A'râf Sûresi 96. Ayet

وَلَوْ اَنَّ اَهْلَ الْقُرٰٓى اٰمَنُوا وَاتَّقَوْا لَفَتَحْنَا عَلَيْهِمْ بَرَكَاتٍ مِنَ السَّمَٓاءِ وَالْاَرْضِ وَلٰكِنْ كَذَّبُوا فَاَخَذْنَاهُمْ بِمَا كَانُوا يَكْسِبُونَ  ...

Eğer, o memleketlerin halkları iman etseler ve Allah’a karşı gelmekten sakınsalardı, elbette onların üstüne gökten ve yerden nice bereketler(in kapılarını) açardık. Fakat onlar yalanladılar, biz de kendilerini işledikleri günahlarından dolayı yakalayıverdik.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَلَوْ ve şayet
2 أَنَّ elbette
3 أَهْلَ halkı ا ه ل
4 الْقُرَىٰ (O) ülkelerin ق ر ي
5 امَنُوا inansalardı ا م ن
6 وَاتَّقَوْا ve korunsalardı و ق ي
7 لَفَتَحْنَا açardık ف ت ح
8 عَلَيْهِمْ üzerlerine
9 بَرَكَاتٍ bolluklar ب ر ك
10 مِنَ -ten
11 السَّمَاءِ gök- س م و
12 وَالْأَرْضِ ve yer(den) ا ر ض
13 وَلَٰكِنْ fakat
14 كَذَّبُوا yalanladılar ك ذ ب
15 فَأَخَذْنَاهُمْ biz de onları yakaladık ا خ ذ
16 بِمَا şeylerle
17 كَانُوا oldukları ك و ن
18 يَكْسِبُونَ kazanıyor ك س ب
 

O eski kavimler, peygamberlerinin davetini ve Allah’ın türlü ikazlarını yeterince değerlendirip iman etseler ve kötülüklerden sakınsalardı yüce Allah “elbette onların üzerine gökten ve yerden nice bereket kapıları” açacaktı. Şu halde iman ve takvânın sonu berekettir, bolluktur; mutluluk ve esenliktir.

 Bazı tefsirlerde “gökten gelen bereketler” yağmur, “yerden gelen bereket” de ziraî mahsuller ve hayvansal ürünlerdeki bolluk diye açıklanmışsa da buradaki “bereketler”in her türlü maddî ve mânevî hayırları kapsadığını düşünmek âyetin maksadına daha uygun düşer (bk. Râzî, XIV, 185; Şevkânî, II, 260).

 Zemahşerî âyetteki “açma” anlamına gelen feth kavramının “kolaylaştırma” mânasında da kullanıldığını belirtmektedir. Buna göre söz konusu ifade “… Onlar için bütün iyilik ve güzellikleri elde etme yollarını kolaylaştırırdık” anlamına gelir (II, 77).

Kaynak : Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 2 Sayfa: 560

 

برك Berake : بَرْكٌ kelimesinin aslı devenin göğsüdür. Yine بَرَكَ الْبَعِيرُ ifadesi deve döşünü (göğsünü) yere bıraktı demektir. Suyun toplandığı yere de بِرْكَةٌ adı verilmiştir. بَرَكَةٌ ise bir şeyde hayrın devamlı oluşudur. Bu isimle adlandırılmasının sebebi, suyun toplandığı yerde kalışı gibi, hayrında burada durup kalmasıdır. مُبارَكٌ sözcüğüne gelince o içinde bu hayrın bulunduğu şeydir. (Müfredat) Kuran’ı Kerim’de türevleriyle birlikte 32 ayette geçmiştir. (Mucemul Müfehres) Türkçede kullanılan şekilleri bereket, tebrik, teberrük ve mübarektir. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi)

 

وَلَوْ اَنَّ اَهْلَ الْقُرٰٓى اٰمَنُوا وَاتَّقَوْا لَفَتَحْنَا عَلَيْهِمْ بَرَكَاتٍ مِنَ السَّمَٓاءِ وَالْاَرْضِ


وَ  atıf harfidir.

Atıf harflerinden biri kullanılarak iki kelimeyi veya iki cümleyi birbirine bağlamaya atf-ı nesak denir. Atıf harfinden önce gelene matufun aleyh, sonra gelene matuf denir. Matuf ve matufun aleyh arasında îrab bakımından, sıyga bakımından, cümlelerin haberî veya inşaî olması bakımından uyum olur. Mana bakımından aralarında uygunluk varsa fiil isme atfedilebilir. Müstetir zamir atıf olmaz.Matufun îrabı her zaman için matufun aleyhe uyar.

و : Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

لَوْ  gayr-ı cazim şart harfidir. Cümleye muzâf olur.

اَنَّ  harfi de  اِنَّ  gibi ismini nasb haberini ref eder. İsim cümlesinin manasını masdara çevirir ve tekid eder.

اَنَّ  ve masdar-ı müevvel, mahzuf fiilin faili olarak mahallen merfûdur. Takdiri ; لو ثبت إيمان أهل القرى (Belde ehlinin imanı sabit olsaydı…)  şeklindedir.

اَهْلَ  kelimesi  اَنَّ ’nin ismi olup lafzen mansubtur.  الْقُرٰٓى  muzâfun ileyh olup mukadder kesra ile mecrurdur.

اٰمَنُوا  fiili  اَنَّ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur.  اٰمَنُوا damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur. 

اتَّقَوْا  cümlesi atıf harfi  وَ ’la  اٰمَنُوا ’ye matuftur.

لَ  harfi  لَوْ ’in cevabının başına gelen rabıtadır.

فَتَحْنَا  sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamiri  نَا  fail olarak mahallen merfûdur.

عَلَيْهِمْ  car mecruru  فَتَحْنَا   fiiline müteallıktır.  بَرَكَاتٍ  mef’ûlun bihtir. Cemi müennes salim olduğu için nasb alameti kesradır.

مِنَ السَّمَٓاءِ  car mecruru  بَرَكَاتٍ  kelimesinin mahzuf sıfatına müteallıktır.  الْاَرْضِ  kelimesi atıf harfi  وَ ’la  السَّمَٓاءِ ’ye matuftur.

اتَّقَوْا  fiili, sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. 

İftiâl babındadır. Sülâsîsi  وقي ’dir.

İftiâl babı fiile mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşâreket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek manaları katar. İfteale kalıbı hem soyut hem somut anlamlı fiiller için kullanılır.


 وَلٰكِنْ كَذَّبُوا فَاَخَذْنَاهُمْ بِمَا كَانُوا يَكْسِبُونَ

 

 

وَ  atıf,  لٰكِنْ  istidrak harfidir.  كَذَّبُوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

فَ  atıf harfidir. 

فَ : Matuf ve matufun aleyh arasında hiç zaman geçmediğini, işin hemen yapıldığını ifade eder.  فَ  ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştiremez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 اَخَذْنَاهُمْ  sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamiri  نَا  fail olarak mahallen merfûdur.Muttasıl zamir  هُمْ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur.

 مَا  müşterek ism-i mevsûlu,  بِ  harf-i ceriyle birlikte  اَخَذْنَاهُمْ  fiiline müteallıktır. İsm-i mevsûlun sılası  كَانُوا يَكْسِبُونَ۟ ’dir. Îrabtan mahalli yoktur.

بِ  harf-i ceri mecruruna ilsak, sebep, musahabe, zaid, karşılık – bedel, istiane, zaman – mekân zarfı gibi manalar kazandırabilir. Burada sebep manasındadır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

كَانُوا  damme üzere mebni nakıs fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder.

كَانُوا ’nun ismi, cemi müzekker olan  و  muttasıl zamir olarak mahallen merfûdur.

يَكْسِبُونَ۟  fiili  كَانُوا ’nun haberi olarak mahallen mansubtur.

يَكْسِبُونَ۟  fiili  نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

كَذَّبُوا  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil tef’il babındadır. Sülâsîsi  كذب ‘dir.

Bu bab, fiile çokluk (fiilin, failin veya mef'ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlu herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar. Tef’il babının en yaygın anlamı teksirdir.

 

وَلَوْ اَنَّ اَهْلَ الْقُرٰٓى اٰمَنُوا وَاتَّقَوْا لَفَتَحْنَا عَلَيْهِمْ بَرَكَاتٍ مِنَ السَّمَٓاءِ وَالْاَرْضِ

 

وَ  istînâfiyye veya haliyyedir. Cümle şart üslubunda faide-i haber ibtidaî kelamdır.

اَنَّ ’nin dahil olduğu isim cümlesi masdar teviliyle mahzuf fiilin faili olarak mahallen merfûdur. Şart cümlesinin takdiri şöyledir: لو ثبت إيمان أهل القرى وتقواهم (Şehir ehlinin imanı ve takvası sabit olsaydı.)

