, “Lût’u da peygamber olarak gönderdik” anlamındadır.  اِذْ  [ِhani], bu  أرسلنا  (gönderdik) fiilinin zarfıdır. [“Şöyle şöyle dediğinde, Lût’u da gönderdik”] mealindedir. Ya da “Lût’u an/yad et” anlamında olup, اِذْ  ِondan bedeldir ve “hani” anlamındadır. “Kavmine demişti ki: Siz bu yüz kızartıcı işi yapıyorsunuz ha?!” Çirkinlikte sınırı aşmış olan bu kötü fiili yapıyorsunuz öyle mi?! “Hiç kimse bu konuda sizi geçmedi” yani sizden önce hiç kimse bu fiili yapmadı!   بِ , بِهَا  , geçişlilik harfidir. َ  مِنْ اَحَدٍ مِنَ الْعَالَم۪ينَ  ifadesindeki ilk  مِنْ  , olumsuzlamayı daha güçlü ve daha kapsamlı bir şekilde yapmak için kullanılmış zaid bir harftir. İkinci  مِنْ  ise kısmîlik anlamı verir. (Keşşâf ve Âşûr)

Nahivciler, Lût ve Nûh kelimelerinin, hafif oldukları için, munsarif olduklarını; zira bunların harf sayılarının üç olup, ortasının da sakin olduğunu söylemişlerdir. Râzî 

اَتَأْتُونَ الْفَاحِشَةَ…sözünde  istifham, kınama ve azarlama yoluyla inkâr ve ret içindir.  

مَا سَبَقَكُمْ بِ بِهَا مِنْ اَحَدٍ مِنَ الْعَالَم۪ينَ [Sizden önce âlemlerde hiç kimsenin yapmadığı] ifadesi, inkârı tekid etmek ve kınama ile azarlamayı ağırlaştırmak içindir. Çünkü çirkin bir fiili işlemek çirkindir; onu icad etmek ise ondan da daha çirkindir. (Ebüssuûd)

Keşşâf sahibi, bu ayette bulunan birinci  مِنْ  edatının zaid olduğunu; nefyi tekid için geldiğini ve kapsamlılık (istiğrak) manasını ifade ettiğini; ikinci  مِنْ  edatının ise, kısmî olmayı ifade etmek için geldiğini söylemişti. (Fahreddin er-Râzî)

Bu cümlede iki tekid harfinin (inne ve lâm-ı mezîd) zikredilmesi, ziyadesiyle kınamak ve azarlamak (teşdid-i tevbîh) içindir. Bir de bu çirkin fiil, daha önce hiç kimseden sadır olmadığı için kuvvetli bir tekid ile ifade edilmiştir. (Ebüssuûd)

سَبَقَ  fiilinin  بِ  harfiyle müteaddi olması,  ابْتَدَأ  manasında olması içindir. Dolayısıyla bu harf tebe-i terşîh istiaresi içindir. (Âşûr)

 
A'râf Sûresi 81. Ayet

اِنَّكُمْ لَتَأْتُونَ الرِّجَالَ شَهْوَةً مِنْ دُونِ النِّسَٓاءِۜ بَلْ اَنْتُمْ قَوْمٌ مُسْرِفُونَ  ...


“Hakikaten siz kadınları bırakıp, şehvetle erkeklere yaklaşıyorsunuz. Hayır, siz haddi aşan bir toplumsunuz.”

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 إِنَّكُمْ muhakkak siz
2 لَتَأْتُونَ yaklaşıyorsunuz ا ت ي
3 الرِّجَالَ erkeklere ر ج ل
4 شَهْوَةً şehvetle ش ه و
5 مِنْ
6 دُونِ bırakıp د و ن
7 النِّسَاءِ kadınları ن س و
8 بَلْ doğrusu
9 أَنْتُمْ siz
10 قَوْمٌ bir kavimsiniz ق و م
11 مُسْرِفُونَ haddi aşan س ر ف

Peygamber Efendimiz eşcinsel ilişkide bulunanların lânetlendiklerini haber vermiş,” Ümmetim hakkında en çok korktuğum şey, Lût kavminin yaptığı iştir” buyurmak sûretiyle, bu iğrençliğin İslam ümmeti için çok taşıdığı tehlikeye işarette bulunmuştur.
(Tirmizi, Hudûd 24; İbni Mâce, Hudûd 12; Ahmed b. Hanbel, Müsned ,III,382).

