Cin Sûresi 13. Ayet

وَاَنَّا لَمَّا سَمِعْنَا الْهُدٰٓى اٰمَنَّا بِه۪ۜ فَمَنْ يُؤْمِنْ بِرَبِّه۪ فَلَا يَخَافُ بَخْساً وَلَا رَهَقاًۙ  ...

“Gerçekten biz hidayet rehberini (Kur’an’ı) işitince ona inandık. Kim Rabbine inanırsa, artık ne hakkının eksik verilmesinden, ne de haksızlığa uğramaktan korkar.”
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَأَنَّا biz
2 لَمَّا ne zaman ki
3 سَمِعْنَا işitince س م ع
4 الْهُدَىٰ yol gösteren (Kur’an)ı ه د ي
5 امَنَّا inandık ا م ن
6 بِهِ ona
7 فَمَنْ artık kim
8 يُؤْمِنْ inanırsa ا م ن
9 بِرَبِّهِ Rabbine ر ب ب
10 فَلَا
11 يَخَافُ korkmaz خ و ف
12 بَخْسًا eksik verilmesinden ب خ س
13 وَلَا ve ne de
14 رَهَقًا kötülük edilmesinden ر ه ق
 

Cinler, Kur’an-ı Kerîm’i dinleyince evrendeki her şeyin Allah’ın kudretinde olduğunu, onun iyileri ödüllendirip kötüleri cezalandıracağını, kimsenin Allah’a güç yetiremeyeceğini ve O’nun elinden kaçıp kurtulmanın mümkün olmadığını Kur’an’dan öğrenip anlamışlar; dinleyenler kendileri iman ettikten sonra diğerlerini de inkârcılıktan ve Allah’a ortak koşmaktan sakınmaya çağırmışlardır. 13. âyette Allah’ın kullarına karşı adaletle muamele edeceği cinlerin ağzından dile getirilmektedir. Bu da Allah’ın iyilikleri ödüllendirme, kötülükleri cezalandırma konusundaki kusursuz adaletinin mutlaklığına yani insanlarla sınırlı olmayıp irade sınavına tâbi tutulan bütün varlıkları kapsadığına yapılan bir vurgu olarak değerlendirilmelidir.

Kaynak :  Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 476-477
 

وَاَنَّا لَمَّا سَمِعْنَا الْهُدٰٓى اٰمَنَّا بِه۪ۜ


وَ  atıf harfidir. İsim cümlesidir.  اَنَّ  masdar harfidir. İsim cümlesine dahil olur. İsmini nasb haberini ref yapar, cümleye masdar anlamı verir.  نَا  mütekellim zamiri  اَنَّ ‘nin ismi olarak mahallen mansubdur.  لَمَّا سَمِعْنَا الْهُدٰٓى اٰمَنَّا بِه۪  cümlesi  اَنَّ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur. 

لَمَّٓا  kelimesi  حين  (...dığı zaman) manasında şart anlamı taşıyan zaman zarfıdır. Cümleye muzâf olur. 

لَمَّا : Cümleye muzâf olan zarflardandır. Kendisinden sonra gelen muzâfun ileyh cümlesi aynı zamanda şart cümlesidir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)  

لَمَّا ; maziden önce ‘vakta ki,...dığı zaman’ manalarına gelen, cezmetmeyen, şart manalı zaman zarfıdır. Şart fiili de, cevap fiili de mazi veya mazi manalı olmalıdır. (Meral Çörtü, Cümle Kuruluşu ve Tercüme Tekniği)  

سَمِعْنَا  ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. سَمِعْنَا  sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamiri  نَا  fail olarak mahallen merfûdur. الْهُدٰٓى  mef’ûlun bih olup  ى  üzere mukadder fetha ile mansubdur.

فَ  karînesi olmadan gelen  اٰمَنَّا بِه۪  cümlesi şartın cevabıdır. اٰمَنَّا  sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamiri  نَا  fail olarak mahallen merfûdur.  بِه۪  car mecruru  اٰمَنَّا  fiiline mütealliktir. 

اٰمَنَّا  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi  أمن ’dir.

İf’al babı fiile tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazan da fiilin mücerret manasını ifade eder.  


 فَمَنْ يُؤْمِنْ بِرَبِّه۪ فَلَا يَخَافُ بَخْساً وَلَا رَهَقاًۙ


فَ  istînâfiyyedir.  مَنْ  iki muzari fiili cezm eden şart ismi olup mübteda olarak mahallen merfûdur.  يُؤْمِنْ  fiili  مَنْ ’in haberi olarak mahallen merfûdur. 

يُؤْمِنْ  sükun ile meczum muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هُو ’dir.  بِرَبِّه۪  car mecruru  يُؤْمِنْ  fiiline mütealliktir. Muttasıl zamir  ه۪  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

فَ  karînesiyle  gelen  لَا يَخَافُ  cümlesi şartın cevabıdır.  لَا  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır.  يَخَافُ  damme ile merfû muzari. Faili müstetir olup takdiri  هُو ’dir.  بَخْساً  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. 

وَ  atıf harfidir. لَا  zaid harftir.  لَا  nefy harfinin tekrarı olumsuzluğu tekid içindir. رَهَقاً  makabline matuftur. 

