Nuh Sûresi 9. Ayet

ثُمَّ اِنّ۪ٓي اَعْلَنْتُ لَهُمْ وَاَسْرَرْتُ لَهُمْ اِسْرَاراًۙ  ...

“Sonra, onlarla hem açıktan açığa, hem de gizli gizli konuştum.”
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 ثُمَّ sonra
2 إِنِّي şüphesiz ben
3 أَعْلَنْتُ açıktan söyledim ع ل ن
4 لَهُمْ onlara
5 وَأَسْرَرْتُ ve gizli söyledim س ر ر
6 لَهُمْ onlara
7 إِسْرَارًا sır olarak س ر ر
 

Hz. Nûh’un, şartlara ve kişilerin özelliklerine göre tebliğlerini açıktan veya gizli olarak sürdürdüğü bildirilmekte, böylece farklı davet ve tebliğ metotlarının kullanılabileceğine işaret edilmektedir.

Kaynak :  Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 465
 

ثُمَّ اِنّ۪ٓي اَعْلَنْتُ لَهُمْ وَاَسْرَرْتُ لَهُمْ اِسْرَاراًۙ

 

ثُمَّ  tertip ve terahi ifade eden atıf harfidir.  ثُمَّ  edatı mertebe açısından terahi manasınadır. Yani; aralıklarla, zaman içinde serpiştirilerek peyderpey olabilecek durumları bildirmektedir.

İsim cümlesidir.  اِنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder.  ي  mütekellim  zamiri  اِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubdur.  

اَعْلَنْتُ لَهُمْ  cümlesi,  اِنَّ ‘nin haberi olarak mahallen merfûdur.  

اَعْلَنْتُ  sükun üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir  تُ  fail olarak mahallen merfûdur.  لَهُمْ  car mecruru  اَعْلَنْتُ  fiiline mütealliktir. 

اَسْرَرْتُ لَهُمْ اِسْرَارًا  atıf harfi وَ ‘la makabline matuftur. 

اَسْرَرْتُ  sükun üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir  تُ  fail olarak mahallen merfûdur.  لَهُمْ  car mecruru  اَسْرَرْتُ  fiiline mütealliktir.  اِسْرَارًا  mef’ûlun mutlak olup fetha ile mansubdur. 

اَعْلَنْتُ  fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. إِفْعَال  babındadır. Sülâsîsi  علن ’dir.

إِفْعَال  babı fiille tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar.

 

ثُمَّ اِنّ۪ٓي اَعْلَنْتُ لَهُمْ وَاَسْرَرْتُ لَهُمْ اِسْرَاراًۙ

  

Tertip ve terahi ifade eden  ثُمَّ  ile önceki ayette atfedilmiştir. Atıf sebebi tezattır.  اِنّ۪  ile tekid edilmiş, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi lâzım-ı faide-i haber inkârî kelamdır. Cümle haber üslubunda geldiği halde, durumunu arz etmek ve kavmine karşı yardım isteme hazırlık manası taşıdığı için muktezâ-i zâhirin hilafına durum söz konusudur. Dolayısıyla mecaz-ı mürsel mürekkebdir. (Âşûr)

Yalnızca bir isim cümlesi bile devam ve sübut ifade ettiğinden,  اِنَّ , isim cümlesi ve isnadın tekrarıyla tekid edilen bu ve benzeri cümleler muhkem/sağlam cümlelerdir.

Hz. Nuh’un önceki cümleyle aynı manaya gelen bu sözleri, manayı kuvvetlendirmek için yapılan ıtnâb sanatıdır.

İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi) 

اِنَّ ’nin haberi olan  اَعْلَنْتُ لَهُمْ , müspet mazi fiil sıygasında lâzım-ı faide-i haber ibtidaî kelamdır. Haberin mazi fiil sıygasında cümle olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs, temekkün ve istikrar ifade etmiştir.

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, S.107)

Aynı üsluptaki  وَاَسْرَرْتُ لَهُمْ اِسْرَاراً  cümlesi atıf harfi  وَ ‘la  اِنّ۪ٓ ‘nin haberine atfedilmiştir. Atıf sebebi tezattır. Müspet mazi fiil sıygasında lâzım-ı faide-i haber talebî kelamdır.

اِسْرَاراً , cümleyi tekid eden mef’ûlu mutlaktır.

اِنّ۪ٓي اَعْلَنْتُ لَهُمْ  cümlesiyle, اَسْرَرْتُ لَهُمْ اِسْرَاراًۙ  cümlesi arasında mukabele sanatı vardır.

اَعْلَنْتُ - اَسْرَرْتُ  kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab sanatı vardır. 

لَهُمْ ‘un tekrarında ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

Hazret-i Nûh'un davetinin üç merhalede gerçekleştiğine delalet eder. Binaenaleyh o bu işe önce gizli gizli nasihatlarla başlamış; ama kavmi ona, biraz önce saydığımız dört tavırla karşılık vermiş. 

1) "Parmaklarını kulaklarına tıkadılar" yani onlar, hüccet ve delilleri duymamak için taklitte, parmaklarını kulaklarına tıkayacak noktaya vardılar.

2) "Elbiselerine sarındılar" yani, "onun yüzünü görmemek için, elbiselerini başlarına geçirdiler. Bu, "Onlar onun sözünü duymak istemedikleri gibi, yüzünü de görmek istemediler" demektir. Yahutta bu, onların, Nuh (aleyhisselâm)'un sözünü hiç dinlemediklerini anlatmaktadır. Çünkü onlar, kulaklarını tıkayıp, bunun yanı sıra da elbiselerini başlarına geçirince, duymama işi daha sağlam olmuş olur.

3) "Ayak dirediler" yani onlar ya, kendi yollarında ısrar edip durdular, yahut da gerçek daveti duyup dinlememe hususunda ısrar edip durdular.

4) "Alabildiğine büyüklük tasladılar" yani onlar bu hususta had noktaya ulaştılar.

(Fahreddin er-Râzî)