فَاَنْجَيْنَاهُ وَاَهْلَهُٓ اِلَّا امْرَاَتَهُۘ كَانَتْ مِنَ الْغَابِر۪ينَ
Lût’un karısı geride kalıp kurtulma imkânını kaybetti. Çünkü o da inkârcılardandı (ayrıca bk. Tahrîm 66/10). Belki de o, Sodom halkındandı ve bu yüzden Lût’un ailesiyle birlikte buradan ayrılmak istememişti. Lût ve ailesi diğer inananlarla birlikte ülkeden ayrıldıktan sonra geride kalanlar başlarına taş yağdırılmak suretiyle helâk edildiler (bk. Hûd 11/81-83).
Kaynak : Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 2 Sayfa: 552
فَاَنْجَيْنَاهُ وَاَهْلَهُٓ اِلَّا امْرَاَتَهُۘ كَانَتْ مِنَ الْغَابِر۪ينَ
Mukadder cümleye matuftur. Takdiri; أرادوا إخراجه فأنجيناه أو همّوا بإخراجه فأنجيناه (Onu çıkarmak istediler veya onu çıkarmaya karar verdiler ve Biz onu kurtardık) şeklindedir.
Fiil cümlesidir. فَ atıf harfidir. اَنْجَيْنَاهُ sükun üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir نَٓا fail olarak mahallen merfûdur.
Atıf harflerinden biri kullanılarak iki kelimeyi veya iki cümleyi birbirine bağlamaya atf-ı nesak denir. Atıf harfinden önce gelene matufun aleyh, sonra gelene matuf denir. Matuf ve matufun aleyh arasında îrab bakımından, sıyga bakımından, cümlelerin haberî veya inşaî olması bakımından uyum olur. Mana bakımından aralarında uygunluk varsa fiil isme atfedilebilir. Müstetir zamir atıf olmaz.
Matufun îrabı her zaman için matufun aleyhe uyar.
فَ : Matuf ve matufun aleyh arasında hiç zaman geçmediğini, işin hemen yapıldığını ifade eder. فَ ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştiremez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
Muttasıl zamir هُ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur.
اَهْلَهُٓ kelimesi atıf harfi وَ ’la mef’ûlun bihe matuftur. Muttasıl zamir هُٓ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
اِلَّا istisna harfidir. امْرَاَتَهُۘ müstesna olup lafzen mansubtur. Muttasıl zamir هُ lafzen mansubtur.
İstisna; bir nesneyi, kişiyi veya hükmü istisna edatlarından biriyle cümledeki hükmün dışında tutmaktır.
İstisnanın 3 unsuru vardır:
1. İstisna edatı: Cümlede kullanılan edatlardır.
2. Müstesna: İstisna edatından sonra gelen kelimedir. İstisna edilen, hariç tutulan kelimedir.
3. Müstesna minh: İstisna edatından önce gelen kelimedir. Kendisinden bir şeyin hariç tutulduğu, genellikle çoğul olan bir kelimedir.
Not: Müstesna minh;
a) Ya birden fazla olmalı, b) Ya umumi manalı bir kelime olmalı,
(Bir ismin umumi manalı olması için nefy, nehiy veya istifhamdan sonra nekre olarak gelmesi gerekir.) c) Ya kısımları bulunan müfred bir lafız olmalı.
(Kısımları bulunan müfred: Mesela sahifeleri olan kitap, saatleri olan gün, günleri olan hafta, ay, mevsim, mevsimleri olan sene, seneleri olan ömür… gibi isimlerdir.)
Not: Müstesna, istisna edatından hemen sonra gelen kelimedir. Ancak müstesna minh hemen önce gelen kelime olmayabilir. Müstesna mansubtur. Bununla birlikte istisna edatlarının türlerine göre farklı şekillerde îrablanabilir. Türkçeye “ama, ancak, -den başka, -sız, fakat, hariç, müstesna, yalnız, sadece” gibi kelimelerle tercüme edilir.
İstisnanın kısımları 3’e ayrılır:
1. Muttasıl istisna
2. Munkatı istisna
3. Müferrağ istisna (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
كَانَتْ nakıs fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder.
