Cin Sûresi 23. Ayet

اِلَّا بَلَاغاً مِنَ اللّٰهِ وَرِسَالَاتِه۪ۜ وَمَنْ يَعْصِ اللّٰهَ وَرَسُولَهُ فَاِنَّ لَهُ نَارَ جَهَنَّمَ خَالِد۪ينَ ف۪يهَٓا اَبَداًۜ  ...

“Ancak Allah’tan gelenleri tebliğ edebilirim ve O’nun vahiylerini açıklayabilirim. Kim Allah’a ve Resûlüne karşı gelirse, şüphesiz onlar için, içinde ebedî kalacakları cehennem ateşi vardır.”
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 إِلَّا sadece (yapabileceğim)
2 بَلَاغًا duyurmaktır ب ل غ
3 مِنَ -tan
4 اللَّهِ Allah-
5 وَرِسَالَاتِهِ ve O’nun elçiliğidir ر س ل
6 وَمَنْ artık kim
7 يَعْصِ baş kaldırırsa ع ص ي
8 اللَّهَ Allah’a
9 وَرَسُولَهُ ve Elçisine ر س ل
10 فَإِنَّ şüphesiz
11 لَهُ ona vardır
12 نَارَ ateşi ن و ر
13 جَهَنَّمَ cehennem
14 خَالِدِينَ sürekli kalacağı خ ل د
15 فِيهَا içinde
16 أَبَدًا ebedi ا ب د
 

Mekkeli müşrikler, Hz. Peygamber’e, tebliğ ettiği tevhid dini yüzünden insanların düşmanlığını kazandığını, eğer bu davadan vazgeçerse kendisini düşmanlarına karşı koruyacaklarını söylüyorlardı (bk. Şevkânî, V, 357). Bu âyetler onlara cevap olarak inmiş ve böylece Hz. Peygamber’in Allah’tan başkasına kulluk etmesinin söz konusu olamayacağı, onun kendisine verilen ilâhî emir ve mesajları tebliğ etme görevini yerine getirmekten başka gayesinin bulunmadığı ifade edilmiştir.

Kaynak :  Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 480
 

اِلَّا بَلَاغاً مِنَ اللّٰهِ وَرِسَالَاتِه۪ۜ


اِلَّا  istisna edatıdır.  بَلَاغاً  müstena olup fetha ile mansubdur. 

İstisna; bir nesneyi, kişiyi veya hükmü istisna edatlarından biriyle cümledeki hükmün dışında tutmaktır.İstisnanın 3 unsuru vardır:

1. İstisna edatı: Cümlede kullanılan edatlardır.

2. Müstesna: İstisna edatından sonra gelen kelimedir. İstisna edilen, hariç tutulan kelimedir.

3. Müstesna minh: İstisna edatından önce gelen kelimedir. Kendisinden bir şeyin hariç tutulduğu, genellikle çoğul olan bir kelimedir.

Müstesna minh; a) Ya birden fazla olmalı, b) Ya umumi manalı bir kelime olmalı,

(Bir ismin umumi manalı olması için nefy, nehy veya istifhamdan sonra nekre olarak gelmesi gerekir.) c) Ya kısımları bulunan müfred bir lafız olmalı.

(Kısımları bulunan müfred: Mesela sahifeleri olan kitap, saatleri olan gün, günleri olan hafta, ay, mevsim, mevsimleri olan sene, seneleri olan ömür… gibi isimlerdir.)

Müstesna istisna edatından hemen sonra gelen kelimedir. Ancak müstesna minh hemen önce gelen kelime olmayabilir. Müstesna mansubtur. Bununla birlikte istisna edatlarının türlerine göre farklı şekillerde îrablanabilir. Türkçeye “ama, ancak, -den başka, -sız, fakat, hariç, müstesna, yalnız, sadece” gibi kelimelerle tercüme edilir.İstisnanın kısımları 3’e ayrılır:1. Muttasıl istisna 2. Munkatı’ istisna 3. Müferrağ istisna. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

مِنَ اللّٰهِ  car mecruru  بَلَاغاً ‘nın mahzuf sıfatına mütealliktir.  رِسَالَاتِه۪  atıf harfi وَ ‘la makabline matuftur. Muttasıl zamir  ه۪  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

    

 وَمَنْ يَعْصِ اللّٰهَ وَرَسُولَهُ فَاِنَّ لَهُ نَارَ جَهَنَّمَ خَالِد۪ينَ ف۪يهَٓا اَبَداًۜ


وَ  istînâfiyyedir.  مَنْ  iki muzari fiili cezm eden şart ismi olup mübteda olarak mahallen merfûdur.  يَعْصِ اللّٰهَ   mübtedanın haberi olarak mahallen merfûdur. 

