قَالَ نُوحٌ رَبِّ اِنَّهُمْ عَصَوْن۪ي وَاتَّبَعُوا مَنْ لَمْ يَزِدْهُ مَالُهُ وَوَلَدُهُٓ اِلَّا خَسَاراًۚ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | قَالَ | dedi |
|
2 | نُوحٌ | Nuh |
|
3 | رَبِّ | Rabbim |
|
4 | إِنَّهُمْ | elbette onlar |
|
5 | عَصَوْنِي | bana karşı geldiler |
|
6 | وَاتَّبَعُوا | ve uydular |
|
7 | مَنْ | bir adama |
|
8 | لَمْ |
|
|
9 | يَزِدْهُ | artırmayan |
|
10 | مَالُهُ | malı |
|
11 | وَوَلَدُهُ | ve çocuğu |
|
12 | إِلَّا | dışında |
|
13 | خَسَارًا | ziyan |
|
Sonraki birçok peygamber gibi Hz. Nûh’un da kendi halkının ileri gelenlerinin direnişiyle karşılaştığı anlaşılmaktadır. Halkın peşlerinden gittiği bu üst tabakanın servet ve mevkileri, kibirlerini ve küstahlıklarını arttırarak onları bir yok oluşa sürüklemiştir. Âyette sadece dünyevî imkân ve ikballere önem vermenin uzun vadede mutlaka mânevî değerleri yok edip toplumun temel dokusunu tahrip edeceği gerçeğine de işaret edilmektedir.
İnkârcı önderlerin “tuzak kurmaları”nı anlatan ifade, ayak takımını Nûh’u öldürmeye kışkırtmaları veya kendilerinin zengin ve güçlü olduklarını hatırlatarak bunu, doğru yolda bulunduklarının bir kanıtı olarak göstermeleri şeklinde açıklanmıştır.
قَالَ نُوحٌ رَبِّ اِنَّهُمْ عَصَوْن۪ي وَاتَّبَعُوا مَنْ لَمْ يَزِدْهُ مَالُهُ وَوَلَدُهُٓ اِلَّا خَسَاراًۚ
Fiil cümlesidir. قَالَ fetha üzere mebni mazi fiildir. نُوحٌ fail olup lafzen merfûdur.
Mekulü’l-kavli رَبِّ اِنَّهُمْ عَصَوْن۪ي ’dır. قَالَ fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.
Nida harfi mahzuftur. Münada olan رَبِّ muzâftır. Kelimenin sonundaki kesra muzâfun ileyhten ivazdır. Mütekellim يَ ’sı mahzuftur. Nidanın cevabı اِنَّهُمْ عَصَوْن۪ي ‘dır.
اِنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder. هُمْ muttasıl zamiri اِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubdur. عَصَوْن۪ي izafeti اِنَّ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur.
عَصَوْن۪ي mahzuf elif üzere mukadder damme ile mebni mazi fiildir. Sonundaki نِ vikayedir. Mütekellim zamiri ي mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. اتَّبَعُوا atıf harfi وَ ‘la عَصَوْن۪ي ‘e matuftur.
اتَّبَعُوا damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur. Müşterek ism-i mevsûl مَنْ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. İsm-i mevsûlun sılası لَمْ يَزِدْهُ ‘dir. Îrabdan mahalli yoktur.
لَمْ muzariyi cezm ederek manasını olumsuz maziye çeviren harftir. يَزِدْهُ sukün ile meczum muzari fiildir. Muttasıl zamir هُ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. مَالُهُ fail olup lafzen merfûdur. Muttasıl zamir هُ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
وَلَدُهُٓ atıf harfi وَ ‘la makabline matuftur. اِلَّا hasr edatıdır. خَسَاراً ikinci mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.
اتَّبَعُوا fiili, sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil iftiâl babındadır. Sülâsîsi تبع ’dir.
İftiâl babı fiile mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşareket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek manaları katar. İfteale kalıbı hem soyut hem somut anlamlı fiiller için kullanılır.
قَالَ نُوحٌ رَبِّ اِنَّهُمْ عَصَوْن۪ي وَاتَّبَعُوا مَنْ لَمْ يَزِدْهُ مَالُهُ وَوَلَدُهُٓ اِلَّا خَسَاراًۚ
Ayet istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, S.107)
قَالَ fiilinin mekulü’l-kavli olan رَبِّ اِنَّهُمْ عَصَوْن۪ي cümlesi, nida üslubunda, talebî inşâî isnaddır. Nida harfi mahzuftur. Bu hazif mütekellimin münadaya yakın olma isteğine işarettir.
