A'râf Sûresi 81. Ayet

اِنَّكُمْ لَتَأْتُونَ الرِّجَالَ شَهْوَةً مِنْ دُونِ النِّسَٓاءِۜ بَلْ اَنْتُمْ قَوْمٌ مُسْرِفُونَ  ...

“Hakikaten siz kadınları bırakıp, şehvetle erkeklere yaklaşıyorsunuz. Hayır, siz haddi aşan bir toplumsunuz.”
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 إِنَّكُمْ muhakkak siz
2 لَتَأْتُونَ yaklaşıyorsunuz ا ت ي
3 الرِّجَالَ erkeklere ر ج ل
4 شَهْوَةً şehvetle ش ه و
5 مِنْ
6 دُونِ bırakıp د و ن
7 النِّسَاءِ kadınları ن س و
8 بَلْ doğrusu
9 أَنْتُمْ siz
10 قَوْمٌ bir kavimsiniz ق و م
11 مُسْرِفُونَ haddi aşan س ر ف
 

Lût aleyhisselâm, Hz. İbrâhim’in kardeşi Haran’ın oğludur. İslâmî kaynaklarda soy kütüğü Tarah oğlu Haran oğlu Lût şeklinde geçmektedir. İbrâhim ile birlikte Irak’tan ayrılmış; Tevrat’ta bildirildiğine göre Ölüdeniz kıyısındaki Sodom ve Gomore’de (Ammûre) peygamber olarak görevlendirilmiştir. Buralarda oturan halk, inkârcılık yanında, livâtayı da meşrû hale getirmişlerdi. Hz. Lût, erkeğin erkeğe yaklaşması (homoseksüellik) şeklindeki bu fuhuş çeşidini, daha önce hiçbir millette görülmemiş ölçüde yaygınlaştırmaları sebebiyle onları eleştirdi; kendisinin güvenilir bir peygamber olduğunu, Allah’tan korkup davetine icâbet etmeleri, hallerini düzeltmeleri gerektiğini söyledi (bk. Şuarâ 26/160-164) ve bu yaptıkları sebebiyle onları “müsrifler” şeklinde niteledi. “Mâkul ve meşrû ölçüleri aşan” anlamına gelen müsrif kelimesinin burada cinsel sapıklığı ifade ettiği anlaşılmaktadır. 

 

 Kitap ve Sünnet’te zinanın cezası belirlenmekle beraber, sapıklık ve çirkinlik sayılarak yasaklanan eşcinselliğin cezası tayin edilmemiş; bu yüzden müslüman âlimler bu suçun cezası hakkında taşlama (recm), yakma, üstüne duvar yıkma, yüksek bir yerden atmak suretiyle öldürme gibi farklı idam usulleri önermişlerdir. İmam Ebû Hanîfe ve diğer bazı âlimler ise ta‘zîri (hâkimin uygun göreceği öldürme dışındaki bir ceza) yeterli bulmuşlardır (bk. İbn Âşûr, VIII/2, s. 232-234).

Kaynak : Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 2 Sayfa: 551

 

Peygamber Efendimiz eşcinsel ilişkide bulunanların lânetlendiklerini haber vermiş,” Ümmetim hakkında en çok korktuğum şey, Lût kavminin yaptığı iştir” buyurmak sûretiyle, bu iğrençliğin İslam ümmeti için çok taşıdığı tehlikeye işarette bulunmuştur.
(Tirmizi, Hudûd 24; İbni Mâce, Hudûd 12; Ahmed b. Hanbel, Müsned ,III,382).

 

(Ayet ve hadislerle açıklamalı KUR’AN-I KERİM MEALİ
PROF. DR. MEHMET YAŞAR KANDEMİR)

 

اِنَّكُمْ لَتَأْتُونَ الرِّجَالَ شَهْوَةً مِنْ دُونِ النِّسَٓاءِۜ

 

İsim cümlesidir.  اِنَّ   tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder.

كُمْ  muttasıl zamiri  اِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubtur.

لَ  harfi  اِنَّ ’nin haberinin başına gelen lam-ı muzahlakadır.  تَأْتُونَ  fiili, نَ ’un  sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ‘ı fail olup mahallen merfûdur.

الرِّجَالَ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur.  شَهْوَةً  sebebiyet bildiren mef’ûlün lieclihtir.

Fiilin oluş sebebini bildiren mef’ûldür. “Mef’ûlün lieclihi” veya “Mef’ûlün min eclihi” de denir. Mef’ûlün leh mansubtur. Fiile “neden, niçin” soruları sorularak bulunur.

Türkçede “için, -den dolayı, sebebiyle, -sın diye, ta ki, zira, maksadıyla, uğruna” gibi manalara gelir. Mef’ûlün leh fiilinin önüne geçebilir.

2 tür kullanımı vardır: 1) Harf-i cersiz kullanımı. 2) Harf-i cerli kullanımı

1) Harfi cersiz olması için şu şartlar gereklidir:

a) Mef’ûlün leh, cümledeki fiilin masdarı dışında bir masdar olmalıdır.

b) Nekre (belirsiz) olmalıdır.

c) Mef’ûlün leh olacak masdarın (iç duygularımızı ifade ettiğimiz, “saygı göstermek, küçümsemek, korkmak, bilmek, bilmemek” gibi) kalbî fiillerden olması gerekir.

d) Fiilin faili ile mef’ûlün faili aynı olmalıdır.

e) Fiilin oluş zamanı ile mef’ûlün lehin oluş zamanı aynı olmalıdır.