Nahivciler  لَوْ  edatını, şart gerçekleşmediği için cevabının da gerçekleşmemesini gerektiren bir edattır, diye tanımlamaktadırlar. Başka bir deyişle “şart bulunmadığından cevabın da bulunmadığını” ifade eder. (Abdullah Hacibekiroğlu, Arap Dilinde Edatların Metinde Kurduğu Anlamsal İlişkiler Doktora Tezi)

اَنَّ  ile tekid edilmiş, faide-i haber inkârî kelam olan isim cümlesinde,  اَنَّ ’nin haberi mazi fiil sıygasında gelerek, hükmü takviye ve hudûs ifade etmiştir.

الْقُرٰٓى  ifadesindeki marifelik, ahd içindir. (Âşûr)

قرية ; bir amaçla bir araya gelen topluluk demektir.  قرية سياحية (Turist grubu) gibi. Farklı düşüncelere sahip farklı amaçlı insanların bir arada bulunduğu yere de Medine denir.

Daha önce  قرية  olarak tekil gelen kelimelerin olduğu yerlere birer örnektir. Şimdi  الْقُرٰٓى  şeklinde çoğul olarak gelmiştir. Toplu bir değerlendirme vardır

وَاتَّقَوْا  cümlesi,  اَنَّ ’nin haberi olan  اٰمَنُوا ’ya matuftur. Vasıl sebebi tezâyüftür.

Rabıta harfi  لَ  ile gelen  لَفَتَحْنَا عَلَيْهِمْ بَرَكَاتٍ مِنَ السَّمَٓاءِ وَالْاَرْضِ  cümlesi, şartın cevabıdır. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

بَرَكَاتٍ  kelimesinden maksat; hayırlar veya yağmur ve nebatlardır.(Ebüssuûd)

لَفَتَحْنَا عَلَيْهِمْ بَرَكَاتٍ [Bereketleri açmak] tabirinde istiare vardır. Rahatça elde edilmeleri hususunda, bereketlerin onlara kolaylaştırılması, kapıların açılmasına benzetilmiştir. (Sâbûnî)

Semâ’nın bereketi yağmur, arzın bereketi nebât ve meyvedir. Temsîlî istiaredir.

الفَتْحِ  fiili,  عَلَيْ harf-i ceri ve  البَرَكاتِ  kelimesi ile birlikte müteaddi olmuştur. Burada البَرَكاتِ , içindekilere fayda veren evlere benzetilerek, istiare-i mekniyye yapılmıştır. (Âşûr)

اٰمَنُوا - اتَّقَوْا ve  السَّمَٓاءِ - الْاَرْضِ  kelime grupları arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

السَّمَٓاءِ - الْاَرْضِ , اٰمَنُوا  - كَذَّبُوا  kelime grupları arasında tıbâk-ı îcab sanatı vardır.

بَرَكَاتٍ  ’deki tenvin kesret, nev ve tazim ifade eder.


وَلٰكِنْ كَذَّبُوا فَاَخَذْنَاهُمْ بِمَا كَانُوا يَكْسِبُونَ

 

Cümleye dahil olan  لٰكِنْ , istidrak harfidir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelam olan cümle  اٰمَنُوا  cümlesine  وَ ’la atfedilmiştir. Atıf sebebi tezattır.

لٰكِنْ  kendisinden sonra gelen cümleye, önceki cümlenin hükmüne muhalif bir hüküm kazandırır. Bu yüzden kendisinden önce, sonradan gelecek cümleye muhalif veya mütenakız bir sözün geçmesi lazımdır. (İtkan, c. 2 s. 474) 

كَذَّبُوا  cümlesine  فَ  ile atfedilen  فَاَخَذْنَاهُمْ  cümlesi faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Mecrur mahaldeki müşterek ism-i mevsûl  مَٓا ‘nın sılası  كَان  , كَانُوا يَكْسِبُونَ ‘nin dahil olduğu isim cümlesi formunda gelerek sübut ifade etmiştir. Faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Mevsûlde müphem yapısı nedeniyle tevcih sanatı vardır.

بِمَا ‘daki  بِ , sebebiyyedir. Yani, küfür ve isyandan kazandıkları sebebiyle, demektir. (Âşûr)

Cümlede müsnedin muzari fiil olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde, muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

كان ‘nin haberinin muzari fiille gelmesi, geçmişte belirli bir süre devam edip biten eylemler ve  geçmişte mûtat olarak yapılan, âdet haline gelmiş davranışlar  olmak üzere iki manaya delalet eder. (Vecih Uzunoğlu, DEÜ İlahiyat Fak. Dergisi sayı 41)