Cin Sûresi 12. Ayet

وَاَنَّا ظَنَنَّٓا اَنْ لَنْ نُعْجِزَ اللّٰهَ فِي الْاَرْضِ وَلَنْ نُعْجِزَهُ هَرَباًۙ  ...

“Muhakkak ki biz Allah’ı yeryüzünde âciz bırakamayacağımızı, kaçarak da onu âciz bırakamayacağımızı anladık.”
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَأَنَّا biz
2 ظَنَنَّا anladık ظ ن ن
3 أَنْ
4 لَنْ asla
5 نُعْجِزَ aciz bırakamayacağımızı ع ج ز
6 اللَّهَ Allah’ı
7 فِي
8 الْأَرْضِ yeryüzünde ا ر ض
9 وَلَنْ ve asla
10 نُعْجِزَهُ O’nu aciz bırakamayacağımızı ع ج ز
11 هَرَبًا kaçmakla ه ر ب
 

Cinler, Kur’an-ı Kerîm’i dinleyince evrendeki her şeyin Allah’ın kudretinde olduğunu, onun iyileri ödüllendirip kötüleri cezalandıracağını, kimsenin Allah’a güç yetiremeyeceğini ve O’nun elinden kaçıp kurtulmanın mümkün olmadığını Kur’an’dan öğrenip anlamışlar; dinleyenler kendileri iman ettikten sonra diğerlerini de inkârcılıktan ve Allah’a ortak koşmaktan sakınmaya çağırmışlardır. 13. âyette Allah’ın kullarına karşı adaletle muamele edeceği cinlerin ağzından dile getirilmektedir. Bu da Allah’ın iyilikleri ödüllendirme, kötülükleri cezalandırma konusundaki kusursuz adaletinin mutlaklığına yani insanlarla sınırlı olmayıp irade sınavına tâbi tutulan bütün varlıkları kapsadığına yapılan bir vurgu olarak değerlendirilmelidir.

Kaynak :  Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 476-477
 

وَاَنَّا ظَنَنَّٓا اَنْ لَنْ نُعْجِزَ اللّٰهَ فِي الْاَرْضِ وَلَنْ نُعْجِزَهُ هَرَباًۙ


وَ  atıf harfidir. İsim cümlesidir.  اَنَّ  masdar harfidir. İsim cümlesine dahil olur. İsmini nasb haberini ref yapar, cümleye masdar anlamı verir. نَا  mütekellim zamiri  اَنَّ ‘nin ismi olarak mahallen mansubdur.  ظَنَنَّٓا  fiili  اَنَّ ’nin haberi olarak mahallen mansubdur. 

ظَنَنَّٓا  sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamiri  نَا  fail olarak mahallen merfûdur.  ظَنَنَّٓا  sanmak anlamında kalp fiillerindendir.

Kalp fiilleri (iki mef’ûl alan fiiller); bir mef’ûl ile manası tamamlanamayıp ikinci mef’ûle ihtiyaç duyan fiillerdir. Bu fiiller isim cümlesinin önüne gelirler, mübteda ve haberi iki mef’ûl yaparak nasb ederler. 3 gruba ayrılırlar:

1. Bilmek manasında olanlar.

2. Sanmak manası ifade edenler, kesine yakın bilgi ifade ederler. “Sanmak, zannetmek, saymak, kendisine öyle gelmek” gibi manalara gelir.

3. Değiştirme manası ifade edenler. Aynı anlama gelmedikleri halde görevleri itibariyle onlara benzerliklerinden kalp fiilleri adı altına girmişlerdir.

Değiştirme manasına gelen fiiller “etti, yaptı, kıldı, edindi, dönüştürdü, değişik bir hale getirdi” gibi manalara gelir.

Bilgi ve zan fiillerinden sonra bazen  اَنَّ ’li ve  اَنْ ’li cümleler gelir, bu cümleler iki mef’ûl kabul edilir. Bilmek, sanmak ve değiştirme manasına gelen bu fiiller 3 şekilde gelebilir: 1) İki mef’ûl alanlar, 2) İki mef’ûlünü masdar-ı müevvel cümlesi olarak alanlar, 3) İki mef’ûlü hazif olanlar. Kalp fiilleri iki mamûlü arasında olduğunda amel etmeleri de etmemeleri de caizdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

اَنْ  tekid ifade eden muhaffefe  اَنَّ ’dir. İsmi olan şan zamiri mahzuftur. Takdiri;  أنه  şeklindedir. لَنْ نُعْجِزَ  cümlesi  اَنْ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur.  

اَنْ  ve masdar-ı müevvel  ظَنَنَّٓا  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.  

لَنْ  muzariyi nasb ederek manasını olumsuz istikbale çeviren tekid harfidir. 