 

(Ayet ve hadislerle açıklamalı KUR’AN-I KERİM MEALİ
PROF. DR. MEHMET YAŞAR KANDEMİR)

اِنَّكُمْ لَتَأْتُونَ الرِّجَالَ شَهْوَةً مِنْ دُونِ النِّسَٓاءِۜ

 

İsim cümlesidir.  اِنَّ   tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder.

كُمْ  muttasıl zamiri  اِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubtur.

لَ  harfi  اِنَّ ’nin haberinin başına gelen lam-ı muzahlakadır.  تَأْتُونَ  fiili, نَ ’un  sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ‘ı fail olup mahallen merfûdur.

الرِّجَالَ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur.  شَهْوَةً  sebebiyet bildiren mef’ûlün lieclihtir.

Fiilin oluş sebebini bildiren mef’ûldür. “Mef’ûlün lieclihi” veya “Mef’ûlün min eclihi” de denir. Mef’ûlün leh mansubtur. Fiile “neden, niçin” soruları sorularak bulunur.

Türkçede “için, -den dolayı, sebebiyle, -sın diye, ta ki, zira, maksadıyla, uğruna” gibi manalara gelir. Mef’ûlün leh fiilinin önüne geçebilir.

2 tür kullanımı vardır: 1) Harf-i cersiz kullanımı. 2) Harf-i cerli kullanımı

1) Harfi cersiz olması için şu şartlar gereklidir:

a) Mef’ûlün leh, cümledeki fiilin masdarı dışında bir masdar olmalıdır.

b) Nekre (belirsiz) olmalıdır.

c) Mef’ûlün leh olacak masdarın (iç duygularımızı ifade ettiğimiz, “saygı göstermek, küçümsemek, korkmak, bilmek, bilmemek” gibi) kalbî fiillerden olması gerekir.

d) Fiilin faili ile mef’ûlün faili aynı olmalıdır.

e) Fiilin oluş zamanı ile mef’ûlün lehin oluş zamanı aynı olmalıdır.

Not: Mef’ûlün lehin harf-i cersiz kullanılabilmesi için yukarıdaki 5 şartın beraber bulunması gerekir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

مِنْ دُونِ  car mecruru   الرِّجَالَ ‘nin mahzuf haline müteallıktır. Takdiri; متجاوزين şeklindedir.  النِّسَٓاءِ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. 


بَلْ اَنْتُمْ قَوْمٌ مُسْرِفُونَ

 

بَلْ  idrâb harfidir. Önce söylenen bir şeyden vazgeçmeyi belirtir. Buna “idrâb (اِضْرَابْ)” denir. "Öyle değil, böyle, fakat, bilakis, belki" anlamlarını ifade eder.

Kendisinden sonra gelen cümle ile iki anlam ifade eder:

1. Kendisinden önceki cümlenin ifade ettiği anlamın doğru olmadığını, doğrusunun sonraki olduğunu ifade etmeye yarar. Bu durumda edata karşılık olarak “oysa, oysaki, halbuki, bilakis, aksine” manaları verilir.

2. Bir maksattan başka bir maksada veya bir konudan diğer bir konuya geçiş için kullanılır. Burada yukarıda olduğu gibi, bir iddiayı çürütmek ve doğrusunu belirtmek için değil de bir konudan başka bir konuya geçiş içindir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

بَلْ  atıf edatlarından biridir. Ancak hüküm bakımından diğer atıf edatları gibi atıf görevi görmez. Bu edat sadece matufu, îrab yani hareke bakımından matufun aleyhe atfeder. Anlamsal açıdan ise tersinelik ilişkisi kurar. (Abdullah Hacıbekiroğlu, Arap Dilinde Edatların Metinde Kurduğu Anlamsal İlişkiler, Doktora Tezi)  

Munfasıl zamir  اَنْتُمْ  mübteda olarak mahallen merfûdur.  قَوْمٌ  haber olup lafzen merfûdur.

مُسْرِفُونَ  kelimesi  قَوْمٌ ‘un sıfatı olup ref alameti  وَ ’dır. Cemi müzekker kelimeler harfle îrablanır.

مُسْرِفُونَ  sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan if’al babından ism-i faildir.

