Cin Sûresi 24. Ayet

حَتّٰٓى اِذَا رَاَوْا مَا يُوعَدُونَ فَسَيَعْلَمُونَ مَنْ اَضْعَفُ نَاصِراً وَاَقَلُّ عَدَداً  ...

Nihayet uyarıldıkları şeyi gördüklerinde kimin yardımcısı daha zayıf, kimin sayısı daha azmış, bilecekler.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 حَتَّىٰ nihayet
2 إِذَا zaman
3 رَأَوْا gördükleri ر ا ي
4 مَا şeyi
5 يُوعَدُونَ kendilerine va’dedilen و ع د
6 فَسَيَعْلَمُونَ bileceklerdir ع ل م
7 مَنْ kimin
8 أَضْعَفُ daha zayıftır ض ع ف
9 نَاصِرًا yardım edeni ن ص ر
10 وَأَقَلُّ ve daha azdır ق ل ل
11 عَدَدًا sayıca ع د د
 

Hz. Peygamber’e ve müslümanlara yardım edip onları dünyada zafere, âhirette de kurtuluşa erdireceğini, inkârcıları ise cezalandıracağını bildiren âyetler geldikçe müşrikler onlarla alay edip bu işin ne zaman ve bu zayıf müminlerle nasıl olacağını soruyorlardı. İşte âyet onların bu sorularına cevap vermektedir (İbn Âşûr, XXIX, 245).

Kaynak :  Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 480
 

حَتّٰٓى اِذَا رَاَوْا مَا يُوعَدُونَ فَسَيَعْلَمُونَ مَنْ اَضْعَفُ نَاصِراً وَاَقَلُّ عَدَداً


حَتّٰٓى  ibtidaiyyedir.  حَتّٰٓى  edatı üç şekilde kullanılabilir: Harf-i cer olarak, başlangıç edatı olarak ve atıf edatı olarak. Burada ibtida (başlangıç) edatı olarak kullanılmıştır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)  

اِذَا  şart manası taşıyan, cezmetmeyen zaman zarfıdır. Cümleye muzâf olur. Vuku bulma ihtimali kuvvetli veya kesin olan durumlar için gelir.

إِذَا : Cümleye muzâf olan zarflardandır. Kendisinden sonra gelen muzâfun ileyh cümlesi aynı zamanda şart cümlesidir. 

إِذَا ‘dan sonraki şart cümlesinin fiili, mazi veya muzari manalı olur. Cevabı ise umumiyetle muzari olur, mazi de olsa muzari manası verilir: 

a)  إِذَا  fiil cümlesinden önce gelirse, zarf (zaman ismi); isim cümlesinden önce gelirse (mufâcee=sürpriz) harfi olur.

b)  إِذَا ‘nın cevap cümlesi, iki muzari fiili cezm edenlerin cevap cümleleri gibi mazi, muzari, emir, istikbal, isim cümlesi... şeklinde gelir. Cevabın başına  ف ‘nın gelip gelmeme durumu, iki muzari fiili cezm edenlerle aynıdır.

c)  Sükun üzere mebnîdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

رَاَوْا  ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.  رَاَوْا  fiili mahzuf elif üzere mukadder damme ile mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur. 

مَا  müşterek ism-i mevsûl mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. İsm-i mevsûlun sılası  يُوعَدُونَ ‘dir. Îrabdan mahalli yoktur. 

يُوعَدُونَ  fiili  نَ ‘un sübutuyla merfû meçhul muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı naib-i fail olarak mahallen merfûdur. 

فَ  şartın cevabının başına gelen rabıta harfidir.

Fiilinin başındaki  سَ  harfi tekid ifade eden istikbal harfidir.  يَعْلَمُونَ  fiili  نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur. 

مَنْ  müşterek ism-i mevsûl amili  يَعْلَمُونَ ‘nin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur. İsm-i mevsûlun sılası  اَضْعَفُ نَاصِراً ‘dir. Îrabdan mahalli yoktur.

اَضْعَفُ  mahzuf mübtedanın haberi olup lafzen merfûdur. Takdiri, هو ‘dir.  نَاصِراً  temyiz olup lafzen mansubdur.  اَقَلُّ عَدَداً  atıf harfi وَ ‘la makabline matuftur.

Temyiz; kendisinden önce geçen mübhem (manası açık olmayan) bir ismin manasına açıklık getiren camid, nekre bir isimdir. Yani; çeşitli manalar kastedilmeye elverişli önceki isim veya cümleden asıl maksadın ne olduğunu açıklamak üzere zikredilen camid (türememiş), mansub ve nekre isme temyiz denir. Temyizin manasını açıkladığı önceki isme veya cümleye de mümeyyez denir. Temyiz harf-i cerli ve izafetle gelmediği müddetçe mansubdur. Mümeyyezin îrabı ise cümledeki yerine göredir. Temyiz Türkçeye “bakımından, …yönünden” şeklinde tercüme edilebilir. Temyizi bulmak için “ne bakımdan, hangi açıdan” soruları sorulur.Temyiz ikiye ayrılır:

1. Melfûz mümeyyez: Söylenmiş, cümlede görülen mümeyyez.

2. Melhûz mümeyyez: Düşünülen, cümlede açık olarak görülemeyen mümeyyez.

(Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)  

نَاصِراً  kelimesi, sülâsi mücerredi نصر  olan fiilin ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

حَتّٰٓى اِذَا رَاَوْا مَا يُوعَدُونَ فَسَيَعْلَمُونَ مَنْ اَضْعَفُ نَاصِراً وَاَقَلُّ عَدَداً


Ayet, istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. حَتّٰٓى  ibtidâ harfi, اِذَا  şart manalı zaman zarfıdır. اِذَا ’nın muzâfun ileyhi konumunda ve şart cümlesi olan  رَاَوْا مَا يُوعَدُونَ , müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Nahivcilere göre şart fiili olarak kullanılan mazi fiil gelecek zaman ifade eder. (Fâdıl Sâlih Samerrâî Tefsir, c. 2, s. 88.) 

رَاَوْا  fiili, ayette idrak etmek manasında müsteardır.

Ruveynî’ye göre  رَاَوُا  fiilinin ilim manasında kullanılmasında, sebeb müsebbeb alakası ile mecazı mürsel vardır. Zikredilen rüyet, kastedilen ise ilim olan müsebbeptir. Şöyle de ifade edilebilirsiniz; manevi, akli ve görünmez olan bir anlatım, gözle görülen, canlı bir şey menziline konuldu. (Ruveynî, Teemmülat fî Sûreti Meryem, Meryem Suresi, S. 77)

Mef’ûl konumundaki müşterek ism-i mevsûl  مَٓا ‘nın sılası olan  يُوعَدُونَ  cümlesi, müspet muzari fiil sıygasında, faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade etmiştir. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler.(Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi )

يُوعَدُونَ  fiili, meçhul bina edilmiştir. Meçhul bina edilen fiillerde mef’ûle dikkat çekme kastı vardır. Çünkü fiil malum bina edildiğinde mef’ûl olan kelime, meçhul binada naib-i fail olur.

Meçhul bina naib-i failin bu fiilde bir dahli olmadığına da işaret eder. (Dr. Adil Ahmet Sâbir er-Ruveynî, Teemmülat fi Sûret-i İbrahim, s. 127) 

فَ  karinesiyle gelen  فَسَيَعْلَمُونَ مَنْ اَضْعَفُ نَاصِراً  şeklindeki cevap cümlesinde, cümleye dahil olan istikbal harfi  سَ , tekid ifade eder. Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber talebî kelamdır.

Mef’ûl konumundaki müşterek ism-i mevsûl  مَنْ ’in sılası olan  اَضْعَفُ نَاصِراً , mübteda ve haberden oluşmuş sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır. Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır. Takdiri هو  olan mübteda mahzuftur. 

Mahzuf mübtedanın haberi olan  اَضْعَفُ , ism-i tafdil vezninde gelerek mübalağa ifade etmiştir.

İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karînelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi) 

Şart ve cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, şart üslubunda faide-i haber talebî kelamdır. Haber cümlesi yerine şart üslubunun tercih edilmesi, şart üslubunun daha beliğ ve etkili olmasındandır.

Aynı üslupta gelen  وَاَقَلُّ عَدَداً  cümlesi, atıf harfi  وَ ‘la sıla cümlesine atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Mübteda ve haberden oluşmuş sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır. Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır. Takdiri هو  olan mübteda mahzuftur. 

Mahzuf mübtedanın haberi  اَقَلُّ , ism-i tafdil vezninde gelerek mübalağa ifade etmiştir.

نَاصِراً  ve  عَدَداً  temyizdir. Temyiz ifadeyi zenginleştiren ıtnâbdır. Bu şekilde kapalıyı açma özelliği yanında kaplama ve abartı özelliği de bulunduğundan anlam düz ifadeye oranla daha çarpıcı olarak yansıtılır.

Arapçada temyizli ifadeler tekid bildirir. Müsnedün ileyhin muhtevasında kapalı olarak bulunan birim temyizle açıkça belirtildiğinden tekrar dolayısıyla tekid ifade eder. (TDV Tekid)

اَضْعَفُ  -  اَقَلُّ  ve  مَنْ - مَا  gruplarındaki kelimeler arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

[Nihayet tehdit edildikleri şeyi gördükleri zaman,] dünyada (mesela Bedir Savaşı gibi) ya da ahirette.  حَتّٰٓى  edatının gösterdiği gaye (son) [neredeyse üzerine çullanacaklardı] kavline aittir, bu da ikinci manaya göredir ya da durumdan anlaşılan mahzufa aittir, o da kâfirlerin onu zayıf görüp ona karşı çıkmalarıdır. [Kimin yardımcı bakımından daha zayıf ve sayıca daha az olduğunu bilecekler o mudur yoksa onlar mıdır?] (Beyzâvî)