نُعْجِزَ  fetha ile mansub muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  نَحْنُ ‘dur.  اللّٰهَ  lafza-i celâli mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. فِي الْاَرْضِ  car mecruru  نُعْجِزَ  fiilinin mahzuf haline mütealliktir.  

وَ  atıf harfidir. لَنْ  muzariyi nasb ederek manasını olumsuz istikbale çeviren tekid harfidir. نُعْجِزَ  fetha ile mansub muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  نَحْنُ ‘dur.  Muttasıl zamir  هُ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.  هَرَباً  kelimesi hal olup fetha ile mansubdur. 

Hal, cümlede failin, mef’ûlun veya her ikisinin durumunu bildiren lafızlardır (kelime veya cümle). Hal, “nasıl?” sorusunun cevabıdır. Halin durumunu açıkladığı kelimeye “zül-hal” veya “sahibu’l-hal” denir. Umumiyetle hal nekre, sahibu’l hal marife olur. Hal mansubdur. Türkçeye “…rek, …rak, …dığı, halde  iken, olduğu halde” gibi ifadelerle tercüme edilir. Sahibu’l hal açık isim veya zamir olduğu gibi müstetir (gizli) zamir de olabilir. Hali sahibu’l hale bağlayan zamire rabıt zamiri denir. Bu zamir bariz (açık), müstetir (gizli) veya mahzuf (hazf edilmiş) olarak gelir.

Hal sahibu’l-hale ya  و (vav-ı haliye) ya zamirle veya her ikisi ile bağlanır. Hal üçe ayrılır: 1. Müfred olan hal (Müştak veya camid), 2. Cümle olan hal (İsim veya fiil), 3. Şibh-i cümle olan hal (Harf-i cerli veya zarflı isim). (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

نُعْجِزَ  fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İf’al babındadır. Sülâsîsi  عجز ’dir.

İf’al babı fiille tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar.

 

وَاَنَّا ظَنَنَّٓا اَنْ لَنْ نُعْجِزَ اللّٰهَ فِي الْاَرْضِ وَلَنْ نُعْجِزَهُ هَرَباًۙ


وَ , atıf harfidir. Tekid ve masdar harfi  اَنَّ ’nin dahil olduğu cümle, masdar tevilinde olup önceki ayetteki masdar-ı müevvele matuftur. Masdar-ı müevvel, sübut ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır.

اَنَّ ‘nin haberi olan  ظَنَنَّٓا اَنْ لَنْ نُعْجِزَ اللّٰهَ فِي الْاَرْضِ وَلَنْ نُعْجِزَهُ هَرَباًۙ  cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, S.107)

اَنَّ  ve  لَنْ  olmak üzere iki tekid unsuru ihtiva eden masdar-ı müevvel,  ظَنَنَّٓا  fiilinin iki mef’ûlü yerindedir. Faide-i haber inkârî kelamdır.

اَنْ , muhaffefe  اَنَّ ’dir. İsmi olan şan zamiri, mahzuftur. Haberi olan  لَنْ نُعْجِزَ اللّٰهَ فِي الْاَرْضِ  cümlesi, menfi muzari fiil sıygasında faide-i haber talebî kelamdır.

Muhaffefe  اَنَّ ’nin haberinin muzari fiil cümlesi olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade etmiştir. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

فِي الْاَرْضِ  car mecruru  لَنْ نُعْجِزَ  fiilinin failinin, mahzuf haline mütealliktir. Halin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır. 

Aynı üslupta gelen  وَلَنْ نُعْجِزَهُ هَرَباً  cümlesi, atıf harfi  وَ ‘la … لَنْ نُعْجِزَ  cümlesine atfedilmiştir.

Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Masdar vezninde gelerek mübalağa ifade eden  هَرَباً , haldir.

لَنْ - نُعْجِزَ  kelimelerinin tekrarında ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

Ayette ‘anladık ki’ manasını veren  ظَنَنَّٓا , ‘kesin bilgi’ anlamındadır. Çünkü imanın, zanla oluşması mümkün değildir. Üstelik onların maksatları, arkadaşlarını iyiliğe rağbet ettirmek ve kötülükten kaçındırmaktır. Bu da zanla değil, ilimledir. (Rûhu’l Beyân)

لَنْ نُعْجِزَهُ هَرَباًۙ  mana şöyledir: Bizim hakkımızda bir şey dilerse yeryüzünde onu yapmaktan asla aciz bırakmayacağız. Maksat şunu ifadedir: Yeryüzü tüm genişliğine rağmen Allah'tan kurtuluş ve O’ndan kaçış yeri değildir. (Rûhu’l Beyân)

هَرَباًۙ  hal konumunda bir masdardır; bizler kaçarak (onu aciz düşüremeyiz) demektir. (Kurtubî, Âşûr)