İsm-i fail: Eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

اِنَّكُمْ لَتَأْتُونَ الرِّجَالَ شَهْوَةً مِنْ دُونِ النِّسَٓاءِۜ

 

Beyanî istînâf olarak fasılla gelen cümlede fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir.

اِنَّ  ve lam-ı muzahlaka ile tekid edilmiştir. Faide-i haber inkârî kelam şeklinde bir isim cümlesidir.

İsim cümleleri sübut ifade eder. Asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karînelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meâni İlmi)

Yalnızca bir isim cümlesi bile devam ve sübut ifade ettiğinden bu ve benzeri cümleler,  اِنَّ  ve isim cümlesi ve isnadın tekrar etmesi sebebiyle üç katlı bir tekit ve yerine göre de tahsis ifade eden çok muhkem/sağlam cümlelerdir. (Elmalılı, Kadr/1.)

Cümlede müsnedin muzari fiil olarak gelmesi, hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde, muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meâni İlmi)

Ayet ibhamdan sonra beyandır.

sإنَّكم لَتَأْتُونَ الرِّجالَ  cümlesi,  أتَأْتُونَ الفاحِشَةَ  cümlesini açıklar.  اِنَّ  ve lam-ı muzahlaka ile tekid edilmesi kinayeten tevbih içindir, çünkü bu fiili inkâr menziline konulmuşlardır. Zira onları bundan nehyetmek için gelen elçiyi dinlememişlerdir. Buradaki  لَتَأْتُونَ  fiili bu çirkin fiili yapmaktan kinayedir. (Âşûr)

الرِّجَالَ - النِّسَٓاءِۜ  kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab sanatı vardır.

 [Erkeklere şehvetle yaklaşıyorsunuz demek!..] ifadesi [Siz bu yüz kızartıcı işi yapıyorsunuz hâ?!] ifadesinin beyanıdır. (Keşşâf)


بَلْ اَنْتُمْ قَوْمٌ مُسْرِفُونَ

 

İdrâb ve ibtidaiyye harfinin dahil olduğu cümle müstenefedir. 

بَلْ harfi intikali idrâb içindir. İntikal; inkâr amacından zemme, tahkir ve tenbihten hallerinin hakikatine doğrudur. (Âşûr)

Faide-i haber ibtidaî kelamdır.  قَوْمٌ ,  مُسْرِفُونَ  için sıfattır. Sıfatlar anlamı zenginleştirmek için yapılan ıtnâb sanatıdır.

Lut (as) topluma “ey kavmim” dememiştir. Bu da o kavimden olmadığına bir işarettir.

İsraf; bir şeyi yerine koymamak demektir. Bu kavim de meniyi olması gereken yere dökmemiştir.

مِنْ دُونِ النِّسَٓاءِۜ  derken; kadınların yanında erkeklere de gidiyorlardı manası kastedilmiştir. Heterojen bir toplumdu.  مِنْ غير النِّسَٓاءِۜ  buyurulsaydı kadınlara hiç gitmemiş oldukları ifade edilmiş olurdu.

[Hayır, siz gerçekten aşırı giden bir toplumsunuz!] Bu  بَلْ /hayır ifadesi ile yadırgamayı bırakıp böyle çirkin fiilleri işlemelerine, şehvet peşinde koşmalarına sebep olan hallerini bildirmektedir; bu da onların her şeyde haddi aşmayı ve aşırılığı âdet edinmiş bir topluluk oluşu, dolayısıyla şehvetlerini giderme konusunda da aşırılığa gidip mûtat (meşrû) yolu aşarak mûtat olmayan(gayr-i meşrû) yollara başvurmalarıdır. (Keşşâf)
Günün Mesajı
Mekkî surelerde azap ve cezadan daha çok bahsedilir. Medenî surelerde ise “Allah sever” veya “sevmez” gibi ifadeler ağırlıklıdır. Önceleri insanlar üzerinde daha çok etkili olan korkutma idi. Sonra iman iyice yerleşince inanan kişilere yönelik ifadeler gelmiştir.
Sayfadan Gönüle Düşenler

