وَمَكَرُوا مَكْراً كُبَّاراًۚ
Sonraki birçok peygamber gibi Hz. Nûh’un da kendi halkının ileri gelenlerinin direnişiyle karşılaştığı anlaşılmaktadır. Halkın peşlerinden gittiği bu üst tabakanın servet ve mevkileri, kibirlerini ve küstahlıklarını arttırarak onları bir yok oluşa sürüklemiştir. Âyette sadece dünyevî imkân ve ikballere önem vermenin uzun vadede mutlaka mânevî değerleri yok edip toplumun temel dokusunu tahrip edeceği gerçeğine de işaret edilmektedir.
İnkârcı önderlerin “tuzak kurmaları”nı anlatan ifade, ayak takımını Nûh’u öldürmeye kışkırtmaları veya kendilerinin zengin ve güçlü olduklarını hatırlatarak bunu, doğru yolda bulunduklarının bir kanıtı olarak göstermeleri şeklinde açıklanmıştır.
وَمَكَرُوا مَكْراً كُبَّاراًۚ
Ayet atıf harfi وَ ‘la sıla cümlesine matuftur. Fiil cümlesidir. مَكَرُوا damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur. مَكْراً mef’ûlü mutlak olup fetha ile mansubdur.
Mef’ûlu mutlak: Fiil ile aynı kökten gelen masdardır. Mef’ûlu mutlak harf-i cer almaz. Harf-i cer alırsa hal olur. Mef’ûlu mutlak cümle olmaz. Mef’ûlu mutlak üçe ayrılır:
1. Tekid (Kuvvetlendirmek) İçin: Fiilin manasını kuvvetlendirir. Masdar olur. Daima müfreddir. Fiilinden sonra gelir. Türkçeye “muhakkak, şüphesiz, gerçekten, çok, iyice, öyle ki” diye tercüme edilir.
2. Nev’ini (Çeşidini) Belirtmek İçin: Fiilin nasıl meydana geldiğini ve nev’ini bildirir. Nev’ini bildiren mef’ûlu mutlak umumiyetle sıfat veya izafet terkibi halinde gelir. Tesniye ve cemi de olabilir. Fiilinin önüne geçebilir. Türkçeye “gibi, şeklinde, aynen, tıpkı, tam” diye tercüme edilir.
3. Adedini (Sayısını) Belirtmek İçin: Failin yaptığı işin sayısını belirtir. Adedini belirten mef’ûlu mutlak فَعْلَةً vezninden gelen bina-ı (masdar-ı) merreden yapılır.
مَرَّةً kelimesi de mef’ûlu mutlak olur. Fiilinin önüne geçebilir. Türkçeye “kere, defa” diye tercüme edilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
كُبَّاراً kelimesi مَكْراً ‘ın sıfatı olup fetha ile mansubdur.
كُبَّاراً mübalağalı ism-i fail kalıbındandır. Bu kalıp bu vasfın mevsûfta sürekli varlığına, sıfatın, mevsûfun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder.
Mübalağalı ism-i fail: Bir varlıkta bir niteliğin aşırı derecede bulunduğunu gösteren, fiilden türeyen, sıfat cinsinden isimlerdir. Mübalağalı ism-i failler Allah için kullanılırsa sıfat, insanlar için kullanılırsa mübalağa ya da lakap olurlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
وَمَكَرُوا مَكْراً كُبَّاراًۚ
Ayet atıf harfi وَ ‘la önceki ayetteki sıla cümlesine atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Cümleler arasında manen ve lafzen mutabakat mevcuttur. Ayette mütekellim Hz. Nuh, muhatap Allah Teâlâ’dır.
Âşûr ise 5. Ayetteki Nuh (as)’ın sözünden bedeli iştimal olduğu görüşündedir.
Müspet mazi fiil sıygasında lâzım-ı faide-i haber talebî kelamdır.
Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, S.107)
Mef’ûlu mutlak مَكْراً için sıfat olan كُبَّاراً kelimesi, mübalağa veznindedir. Sıfat, tabi olduğu kelimenin sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan ıtnâb sanatıdır.
مَكَرُوا - مَكْراً kelimeleri arasında cinas-ı iştikak ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
مَكَرُوا /Tuzak kurdular fiili, “[zarardanbaşka bir şey] getirmeyen” cümlesine atfedilmiştir. Zamirin çoğul olması ise bunun, çoğul manada kullanılan مَنْ (kimseler) edatına ait olması sebebiyledir. Tuzak kuranlar, elebaşlarıdır. Kurdukları tuzaklar; dinde hilekarlık yapmaları, Hz. Nuh’a tuzak kurmaları, insanları ona eziyet etmeye kışkırtmaları, insanların Hz. Nuh’a meyledip onu dinlemesini engellemeleri ve “Nuh’un Rabbine ibadet edeceğiz diye kendi ilahlarınızı terk etmeyin!” demeleri şeklinde olmuştur. (Keşşâf)
Keşfu'l-Esrar adındaki eserde şöyle denilmektedir: مَكْراً sözlükte: ‘en büyük hile’ anlamındadır. Bu kelime Allah'a nispet edildiğinde tedbir ve idareyi gizlemek anlamında anlaşılır.
كُبَّاراً kelimesi de, büyüklüğün son haddi anlamındadır. Onların ”en büyük tuzak ”ları manası, insanları dinden uzaklaştırmak konusundaki hileleri ve onları Hazret-i Nuh'a eziyet etmeleri için kandırmalarıdır. Tevhid, mertebelerin en yücesi olunca, ondan men etmek ve şirki emretmek büyük günahların en büyüğüdür. Bu yüzden Allah, bu fiili, ”en büyük tuzak" diye nitelemiştir. (Ruhu’l Beyan)
مَكَرُوا (Tuzak kurdular) bu da 21. ayetteki لَمْ يَزِدْهُ 'ya matuftur, zamir مَنْ 'e racidir, cemi olması da manadan dolayıdır (çok büyük bir tuzak) gayet büyük demektir. Bu da كبار 'dan, o da كبير 'den daha mübalağalıdır. Bu da dinde hile yapmalarından ve halkı Nuh'a kışkırtmalarındandır. (Beyzâvî)