يُؤْمِنْ  fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir.  İf’al babındadır. Sülâsîsi  امن ’dir.

İf’al babı fiille tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar.

 

وَاَنَّا لَمَّا سَمِعْنَا الْهُدٰٓى اٰمَنَّا بِه۪ۜ


وَ , atıf harfidir. Tekid ve masdar harfi  اَنَّ ’nin dahil olduğu cümle, masdar tevilinde olup önceki ayetteki masdar-ı müevvele matuftur. Masdar-ı müevvel, sübut ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır.

اَنَّ ‘nin haberi olan  لَمَّا سَمِعْنَا الْهُدٰٓى اٰمَنَّا بِه۪  cümlesi, şart üslubunda gelmiştir.

لَمَّا  kelimesi  حين (...dığı zaman) manasında şart anlamı da taşıyan zaman zarfıdır. Cevap cümlesine mütealliktir. 

Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelam olan  سَمِعْنَا الْهُدٰٓى  şart cümlesi,  لَمَّا ’nın muzâfun ileyhidir. 

فَ , karinesi olmadan gelen cevap cümlesi  اٰمَنَّا بِه۪ , müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Şart ve cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, şart üslubunda faide-i haber ibtidaî kelamdır. Haber cümlesi yerine şart üslubunun tercih edilmesi, şart üslubunun daha beliğ ve etkili olmasındandır.

Haynûne manasındaki  لَمَّا  aslında şartının bilindiği durumlarda gelir ve şartla cevap arasındaki kuvvetli irtibatı ve tertipteki sürati ifade eder. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, Ahkâf/29, s. 424)

لَمَّا ; maziden önce vakta ki,...dığı zaman, manalarına gelen, cezmetmeyen, şart manalı zaman zarfıdır. Şart fiili de, cevap fiili de mazi veya mazi manalı olmalıdır. (Meral Çörtü, Cümle Kuruluşu ve Tercüme Tekniği)

الْهُدٰٓى  ve  اٰمَنَّا  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

  

 فَمَنْ يُؤْمِنْ بِرَبِّه۪ فَلَا يَخَافُ بَخْساً وَلَا رَهَقاًۙ


فَ , istînâfiyyedir. Cümle şart üslubunda gelmiştir. Sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi  مَنْ يُؤْمِنْ بِرَبِّه۪  şarttır. Şart ismi  مَنْ  mübteda, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelam olan  يُؤْمِنْ بِرَبِّه۪  cümlesi haberdir.

Müsnedin muzari fiil cümlesi olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs, teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade etmiştir. Muzari fiil muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

فَ  karinesiyle gelen  فَلَا يَخَافُ بَخْساً وَلَا رَهَقاًۙ  şeklindeki cevap cümlesi menfî muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

لَا رَهَقاًۙ  mef’ûl olan  بَخْساً ‘e matuftur. Cihet-i camiâ temâsüldür. Aralarında mürâât-i nazîr sanatı vardır. Kelimelerdeki nekrelik, kıllet, nev ve umum ifade eder. Nefy siyakında nekre, umum ve şümule işarettir.

وَلَا رَهَقاً ‘daki nefy harfi olumsuzluğu tekid için gelmiş zaid harftir.

Atıftan sonra nefy harfi tekrar edilmeseydi, sadece ikisinin birlikte olumsuzlandığı anlamını taşırdı. Bu şekilde gelerek hem bunların yalnız başına olduğu durum hem de ikisinin birlikte olduğu durum olumsuzlanmıştır. 

رَبِّه۪  izafeti muzâfun ileyhin şanı içindir. Mütekellimin, Allah’ın rububiyet ve rahmet sıfatına sığınma isteğine işarettir.

اٰمَنَّا  -  يُؤْمِنْ  kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

Gerçekten biz hidayeti işittiğimiz zaman yani Kur'ân'ı, ona iman ettik. Artık kim Rabbine iman ederse, korkmaz demektir. فَلَا يَخَاف   (korkmasın) da okunmuştur ki, birincisi müminlerin kurtuluşuna ve bunun onlara has oluşuna daha çok delalet etmektedir. Eksiklikten de haksızlıktan da mükafatın eksikliğinden de onu bir zilletin bürümesinden de ya da eksiltme cezasından demektir. Çünkü o, kimsenin hakkını yememiş ve kimseye zulmetmemiştir. Çünkü Kur'an'a inanan bir mümin bundan sakınmalıdır, bu onun görevidir. (Beyzâvî)

Ayetteki  فَلَا يَخَافُ بَخْساً وَلَا رَهَقاًۙ  tabirine gelince:  بَخْساً   noksanlık,  رَهَقاًۙ  ise zulüm (haksızlık) demektir, bu hususta şu iki izah yapılabilir:

1) O, kendisine karşı noksanlık ve zulüm yapılmasından korkmaz. Çünkü o, hiç kimsenin hakkını noksanlaştırmamış ve hiç kimseye de zulmetmemiştir. Dolayısıyla da bu iki şeyin cezasından korkmaz.

2) O, ecrinin eksik verilmesinden korkmaz. Aksine onun tastamam verileceğine kesinkes inanır ve yine kendisini herhangi bir zilletin (utancın) sarıp bürümesinden korkmaz. (Fahreddin er-Râzî, Âşûr)