كَانَتْ ’in ismi müstetir olup takdiri هى ’dir. مِنَ الْغَابِر۪ينَ car mecruru كَانَتْ ‘in mahzuf haberine müteallıktır.
الْغَابِر۪ينَ ‘nin cer alameti ى harfidir. Çünkü cemi müzekker salimler harfle îrablanırlar.
الْغَابِر۪ينَ kelimesi sülâsî mücerred olan غبر fiilinin ism-i failidir.
اَنْجَيْنَاهُ fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir.
İf’al babındandır. Sülâsîsi نجو ’dir.
İf’al babı fiile, tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazen de fiilin mücerret manasını ifade eder.
فَاَنْجَيْنَاهُ وَاَهْلَهُٓ اِلَّا امْرَاَتَهُۘ
فَ atıf harfidir. Ayet mukadder müstenefeye matuftur. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
اَنْجَيْنَاهُ , اَهْلَهُٓ fiilinin mef’ûlüne matuftur.
اَنْجَيْنَاهُ fiili ifâl babından olup zorluktan ve sıkıntıdan kurtarma konusunda hızlı olunması gereken durumlarda kullanılır. Aynı kökten türeyen نَجَّي fiili ise tefîl babındandır ve çoğunlukla kurtarma fiilinde bir müddet bekleme ve ona zaman tanımanın sözkonusu olduğu yerlerde kullanılır. (Fâdıl Sâlih Sâmerrâî, Kur’ân Kelimelerinin Sırlı Dünyası, S. 113)
Türkçede argo olarak kullanılan gebermek fiili غبر kökünden gelir.
Ayeti kerimede زَوْجَة yerine اِمْرَأَة kelimesi kullanılmıştır.
İlgili ayetler incelendiğinde زَوْجَة kelimesinin şu durumlarda kullanıldığı görülür:
– Sadâkat – Allah’ın dinine inanmada birlik – Üreme imkânı bulunmak – Nikâhlı olmak
اِمْرَأَة kelimesi زَوْجَة için sayılan unsurların zıddı bir durum meydana geldiği takdirde veya tamamen ortadan kalktığı hallerde kullanılmaktadır: – İhanet (Aldatma) – Allah’ın dinine fiilî olarak aleyhtarlık – Üreme imkânının bulunmaması (kısırlık, iktidarsızlık, yaşlılıktan ötürü kadının doğurganlık çağının geçmesi veya erkeğin kuvvetten düşmesi) – Vefat veya diğer gerekçelerle nikâhın son bulması ile dulluk.
(İsmail Sökmen, Kur’an’da Geçen زَوْجَة ve اِمْرَأَة Kelimeleri Üzerine, Nüsha Dergisi)
Cenab-ı Hakk'ın "karısından başka" ifadesine gelince, "zevcesinden başka" demektir. Nitekim, "Onun zevcesi" anlamında "Adamın karısı"; "Onun kocası" anlamında da denilir. Çünkü, "zevc koca", onun maliki demektir. Halbuki kadın, kocasının maliki durumunda değildir. Dolayısıyla kadın, genel isim olarak recûle (erkeğe) izafe edildiğinde zevciyet ve nikâh malikiyeti ifade ettiği gibi, erkek de genel isim olarak kadına izafe edildiğinde zevciyet manası ifade eder. (Fahreddin er-Râzî)
كَانَتْ مِنَ الْغَابِر۪ينَ
Fasılla gelen cümle beyani istînâftır. Fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. كَانَ ’nin dahil olduğu cümle, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Sübut ifade eden isim cümlesinde takdim-tehir sanatı vardır. مِنَ الْغَابِر۪ينَ mahzuf mukaddem habere müteallıktır.
وَاَهْلَهُٓ [Ve ehlini] yani hususi yakınlarını ya da müminleri [kurtardık. Ancak karısı geride kalanlardan, memleketlerinde kalıp helâk olanlardan [oldu.] Geride kalanların tamamı erkek olmadığı halde müzekker olarak الْغَابِر۪ينَ denilmesi tağlib kuralı gereğidir Arapçada kadınlı erkekli gruplar eril/müzekker formu ile ifade edilmektedir. (Keşşâf)
الْغَابِر۪ينَ şeklinde müzekker olması erkeklerin sayıca çok kabul edilmesindendir. (Beyzâvî)