Not: Mef’ûlün lehin harf-i cersiz kullanılabilmesi için yukarıdaki 5 şartın beraber bulunması gerekir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

مِنْ دُونِ  car mecruru   الرِّجَالَ ‘nin mahzuf haline müteallıktır. Takdiri; متجاوزين şeklindedir.  النِّسَٓاءِ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. 


بَلْ اَنْتُمْ قَوْمٌ مُسْرِفُونَ

 

بَلْ  idrâb harfidir. Önce söylenen bir şeyden vazgeçmeyi belirtir. Buna “idrâb (اِضْرَابْ)” denir. "Öyle değil, böyle, fakat, bilakis, belki" anlamlarını ifade eder.

Kendisinden sonra gelen cümle ile iki anlam ifade eder:

1. Kendisinden önceki cümlenin ifade ettiği anlamın doğru olmadığını, doğrusunun sonraki olduğunu ifade etmeye yarar. Bu durumda edata karşılık olarak “oysa, oysaki, halbuki, bilakis, aksine” manaları verilir.

2. Bir maksattan başka bir maksada veya bir konudan diğer bir konuya geçiş için kullanılır. Burada yukarıda olduğu gibi, bir iddiayı çürütmek ve doğrusunu belirtmek için değil de bir konudan başka bir konuya geçiş içindir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

بَلْ  atıf edatlarından biridir. Ancak hüküm bakımından diğer atıf edatları gibi atıf görevi görmez. Bu edat sadece matufu, îrab yani hareke bakımından matufun aleyhe atfeder. Anlamsal açıdan ise tersinelik ilişkisi kurar. (Abdullah Hacıbekiroğlu, Arap Dilinde Edatların Metinde Kurduğu Anlamsal İlişkiler, Doktora Tezi)  

Munfasıl zamir  اَنْتُمْ  mübteda olarak mahallen merfûdur.  قَوْمٌ  haber olup lafzen merfûdur.

مُسْرِفُونَ  kelimesi  قَوْمٌ ‘un sıfatı olup ref alameti  وَ ’dır. Cemi müzekker kelimeler harfle îrablanır.

مُسْرِفُونَ  sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan if’al babından ism-i faildir.

İsm-i fail: Eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
 

اِنَّكُمْ لَتَأْتُونَ الرِّجَالَ شَهْوَةً مِنْ دُونِ النِّسَٓاءِۜ

 

Beyanî istînâf olarak fasılla gelen cümlede fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir.

اِنَّ  ve lam-ı muzahlaka ile tekid edilmiştir. Faide-i haber inkârî kelam şeklinde bir isim cümlesidir.

İsim cümleleri sübut ifade eder. Asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karînelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meâni İlmi)

Yalnızca bir isim cümlesi bile devam ve sübut ifade ettiğinden bu ve benzeri cümleler,  اِنَّ  ve isim cümlesi ve isnadın tekrar etmesi sebebiyle üç katlı bir tekit ve yerine göre de tahsis ifade eden çok muhkem/sağlam cümlelerdir. (Elmalılı, Kadr/1.)

Cümlede müsnedin muzari fiil olarak gelmesi, hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde, muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meâni İlmi)

Ayet ibhamdan sonra beyandır.

sإنَّكم لَتَأْتُونَ الرِّجالَ  cümlesi,  أتَأْتُونَ الفاحِشَةَ  cümlesini açıklar.  اِنَّ  ve lam-ı muzahlaka ile tekid edilmesi kinayeten tevbih içindir, çünkü bu fiili inkâr menziline konulmuşlardır. Zira onları bundan nehyetmek için gelen elçiyi dinlememişlerdir. Buradaki  لَتَأْتُونَ  fiili bu çirkin fiili yapmaktan kinayedir. (Âşûr)

الرِّجَالَ - النِّسَٓاءِۜ  kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab sanatı vardır.

 [Erkeklere şehvetle yaklaşıyorsunuz demek!..] ifadesi [Siz bu yüz kızartıcı işi yapıyorsunuz hâ?!] ifadesinin beyanıdır. (Keşşâf)


بَلْ اَنْتُمْ قَوْمٌ مُسْرِفُونَ

 

İdrâb ve ibtidaiyye harfinin dahil olduğu cümle müstenefedir. 

بَلْ harfi intikali idrâb içindir. İntikal; inkâr amacından zemme, tahkir ve tenbihten hallerinin hakikatine doğrudur. (Âşûr)

Faide-i haber ibtidaî kelamdır.  قَوْمٌ ,  مُسْرِفُونَ  için sıfattır. Sıfatlar anlamı zenginleştirmek için yapılan ıtnâb sanatıdır.

Lut (as) topluma “ey kavmim” dememiştir. Bu da o kavimden olmadığına bir işarettir.

İsraf; bir şeyi yerine koymamak demektir. Bu kavim de meniyi olması gereken yere dökmemiştir.

مِنْ دُونِ النِّسَٓاءِۜ  derken; kadınların yanında erkeklere de gidiyorlardı manası kastedilmiştir. Heterojen bir toplumdu.  مِنْ غير النِّسَٓاءِۜ  buyurulsaydı kadınlara hiç gitmemiş oldukları ifade edilmiş olurdu.

[Hayır, siz gerçekten aşırı giden bir toplumsunuz!] Bu  بَلْ /hayır ifadesi ile yadırgamayı bırakıp böyle çirkin fiilleri işlemelerine, şehvet peşinde koşmalarına sebep olan hallerini bildirmektedir; bu da onların her şeyde haddi aşmayı ve aşırılığı âdet edinmiş bir topluluk oluşu, dolayısıyla şehvetlerini giderme konusunda da aşırılığa gidip mûtat (meşrû) yolu aşarak mûtat olmayan(gayr-i meşrû) yollara başvurmalarıdır. (Keşşâf)