Cin Sûresi 17. Ayet

لِنَفْتِنَهُمْ ف۪يهِۚ وَمَنْ يُعْرِضْ عَنْ ذِكْرِ رَبِّه۪ يَسْلُكْهُ عَذَاباً صَعَداًۙ  ...

Yine de ki: “Bana şöyle de vahyedildi: ‘Eğer yolda dosdoğru olurlarsa, mutlaka onlara bol yağmur yağdırırız ki bununla onları imtihan edelim. Kim Rabbinin zikrinden (Kur’an’dan) yüz çevirirse, Rabbi onu gittikçe yükselen bir azaba sokar.”  (16 - 17. Ayetler Meali)
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 لِنَفْتِنَهُمْ onları sınayalım diye ف ت ن
2 فِيهِ onunla
3 وَمَنْ ve kim
4 يُعْرِضْ yüz çevirirse ع ر ض
5 عَنْ -tan
6 ذِكْرِ anmak- ذ ك ر
7 رَبِّهِ Rabbini ر ب ب
8 يَسْلُكْهُ onu sokar س ل ك
9 عَذَابًا bir azaba ع ذ ب
10 صَعَدًا alt eden ص ع د
 

Müfessirler bu âyetlerin cinlerin sözü değil, sûrenin 1. âyetinin başında yer alan, “De ki ...” buyruğu ile bağlantılı olduğunu kabul ederler (Zemahşerî, IV, 170; Şevkânî, V, 355). Buna göre mâna şöyle olur: “Ey Peygamber! Muhataplarına, sana vahyolunan yukarıdaki bilgileri duyurduğun gibi şu gerçeklerin vahyolunduğunu da duyur: Eğer onlar teslimiyet gösterip hak yolda dosdoğru yürürlerse biz de kendilerini, içinde denemek üzere nimetlere boğarız...” Burada, doğru yolda gidenlere bolca nimetler nasip edileceği, ama bu lutufların daima bir fitne yani sınav ve deneme amacı da taşıdığı belirtilmektedir. Kur’an-ı Kerîm’de, inancı doğru, yaşayışı düzgün olanların nimetlerle, güzel bir hayatla ödüllendirileceği (meselâ bk. Nahl 16/97; Nûh 71/10-12); fakat bu lutufların aynı zamanda bir sınav yanının da olduğu (meselâ bk. Enfâl 8/28; Tâhâ 20/131; Zümer 39/49) başka yerlerde bildirilmiştir. 16. âyete şöyle de mâna verilir: Eğer onlar, içinde bulundukları inkârcılığa devam ederlerse istidrâc olarak onların rızıklarını çoğaltırız, sonunda zenginliklerine ve güçlerine güvenerek fitneye düşer, büsbütün sapkınlaşırlarsa onları hem dünyada hem de âhirette cezalandırırız (Taberî, XXIX, 72; Şevkânî, V, 356; istidrâc kavramı için bk. A‘râf 7/182). Bu mânayı destekleyen başka âyetler de vardır (meselâ bk. En‘âm, 6/44). 17. âyette de Allah’ı anmaktan yüz çevirenlerin çetin bir azaba atılacakları ifade buyurulmuştur. 

Kaynak :  Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 479
 

لِنَفْتِنَهُمْ ف۪يهِۚ 


لِ  harfi  نَفْتِنَهُمْ  fiilini gizli  اَنْ ’le nasb ederek manasını sebep bildiren masdara çeviren cer harfidir.  اَنْ  ve masdar-ı müevvel,  لِ  harf-i ceriyle birlikte  اَسْقَيْنَاهُمْ  fiiline mütealliktir. 

نَفْتِنَهُمْ  fetha ile mansub muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  نحن ‘dur. Muttasıl zamir  هُمْ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.  ف۪يهِ  car mecruru  نَفْتِنَهُمْ  fiiline mütealliktir.


 وَمَنْ يُعْرِضْ عَنْ ذِكْرِ رَبِّه۪ يَسْلُكْهُ عَذَاباً صَعَداًۙ


وَ  itiraziyyedir.  مَنْ  iki muzari fiili cezm eden şart ismi olup mübteda olarak mahallen merfûdur.  يُعْرِضْ   şart fiili olup mübteda  مَنْ ‘nin haberi olarak mahallen merfûdur. 

يُعْرِضْ  sukün ile meczum muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. عَنْ ذِكْرِ car  mecruru  يُعْرِضْ  fiiline mütealliktir. Aynı zamanda muzâftır.  رَبِّه۪  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. Muttasıl zamir  ه۪  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

فَ  karînesi olmadan gelen  يَسْلُكْهُ  cümlesi şartın cevabıdır.  يَسْلُكْهُ  sukün ile meczum muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. Muttasıl zamir  هُ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.  عَذَاباً  ikinci mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.  صَعَداً  kelimesi  عَذَاباً ‘in sıfatı olup fetha ile mansubdur.

Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapça’da sıfatın asıl adı na’t ( النَّعَتُ )dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut ( المَنْعُوتُ ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.

Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.

Sıfat mevsûfuna: cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar.