يَعْصِ  şart fiili olup illet harfinin hazfıyla meczum muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir.  اللّٰهَ  lafza-i celâl mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. 

رَسُولَهُ  atıf harfi وَ ‘la makabline matuftur. Muttasıl zamir  هُ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.  

فَ  şartın cevabının başına gelen rabıta harfidir.  اِنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder.  لَهُ  car mecruru  اِنَّ ‘nin mahzuf mukaddem haberine mütealliktir. نَارَ  kelimesi  اِنَّ ‘nin muahhar ismi olup lafzen mansubdur. Aynı zamanda muzâftır.

جَهَنَّمَ  muzâfun ileyh olup gayri munsarif olduğu için fetha ile mecrurdur. Gayri munsarif isimler: Kesra (esre) ve tenvini alamayan isimlerdir. Gayri munsarif isimler esre yerine fetha alırlar. Yani bu isimler ref halinde damme, nasb halinde fetha, cer halinde yine fetha alırlar. Gayri munsarif “memnu’un mine’s-sarf (اَلْمَمْنُوعُ مِنَ الصَّرفِ)” da denir. Arapçada kullanılmakla birlikte arapça kökenli olmayan alem (özel) isimler (Yer, ülke, kişi adları vb. gibi isimler) de gayri munsariftir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

خَالِد۪ينَ  kelimesi  لَهُ ‘deki zamirden hal olup nasb alameti  ي ‘dir. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanır.  ف۪يهَٓا  car mecruru  خَالِد۪ينَ ‘ye mütealliktir.  اَبَداً  zaman zarfı  خَالِد۪ينَ ‘ye mütealliktir. 

خَالِد۪ينَ  kelimesi, sülâsi mücerredi  خلد  olan fiilin ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

اِلَّا بَلَاغاً مِنَ اللّٰهِ وَرِسَالَاتِه۪ۜ 


Ayetin başındaki bu ibare  مُلْتَحَداًۙ ‘den istisna edilenlerdir.  اِلَّا  istisna harfi,  بَلَاغاً  müstesnadır. Âşûr ise farklı görüştedir. 21. Ayetteki  ضَراًّ - رَشَداً ‘den istisna edilendir. Munkatı’ istisnadır. (Âşûr) 

مِنَ اللّٰهِ  car mecruru  بَلَاغاً ’ın mahzuf sıfatına mütealliktir. Sıfatın hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır.

رِسَالَاتِه۪  lafza-i celâle matuftur.

Veciz ifade kastına matuf  رِسَالَاتِه۪ۜ  izafetinde, Allah Teâlâ’ya ait zamire muzâf olan  رِسَالَاتِ, tazim edilmiştir.

رِسَالَاتِه۪ۜ  -  بَلَاغاً  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

Ayette zemme benzeyen bir şeyle medhi tekid sanatı vardır. Bu sanat bir şeyi yeriyormuş gibi görünerek methetmektir. İstisna veya istidrak edatlarıyla yapılır. İstisna edatından önceki olumsuz cümle zem gibidir ama arkadan gelen ayet medihtir. (Kur’ân-I Kerîm’deki Anlamsal Bedî‘ Sanatlari Hasan Uçar Doktora Tezi) 


وَمَنْ يَعْصِ اللّٰهَ وَرَسُولَهُ فَاِنَّ لَهُ نَارَ جَهَنَّمَ خَالِد۪ينَ ف۪يهَٓا اَبَداًۜ


وَ , istînâfiyyedir. İstînâfiyye وَ ‘ı (diğer adı ibtidaiyyedir) yalnızca mahalli olmayan cümleleri birbirine bağlar. Ve ardından gelen cümlenin öncekine irab ve hükümde ortak olmadığını gösterir. Bu harfe kendisinden sonra gelen cümlenin öncekine bağlı olduğunun zannedilmemesi için istînâfiye denilmiştir. (Rıfat Resul Sevinç, Belâgatta Fasıl-Vaslın Genel Kuralları Ve “Vâv”ın Kullanımı)

Şart üslubunda haberî isnaddır. Şart cümlesi olan  مَنْ يَعْصِ اللّٰهَ وَرَسُولَهُ , sübut ifade eden isim cümlesidir. 

