Nuh Sûresi 7. Ayet

وَاِنّ۪ي كُلَّمَا دَعَوْتُهُمْ لِتَغْفِرَ لَهُمْ جَعَلُٓوا اَصَابِعَهُمْ ف۪ٓي اٰذَانِهِمْ وَاسْتَغْشَوْا ثِيَابَهُمْ وَاَصَرُّوا وَاسْتَكْبَرُوا اسْتِكْبَاراًۚ  ...

“Kuşkusuz sen onları bağışlayasın diye kendilerini her davet edişimde parmaklarını kulaklarına tıkadılar, elbiselerine büründüler, inanmamakta direndiler ve büyük bir kibir gösterdiler.”
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَإِنِّي ve elbette ben
2 كُلَّمَا her nezaman ك ل ل
3 دَعَوْتُهُمْ onları da’vet ettimse د ع و
4 لِتَغْفِرَ bağışlaman için غ ف ر
5 لَهُمْ onları
6 جَعَلُوا koydular ج ع ل
7 أَصَابِعَهُمْ parmaklarını ص ب ع
8 فِي
9 اذَانِهِمْ kulaklarına ا ذ ن
10 وَاسْتَغْشَوْا ve başlarına çektiler غ ش و
11 ثِيَابَهُمْ örtülerini ث و ب
12 وَأَصَرُّوا ve direttiler ص ر ر
13 وَاسْتَكْبَرُوا ve böbürlendiler ك ب ر
14 اسْتِكْبَارًا kibirle ك ب ر
 

Bir peygamberin görevi davetini eksiksiz yapmaktır; davetin etkisi, sonuç getirip getirmemesi ise insanların kabule yönelmesine ve Allah’ın hidayet etmesine bağlıdır. Burada da Hz. Nûh’un gece gündüz demeden bütün gücüyle halkının kurtuluşu için çalıştığı, böylece sorumluluğunu yerine getirdiği bildirilmektedir. Nûh’un insanları kurtuluşa çağırması karşısında günahkârların parmaklarını kulaklarına tıkamaları ve elbiselerini başlarına bürümeleri, peygamberin tebliğ ettiği dini reddettiklerini ifade eden mecazi bir anlatım olarak görülmektedir. Ancak peygamberin konuştuklarını işitmemek için gerçekten parmaklarını kulaklarına tıkamış, onu görmemek ve duymamak için elbiselerini başlarına bürümüş de olabilirler. 

Kaynak :  Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 465
 

وَاِنّ۪ي كُلَّمَا دَعَوْتُهُمْ لِتَغْفِرَ لَهُمْ جَعَلُٓوا اَصَابِعَهُمْ ف۪ٓي اٰذَانِهِمْ

 

İsim cümlesidir. وَ  atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

اِنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder. ى  mütekellim zamiri  اِنّ ‘nin ismi olarak mahallen mansubdur.  كُلَّمَا دَعَوْتُهُمْ  cümlesi  اِنَّ ‘nin haberi olarak mahallen merfûdur.

كُلَّمَا  şart manası taşıyan zaman zarfıdır.  دَعَوۡتُهُمۡ  şart fiili olup sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamiri  تُ  fail olarak mahallen merfûdur.  Muttasıl zamir  هُمۡ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. 

لِ  harfi, تَغۡفِرَ  fiilini gizli  اَنْ ’le nasb ederek manasını sebep bildiren masdara çeviren cer harfidir.  اَنْ  ve masdar-ı müevvel,  لِ  harf-i ceriyle birlikte  دَعَوۡتُهُمۡ  fiiline mütealliktir. 

اَنْ  harfi 6 yerde gizli olarak gelebilir: 1) Harf-i cer olan (حَتّٰٓى)’dan sonra, 2) Atıf olan اَوْ ’den sonra, 3) Lam-ı cuhûddan sonra, 4) Lam-ı ta’lilden (sebep bildiren لِ) sonra, 5) Vav-ı maiyye (وَ)’ den sonra, 6) Sebep fe (فَ)’sinden sonra. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

تَغۡفِرَ  fetha ile mansub muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  أنت ’dir.  لَهُمۡ  car mecruru تَغۡفِرَ  fiiline mütealliktir. 

فَ  karînesi olmadan gelen  جَعَلُوۤا۟  cümlesi şartın cevabıdır.  جَعَلُٓوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olarak mahallen merfûdur.