İnsan üstün olmayı sever ve ne yazık ki küçümsemeyi de. Belki arkadaş ilişkilerinde, belki iş hayatında, belki de ibadet meselelerinde; nerede bir üstünlüğü varsa, nefsi harekete geçer ve bunu kendisine hatırlatır. Halbuki, üstünlükten gelen mutluluk kısa sürelidir çünkü ondan mutlu olan kişi, hep bir yarış içindedir ve her an kaybetme ihtimali vardır. Bugün sahip olduğu üstünlüğün, yarın da kendisiyle olacağının garantisi yoktur. İlla ki kendisinden o konuda daha üstün olanı ya vardır, ya da gelecektir. Bu arayış ve bu yarış, insanı yorar, yıpratır ve kendisine zarar verir. Niyeti üstünlük sağlamak olduğu için yaptığından da lezzet alamaz hale gelir ve yaptığı iş değerini yitirir. Günümüzde bunun en rahat anlaşılacak örneği: medyada gördüğümüz veya devamlı kendini göstermeye çalışan sanatçılardır. Geçmişte ise: elçilerin emrine itaat eden zayıfları görünce; ‘Sizin kabul ettiğinize iman etmeyiz.’ diyen şehrin büyükleridir. (Aslında günümüzde de böyle düşünenler çoktur.) Ve ölümden sonra asıl kimin kimden üstün olduğunu göreceklerdir.

Allahım! Üstünlük taslamaktan ve kullarını küçümsemekten Sana sığınırım. Kimin yarın ne halde olacağını ancak Sen bilirsin. Allahım! Dünyalık boş meselelerde, yapmam gerekeni elimden geldiğince iyi yapmanın dışında, kalbimi üstünlük çabasıyla meşgul etmekten Sana sığınırım. Kalbim Seninle, zikrinle, kelamınla ve Senin razı olduğun hayırlarla meşgul olsun. Allahım! Bizi, üstünlüğü Senin katında arayanlardan ve dileyenlerden eyle. Takva sahiplerinden olmak duasıyla.

 

Amin.

***

Denir ki, nefsin oyunlarına karşı gözleri açık tutmalı çünkü o keyfine göre manaları çarpıtandı. Dinlemek istemediği hakikati hatırlatanlar hakkında da böyle yaptı. Nasihatin kelime manasıyla oynadı. Onu hayatına karışmakla ve özgürlüğüne müdahale etmekle suçladı. Yine de kendisini hoşnut tutanların sözlerinin peşinden gitti. İçeriğine ve kaynağına dikkat etmeden dediklerini uyguladı.

Bu gafletin, farklı kişilere göre farklı sebepleri vardı. Belki de hayatını değiştirmek korkusu, Allah’a olan korkusundan daha büyüktü. Belki de hayattaki zorlukları görmezden gelmek yani onların varlığını inkar etmek daha kolaydı. Belki de ne yaparsa yapsın tasdik edilmek istiyordu. Belki de nasihat verecek akla sahip biri olarak, başkalarından nasihat dinleyecek hali yoktu çünkü o zaten her şeyi biliyordu. Belki de kendisine gereken değeri vermiyordu. Belki de sorumluluklardan kaçıyordu.

Sebepleri gözden geçirirken aklından çeşitli kişiler, meseleler ve kendi nefsi geçti. Hayatın her alanında gerçekleşen ahlaksızlıkların ve haksızlıkların sebebinin önündeydi. Toplumlara düzen ve insanlara huzur getirecek nasihatleri dinlemeyenlerin, İslam’ı tebliğ edenleri ve  doğruyu hatırlatanları susturuşunu hatırladı. Zira nefsi için yaşayan, adaleti ve düzeni herkese değil, kendisine isteyendi.

Ey Allahım! 
Nasihatleri nefsiyle değil, kalbiyle dinleyenlerden; 
Hatırlatılan hakikat olduğunda, vesveselerini susturanlardan;
Keyfine göre değil, doğru düzgün dinleyenlerden;
Dinlemesi ve susması gereken anları iyi bilenlerden eyle.
Bulunduğu her yerde, Senin rızanı gözetenlerden;
Müslüman olarak yaptığı her işe kıymet verenlerden ve başarılı olanlardan;
Böylelikle yaşadığı topluma, bulunduğu dünyaya ve asıl olarak yürüdüğü İslam yoluna ve yoldaşlarına faydası dokunanlardan;
İslam’ı ve müslümanlığı hakkıyla temsil edenlerden eyle. 
Bizi müslüman olarak yaşat ve canımızı müslüman olarak al. 

Amin.

Zeynep Poyraz  @zeynokoloji