Şart isimleri, ism-i mevsûller gibi umum ifade eder. (Hâlidî, Vakafât, s. 112)

Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelam olan  يَعْصِ اللّٰهَ وَرَسُولَهُ  cümlesi,  مَنْ ’in haberidir. 

Cümlede müsnedin muzari fiil olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Ayette mütekellim Allah Teâlâ’dır. Dolayısıyla lafza-i celâlde tecrîd sanatı, hükmün illetini belirtmek ve ikazı artırmak için zamir makamında zahir ismin tekrarlanmasında ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

فَ  karinesiyle gelen  فَاِنَّ لَهُ نَارَ جَهَنَّمَ خَالِد۪ينَ ف۪يهَٓا اَبَداً  cevap cümlesi,  اِنَّ  ile tekid edilmiş, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi faide-i haber inkârî kelamdır.

Yalnızca bir isim cümlesi bile devam ve sübut ifade ettiğinden,  اِنَّ  ve isim cümlesi ile tekid edilen bu ve benzeri cümleler muhkem/sağlam cümlelerdir.

İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi) 

Cümlede takdim-tehir ve îcâz-ı hazif sanatları vardır.  لَهُ  car mecruru  اِنَّ ‘nin mahzuf mukaddem haberine mütealliktir. 

نَارَ جَهَنَّمَ  izafeti,  اِنَّ ’nin muahhar ismidir. Cümlede müsnedün ileyhin izafetle marife olması az sözle çok anlam ifadesi içindir.

Şart ve cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, şart üslubunda faide-i haber inkârî kelamdır. Haber cümlesi yerine şart üslubunun tercih edilmesi, şart üslubunun daha beliğ ve etkili olmasındandır.

خَالِد۪ينَ  kelimesi  لَهُ ‘deki zamirden haldir. Hal anlamı zenginleştiren ıtnâb sanatıdır. 

خَالِد۪ينَ  ism-i fail vezninde gelerek bu özelliğin istimrar ve istikrarına işaret etmiştir.  ف۪يهَٓا  car mecruru  خَالِد۪ينَ ‘ye mütealliktir.  اَبَداً  zaman zarfı  خَالِد۪ينَ ‘ye mütealliktir. 

Allah’a asi olma ifadesinden sonra resulüne asi olmanın zikredilmesi, hususun umuma atfı babında ıtnâbdır.

نَارَ -  جَهَنَّمَ  ve  خَالِد۪ينَ - اَبَداًۜ  ve  اللّٰهَ - رَسُولَهُ  gruplarındaki kelimeler arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

Veciz ifade kastına matuf  رَسُولَهُ  izafetinde, Allah Teâlâ’ya ait zamirin Rabb ismine muzâf olması Peygamberimize tazim teşrif ve destek içindir.

رِسَالَاتِه۪ۜ - رَسُولَهُ  kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

[Kim isyan ederse, hiç şüphesiz onun için cehennem ateşi vardır.] ayetindeki: [Hiç şüphesiz] lafzının hemzesinin kesreli gelmesi ceza (yani şart cümlesinin cevabının) başına gelen  فَ ‘den sonrasının ibtidâ konumunda oluşundan dolayıdır. İbtidâ halinde ise "elif nun"un hemzesi kesreli okunur. Onlar, orada ebediyyen kalacaklardır ayetindeki: “Kalıcılar olarak" lafzı hal olarak nasb edilmiştir. Çoğul olarak gelmesi ise bu şekilde hareket eden herkesin bu durumda olacağından dolayıdır. O bakımdan (fiilin) ilkin tekil olarak gelmesi:  مَنْ (Kim) lafzından dolayıdır. Daha sonra da manadan ötürü ‘’ebediyen kalıcılar’’ lafzı çoğul olarak gelmiştir.  اَبَداً /Ebediyen kelimesi, burada isyandan kastın şirk olduğunu göstermektedir. Şirkin dışındaki masiyetler diye de açıklanmıştır. (Kurtubî)