Sıfat iki kısma ayrılır: 1. Hakiki sıfat  2. Sebebi sıfat. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata “hakiki sıfat”, dolaylı olarak niteleyen sıfata da “sebebi sıfat” denir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

يُعْرِضْ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi  عرض ’dir.

İf’al babı fiile tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazan da fiilin mücerret manasını ifade eder. 

 

لِنَفْتِنَهُمْ ف۪يهِۚ 

 

Sebep bildiren harf-i cer  لِ ’nin gizli  أنْ ’le masdar yaptığı  لِنَفْتِنَهُمْ ف۪يهِ  cümlesi, mecrur mahalde masdar teviliyle önceki ayetteki  اَسْقَيْنَاهُمْ  mütealliktir. Masdar-ı müevvel cümlesi, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Muzari fiil teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade etmiştir. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Fiil azamet zamirine isnadla tazim edilmiştir.


 وَمَنْ يُعْرِضْ عَنْ ذِكْرِ رَبِّه۪ يَسْلُكْهُ عَذَاباً صَعَداًۙ


وَ , itiraziyyedir. İtiraz cümleleri, parantez arası cümleler (cümle-i mu‘teriza) vasıtasıyla yapılan ıtnâbtır. Bir cümlenin öğeleri arasına veya anlamca ilgili iki cümle arasına anlamı pekiştirmek, güzelleştirmek veya tenzih, tazim, tenbih, dua gibi amaçlarla bir kelime, cümle yahut cümleler getirilerek ıtnâb sağlanır. Bu cümleler, genellikle öndeki kelime veya cümleyle bağlantılı olarak sırası ve yeri gelmişken hemen kaydedilmesi gerekli açıklayıcı notlar şeklinde gelir. (TDV İslam ansiklopedisi. Itnâb bab.) 

Şart üslubunda haberî isnaddır. Sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi 

مَنْ يُعْرِضْ عَنْ ذِكْرِ رَبِّه۪ , şarttır. Şart ismi  مَنْ  mübteda,  يُعْرِضْ عَنْ ذِكْرِ رَبِّه۪  cümlesi haberdir.

Müsnedin muzari fiil cümlesi olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs, teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade etmiştir. Muzari fiil muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

يُعْرِضْ  fiiline müteallik olan  عَنْ ذِكْرِ رَبِّه۪  izafetinde yüz çevirene ait zamirin Rabb ismine muzafun ileyh olmasıyla Allah’ın rububiyet vasfı hatırlatılmış, yine Rabb ismine muzâf olan  ذِكْرِ  tazim edilmiştir.

يُعْرِضْ (Yüz çevirmek); iki şekilde açıklanmıştır. Birinci açıklama -kâfirler hakkında olduğu kabul edilirse- kabul etmekten yüz çevirirse... demektir. İkincisi ise; eğer müminler hakkında olduğu kabul edilirse, amel etmekten yüz çevirirse demektir. (Kurtubî) 

فَ  karînesi olmadan gelen cevap cümlesi  يَسْلُكْهُ عَذَاباً صَعَداً , müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Şart ve cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, şart üslubunda faide-i haber ibtidaî kelamdır. Haber cümlesi yerine şart üslubunun tercih edilmesi, şart üslubunun daha beliğ ve etkili olmasındandır.

صَعَداً  ikinci mef’ûl olan  عَذَاباً  için sıfattır. Sıfat, tabi olduğu kelimenin sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan ıtnâb sanatıdır.

عَذَاباً ’deki tenvin, tarifi mümkün olmayan nev ve kesret ifade eder. 

ذِكْرِ , İslam dininden veya Kur’an’dan kinayedir.

السَّلْكُ  fiili, fiilin vukuundaki şiddet manasında müstear olmuştur. “Ondan ayrılmayan bir azapla azap ederiz” manasındadır. Azap kelimesi mef’ûlu olarak gelmiştir. Zarfın mazrufu kaplaması gibi azabın kaplaması anlamında mecazen kullanılmıştır. (Âşûr)

Önceki ayetteki  لَوِ اسْتَقَامُوا عَلَى الطَّر۪يقَةِ لَاَسْقَيْنَاهُمْ مَٓاءً غَدَقاًۙ  cümlesiyle,  وَمَنْ يُعْرِضْ عَنْ ذِكْرِ رَبِّه۪ يَسْلُكْهُ عَذَاباً صَعَداًۙ  cümlesi arasında mukabele sanatı vardır.

[Ta ki onları onunla, su vermek ve rızıklarını bollaştırmakla sınayalım.] Bakalım nasıl şükredecekler? Şu ayette ifade buyurulan da bu manadadır: [...Onları iyiliklerle sınadık.] (A'râf: 168) [Kim Rabbini anmaktan, O'na ibadet etmekten yüz çevirirse Rabbi onu çetin, dayanamayacağı, zor bir azaba sokar.] Ayetteki  يَسْلُكْ  fiili, sokar manasınadır. Araplar ”ipliği iğneye soktum" anlamında  سلكتُ الخيط في الابرة  derler. Nitekim bir başka ayette de bu kelime kullanılarak: [Sizi şu yakıcı ateşe sokan nedir?] (Müddessir: 42) buyurulmuştur. (Rûhu’l Beyân)