Münada konumundaki رَبِّ izafetinde mütekellim zamiri mahzuftur. Bu hazfin işareti kelimenin sonundaki esredir. Nida harfinin ve muzâfun ileyhin hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır.
رَبِّ izafeti, muzâfun ileyhe şan ve şeref kazandırmasının yanında, mütekellimin, Allah'ın rububiyet vasfına sığınma isteğine işarettir.
Nidanın cevabı olan اِنَّهُمْ عَصَوْن۪ي cümlesi, اِنَّ ile tekid edilmiş, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi lâzım-ı faide-i haber inkâri kelamdır. Cümle haber üslubunda geldiği halde, durumunu arz etmek ve kavmine karşı yardım isteme hazırlık manası taşıdığı için muktezâ-i zâhirin hilafına durum söz konusudur. Dolayısıyla mecaz-ı mürsel mürekkebdir. (Âşûr)
Yalnızca bir isim cümlesi bile devam ve sübut ifade ettiğinden, اِنَّ ve isim cümlesi ile tekid edilen bu ve benzeri cümleler muhkem/sağlam cümlelerdir.
İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
اِنَّ ’nin haberi olan عَصَوْن۪ي , müspet mazi fiil sıygasında lâzım-ı faide-i haber ibtidaî kelamdır. Müsnedin mazi fiil sıygasında cümle olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs, temekkün ve istikrar ifade etmiştir.
Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, S.107)
Haberin اِنَّ ile tekid edilmesi, tehassür(üzüntü) ve yardım isteme duygularını öne çıkarmak için kullanılması sebebiyledir. (Âşûr)
Aynı üsluptaki وَاتَّبَعُوا مَنْ لَمْ يَزِدْهُ مَالُهُ وَوَلَدُهُٓ اِلَّا خَسَاراًۚ cümlesi atıf harfi وَ ’la makabline atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır.
Müspet mazi fiil sıygasında lâzım-ı faide-i haber talebî kelamdır.
Mef’ûl konumundaki müşterek ism-i mevsûl مَنْ ‘in sılası olan لَمْ يَزِدْهُ مَالُهُ وَوَلَدُهُٓ اِلَّا خَسَاراًۚ cümlesi, menfî muzari fiil sıygasında lâzım-ı faide-i haber inkârî kelamdır. Cümle kasr üslubuyla tekid edilmiştir.
Muzari fiiller istimrar ve teceddüt ifade eder. Ayrıca muzari sıyga, anlama tecessüm anlamı katmıştır. Muzari fiil bu özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.
Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
وَلَدُهُٓ , fail olan مَالُهُ ‘ya matuftur. Cihet-i câmia tezâyüftür. Bu iki kelime arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
يَزِدْهُ fiili, مَالُهُ ‘ya isnad edilmiştir. Bu ifadede istiare vardır. Canlılara mahsus olan artırma fiili mala nispet edilerek, cansız olan bir şey canlı yerinde kullanılmıştır.
Hüsranın artması ile mal arasında sebebiyet alakasına dayalı mecaz-ı mürsel bulunmaktadır. Çünkü mal, hüsranın artış sebebidir. Burada sebep zikredilmiş ve sonuç kastedilmiştir.
Nefy harfi لَمْ ve istisna harfi اِلَّا ile oluşan, iki tekid hükmündeki kasr, fiille mef’ûlü arasındadır. يَزِدْهُ maksur/sıfat, خَسَاراًۚ maksurun aleyh/mevsûf olmak üzere, kasr-ı sıfat ale’s-mevsûftur. Yani fail tarafından gerçekleştirilen fiil, başka mef'ûllere değil zikredilen mef'ûle tahsis edilmiştir.
Kasr-ı mevsuf ale’s-sıfat olması caizdir. Bu durumda يَزِدْهُ fiilindeki fail maksûr/mevsûf fiili sadece مَالُهُ maksurun aleyh/sıfat mef'ûlu üzerinde gerçekleştirmeye tahsis edilir ve kasr-ı mevsûf ale’s sıfat olur.
يَزِدْ fiilinin ikinci mef’ûlü olan خَسَاراً ‘daki nekrelik, kesret ve nev içindir.
الخَسارُ; kötülüğün ortaya çıkışı manasında müsteardır. (Âşûr)
Nuh Peygamberin, Rabbine münacatının anlatımı uzadığı için burada da قَالَ نُوحٌ (Nuh dedi ki) ifadesi tekrar edilmiştir. (Ebüssuûd)