Değiştirme manasına gelen  جَعَلَ  kelimesi 3 şekilde gelir:

1. Bir şeyden başka bir şey meydana getirmek  2. Bir halden başka bir hale geçmek 

3. Bir şeyle başka bir şeye hükmetmek. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)  

أَصَـٰبِعَهُمۡ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. Muttasıl zamir  هُمۡ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.  فِیۤ ءَاذَانِهِمۡ  car mecruru  جَعَلُوۤا۟  fiiline mütealliktir.  


وَاسْتَغْشَوْا ثِيَابَهُمْ وَاَصَرُّوا


Fiil cümlesidir. وَ  atıf harfidir.  ٱسۡتَغۡشَوۡا۟  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olarak mahallen merfûdur. 

ثِیَابَهُمۡ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. Muttasıl zamir  هُمۡ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.  أَصَرُّوا۟  atıf harfi وَ ‘la makabline matuftur. 

أَصَرُّوا۟  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur. 

أَصَرُّوا۟  fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. إِفْعَال  babındadır. Sülâsîsi  صرر ’dir.

إِفْعَال  babı fiille tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar.


 وَاسْتَكْبَرُوا اسْتِكْبَاراًۚ


Fiil cümlesidir. وَ  atıf harfidir.  وَٱسۡتَكۡبَرُوا۟  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ ı fail olarak mahallen merfûdur.  ٱسۡتِكۡبَارࣰا  mef’ûlun mutlak olup fetha ile mansubdur. 

Mef’ûlu mutlak: Fiil ile aynı kökten gelen masdardır. Mef’ûlu mutlak harf-i cer almaz. Harf-i cer alırsa hal olur. Mef’ûlu mutlak cümle olmaz. Mef’ûlu mutlak üçe ayrılır:

1. Tekid (Kuvvetlendirmek) İçin: Fiilin manasını kuvvetlendirir. Masdar olur. Daima müfreddir. Fiilinden sonra gelir. Türkçeye “muhakkak, şüphesiz, gerçekten, çok, iyice, öyle ki” diye tercüme edilir.

2. Nev’ini (Çeşidini) Belirtmek İçin: Fiilin nasıl meydana geldiğini ve nev’ini bildirir. Nev’ini bildiren mef’ûlu mutlak umumiyetle sıfat veya izafet terkibi halinde gelir. Tesniye ve cemi de olabilir. Fiilinin önüne geçebilir. Türkçeye “gibi, şeklinde, aynen, tıpkı, tam” diye tercüme edilir.

3. Adedini (Sayısını) Belirtmek İçin: Failin yaptığı işin sayısını belirtir. Adedini belirten mef’ûlu mutlak  فَعْلَةً  vezninden gelen bina-ı (masdar-ı) merreden yapılır.

مَرَّةً  kelimesi de mef’ûlu mutlak olur. Fiilinin önüne geçebilir. Türkçeye “kere, defa” diye tercüme edilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

اسْتَكْبَرُوا  fiili, sülâsî mücerrede üç harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İstif’âl babındadır. Sülâsîsi كبر ’dir.

Bu bab fiile talep, tehavvül, vicdan, mutavaat, ittihaz ve itikat gibi anlamları katar.

 

وَاِنّ۪ي كُلَّمَا دَعَوْتُهُمْ لِتَغْفِرَ لَهُمْ جَعَلُٓوا اَصَابِعَهُمْ ف۪ٓي اٰذَانِهِمْ وَاسْتَغْشَوْا ثِيَابَهُمْ وَاَصَرُّوا وَاسْتَكْبَرُوا اسْتِكْبَاراًۚ


Ayet atıf harfi  وَ ’la 5. ayetteki  اِنّ۪ي دَعَوْتُ قَوْم۪ي  cümlesine atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. اِنَّ  ile tekid edilmiş, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi lâzım-ı faide-i haber inkâri kelamdır.

Yalnızca bir isim cümlesi bile devam ve sübut ifade ettiğinden,  اِنَّ  ve isim cümlesi ile tekid edilen bu ve benzeri cümleler muhkem/sağlam cümlelerdir.

İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)  

اِنّ۪ ‘nin haberi olan  كُلَّمَا دَعَوْتُهُمْ لِتَغْفِرَ لَهُمْ جَعَلُٓوا اَصَابِعَهُمْ ف۪ٓي اٰذَانِهِمْ  cümlesinde  كُلَّمَا , şart manası taşıyan zaman zarfıdır. Müteallakı cevap cümlesidir.

