وَاَنَّا مِنَّا الصَّالِحُونَ وَمِنَّا دُونَ ذٰلِكَۜ كُنَّا طَرَٓائِقَ قِدَداًۙ
Cinlerin, Kur’an’ı tanımadan önce de iyilerinin ve kötülerinin olduğu belirtilmektedir. “Hâsılı biz farklı gruplardan oluşuyoruz” meâlindeki cümleden cinlerin de insanlar gibi çeşitli fırka ve mezheplere ayrıldığı anlaşılabilir.
وَاَنَّا مِنَّا الصَّالِحُونَ وَمِنَّا دُونَ ذٰلِكَۜ
İsim cümlesidir. وَ atıf harfidir. اَنَّ masdar harfidir. İsim cümlesine dahil olur. İsmini nasb haberini ref yapar. نَا mütekellim zamir اَنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubdur. مِنَّا الصَّالِحُونَ cümlesi اَنَّ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur.
مِنَّا car mecruru mahzuf mukaddem habere mütealliktir. الصَّالِحُونَ muahhar mübteda olup ref alameti و ‘dır. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanırlar.
وَ atıf harfidir. مِنَّا car mecruru mahzuf mukaddem habere mütealliktir. دُونَ zaman zarfı mahzuf mübtedanın mukaddem haberine mütealliktir. Mübteda mahzuftur. Takdiri, منّا قوم دون ذلك (Aramızda böyle olmayan bir topluluk vardır) şeklindedir.
ذٰلِكَ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. ل harfi buud yani uzaklık bildirir, ك ise muhatap zamiridir.
الصَّالِحُونَ kelimesi sülâsî mücerred olan صلح fiilinin ism-i failidir.
İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata), hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
كُنَّا طَرَٓائِقَ قِدَداًۙ
İsim cümlesidir. كُنَّا , sükun üzere mebni nakıs fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder. كُنَّا ’nin ismi نَا mütekellim zamiri olup mahallen merfûdur.
طَرَٓائِقَ kelimesi كُنَّا ’ nın haberi olarak lafzen mansubdur. Muzâf mahzuftur. Takdiri, ذوي طرائق (Yollar sahibi) şeklindedir. قِدَداً kelimesi طَرَٓائِقَ ‘nın sıfat olup fetha ile mansubdur.
Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapça’da sıfatın asıl adı na’t ( النَّعَتُ )dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut ( المَنْعُوتُ ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.
Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.
Sıfat mevsûfuna: cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar.
Sıfat iki kısma ayrılır: 1. Hakiki sıfat 2. Sebebi sıfat
Hakiki sıfat: 1- Müfred olan sıfatlar 2- Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.
1. Müfred olan sıfatlar: Müfred olan sıfatlar genellikle ism-i fail, ism-i mef’ûl, mübalağalı ism-i fail, sıfat-ı müşebbehe, ism-i tafdil, masdar, ism-i mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.
Gayrı akil (akılsız çoğullar) mevsûf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.
2. Cümle olan sıfatlar: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibh-i cümle olan sıfatlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
الصَّالِحُونَ kelimesi sülâsî mücerred olan صلح fiilinin ism-i failidir.
İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata), hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
وَاَنَّا مِنَّا الصَّالِحُونَ وَمِنَّا دُونَ ذٰلِكَۜ
وَ , atıf harfidir. Tekid ve masdar harfi اَنَّ ’nin dahil olduğu cümle, masdar tevilinde olup önceki ayetteki masdar-ı müevvele matuftur. Masdar-ı müevvel, sübut ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır.
اَنَّ ‘nin haberi olan مِنَّا الصَّالِحُونَ cümlesi, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır. Cümlede takdim-tehir ve îcâz-ı hazif sanatları vardır. مِنَّا , mahzuf mukaddem habere mütealliktir. الصَّالِحُونَ , muahhar mübtedadır.
İsm-i fail vezninde gelerek bu özelliğin istimrar ve istikrarına işaret etmiştir.
İsim cümlesindeki ism-i fail istimrar ifade eder. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
İsim cümleleri mübteda ve haberden oluşur. Zaman ifade etmez. Asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konuduğu mana olan sübutu (sabit olması) veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Aynı üslupta gelen وَمِنَّا دُونَ ذٰلِكَ cümlesi, atıf harfi وَ ‘la haber cümlesine atfedilmiştir. Atıf sebebi tezattır.
Sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır. Cümlede takdim-tehir ve îcâz-ı hazif sanatları vardır. مِنَّا , mahzuf mukaddem habere mütealliktir. دُونَ ذٰلِكَ mahzuf mübtedanın mukaddem haberine mütealliktir. Mübteda mahzuftur. دُونَ takdir edilmiş mübtedanın mahzuf sıfatına mütealliktir. Takdiri: منّا قوم دون ذلك (Aramızda böyle olmayan bir topluluk vardır) şeklindedir.
Topluluğun sıfatına işaret eden ذٰلِكَ ‘de istiare sanatı vardır.
Bilindiği gibi işaret ismi, mahsus şeyler için kullanılır. Ama burada olduğu gibi aklî şeyler için kullanıldığında istiare olur. Câmi’; her ikisinde de “vücudun tahakkuku”dur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Beyan İlmi)
مِنَّا الصَّالِحُونَ cümlesiyle, مِنَّا دُونَ ذٰلِكَۜ cümlesi arasında mukabele sanatı vardır.
مِنَّا الصَّالِحُونَ "Kimimiz sâlihlerdir" ifadesi, ‘Kimimiz müttakidir’ manasına; دُونَ ذٰلِكَ "Kimimiz ise onların daha altındadır" ifadesi de, ‘İçimizde böyle olmayanlar da var’ demektir. Buna göre, burada mevsûf hazf edilmiştir ve tıpkı, ["Bizden her biri için malum bir makam vardır"] (Saffat/164) ayeti gibidir.
"Salihlerin altındakiler" ile kimlerin kastedildiği hususunda şu iki izah yapılmıştır:
1) Bunlar, salih olmada orta halli olup, bu konuda kemâle ulaşmamış kimselerdir.
2) "Salihlikte mükemmel olmayan" ifadesine, orta halli olanlar da, kâfirler de girer. (Fahreddin er-Râzî, Âşûr)
كُنَّا طَرَٓائِقَ قِدَداًۙ
Ayetin son cümlesi beyanî istînâf veya ta’liliyye olarak fasılla gelmiştir. Fasıl sebebi, şibh-i kemâl-i ittisâldir.
Nakıs fiil كَان ’nin dahil olduğu, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi faide-i haber ibtidaî kelamdır.
كَان ’nin haberi isminin içine karışır ve adeta onun mahiyetinden bir cüz olur. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri 5, Duhan, s. 124)
كَانَ ‘nin ismi نَا , haberi طَرَٓائِقَ ‘dır. قِدَداً kelimesi طَرَٓائِقَ için sıfattır. Sıfat, tabi olduğu kelimenin sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan ıtnâb sanatıdır.
Sıfat, kendinden önce gelen ismi niteleyen lafızdır. Söze açıklık kazandırma, övgü, yergi, manayı pekiştirme vb. sebeplerle ifadeye fazladan sıfat eklenmesi de ıtnâb kabul edilmektedir.
طَرَٓائِقَ kelimesi, ذوي ترائق yani mezhepler demektir ya da haller gibi değişik yollara yahut da ترائقنا ترائق anlamındadır, (çeşitli) farklı demektir. قِدَداًۙ kelimesi قدّة 'nin çoğuludur ki, قدد kökünden gelir, ‘kesmek’ manasınadır. (Beyzâvî)
طَرَٓائِقَ kelimesi mezheb anlamında istiaredir. (Sâbûnî, İbdâul Beyan)
Ayetteki طَرَٓائِقَ kelimesi, طَرَٓيق kelimesinin çoğuludur. طَرَٓيق , adım atılan yani yürünülen yer anlamındadır. İster iyi olsun ister kötü, insanın gittiği yol (hayat tarzı) için kullanılır. ”Çeşitli" diye ifade ettiğimiz قِدَداًۙ kelimesinin tekili olan قدّة , ‘bir şeyi uzunlamasına kesmek, dilmek’ demektir. Bu anlamdan olmak üzere insanın boyuna القد denilir. Kamusta القدة , insanlardan grup (fırka) demektir. Her birinin arzusu müstakildir. [”Biz çeşitli yollara ayrılmıştık"] ayeti, bu anlamdadır. Arzu ve istekleri muhtelif fırkalar demektir, denilmektedir. (Rûhu’l Beyân, Âşûr)