Şart cümlesi olan  دَعَوْتُهُمْ لِتَغْفِرَ لَهُمْ , müspet mazi fiil sıygasında lâzım-ı faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Sebep bildiren masdar harfi  لِ ‘nin gizli  أن ‘le masdar yaptığı  تَغْفِرَ لَهُمْ  cümlesi,  دَعَوْتُهُمْ  fiiline mütealliktir.

Masdar-ı müevvel müspet muzari fiil sıygasında gelerek hudûs, teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade etmiştir.

Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

فَ  karinesi olmadan gelen cevap cümlesi  جَعَلُٓوا اَصَابِعَهُمْ ف۪ٓي اٰذَانِهِمْ , müspet mazi fiil sıygasında lâzım-ı faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Şart ve cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, şart üslubunda lâzım-ı faide-i haber ibtidaî kelamdır. Haber cümlesi yerine şart üslubunun tercih edilmesi, şart üslubunun daha beliğ ve etkili olmasındandır.

Nahivcilere göre şart fiili olarak kullanılan mazi fiil gelecek zaman ifade eder. (Fâdıl Sâlih Samerrâî Tefsir, c. 2, s. 88.)

“Kulaklarına parmaklarını tıkadılar” ifadesinde istiare vardır. Yüz çevirip, iman etmeyen kimse kulakları tıkalı olupta söyleneni anlamayan kimseye benzetilmiştir. 

اَصَابِعَهُمْ ف۪ٓي اٰذَانِهِمْ (Parmaklarını kulaklarına tıkadılar.) ayetinde mecâz-ı mürsel vardır. Parmaklardan maksat uçlarıdır. Bu, zikr-i kül irade-i cüz türündendir. (Safvetü’t Tefâsir)

Aynı üsluptaki   وَاَصَرُّوا  ve وَاسْتَكْبَرُوا اسْتِكْبَاراً  cümleleri atıf harfi  وَ ’la şartın cevabına atfedilmiştir. İki cümlenin de atıf sebebi hükümde ortaklıktır.

Müspet mazi fiil sıygasında lâzım-ı faide-i haber talebî kelam olan  وَاسْتَكْبَرُوا اسْتِكْبَاراًۚ  cümlesi, makabline hükümde ortaklık nedeniyle atfedilmiştir.

وَاسْتَغْشَوْا ثِيَابَهُمْ (elbiselerine büründüler) cümlesinde istiare sanatı vardır. Davetle ilgilenmeyen kimse, elbiselerine bürünerek kendini izole eden bir kimseye benzetilmiştir.

اسْتَكْبَرُوا  - اسْتِكْبَاراًۚ  kelimeleri arasında cinas-ı iştikak ve reddü'l-acüz ale's-sadr sanatları vardır.

Cümle haber üslubunda geldiği halde, durumunu arz etmek ve kavmine karşı yardım isteme, hazırlık manası taşıdığı için muktezâ-i zâhirin hilafına durum söz konusudur. Dolayısıyla mecaz-ı mürsel mürekkebdir. (Âşûr)

Elbiselerine bürünmeleri; Hz. Nûh’un sesini duymak istemedikleri gibi yüzünü de görmek istemediklerini yansıtmaktadır. Bu davranış ile kendisinden yüz çevirdiklerini göstermişlerdir. Aynı zamanda bu tutumun düşmanlıktan kinaye olduğu yönünde açıklamalar bulunmaktadır. (Râzî, Mefâtîhu’l-Gayb, c. 30, s. 136)

Israr etmeleri; kendi yollarını bırakmamak, Nûh’un davetini duymamak ve şirk hususundaki inatlarını ifade etmektedir. (İbn Kesîr, Tefsîrü’l-Kur’âni’l-Azîm)

وَاسْتَكْبَرُوا اسْتِكْبَاراًۚ  cümlesinde mastar manayı te'kîd etmek için zikredilmiştir. Edebiyat­ta buna ıtnâb denilir. (Safvetü’t Tefâsir)

“Kibirlendiler”, Hz. Nuh’a uymak ve ona itaat etmek hususunda kendilerini gurur bürüdü. اسْتِكْبَاراًۚ (büyüklendikçe) masdarının zikredilmesi günaha yöneliş ve azgınlıklarının aşırılığına delalet etmekte ve bu manayı kuvvetlendirmektedir. (Keşşâf)