Müddessir Sûresi 19. Ayet

فَقُتِلَ كَيْفَ قَدَّرَۙ  ...

Kahrolası nasıl da ölçtü biçti!
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 فَقُتِلَ kahrolası ق ت ل
2 كَيْفَ nasıl da ك ي ف
3 قَدَّرَ ölçtü biçti ق د ر
 
Rivayete göre müşrikler Hz. Peygamber’e ve tebliğ ettiği Kur’an’a karşı nasıl bir tavır takınmaları gerektiğini Velîd b. Mug^re’ye sormuşlar, o da düşünüp taşındıktan sonra Hz. Peygamber’in bir sihirbaz, Kur’an’ın da önceki sihirbazlardan intikal eden bir sihir, bir beşer sözü olduğunu insanlar arasında yaymalarını tavsiye etmiştir. İşte 18-25. âyetlerde Velîd b. Mug^re örneğinde Kur’an’a karşı benzer şekilde inkârcı tutum sergileyenler kınanmış; 26-30. âyetlerde ise hak ettikleri uhrevî ceza özetlenmiştir. 26. âyette geçen “sekar” kelimesi ateşin isimlerinden olup cehennemin ağır cezalık kısımlarından birini ifade ettiği belirtilir (bk. Şevkânî, V, 377). 27-28. âyetler ise sekar hakkında, “hiçbir şeye acımayan, içine atılanları yakan ve insanın derisini kavuran korkunç bir yer” şeklinde detaylar vermektedir. “İnsanları kavurur” diye çevirdiğimiz 29. âyete “insanlara görünür” şeklinde de mâna verilmiştir (Zemahşerî, IV, 183). Aynı âyet, “Cehennem, orayı hak eden insana kendini gösteren bir tablo, bir aynadır” şeklinde de anlaşılabilir. Müfessirler, 30. âyetteki “on dokuz” sayısını “cehennemde görevlendirilmiş olan on dokuz melek; meleklerden on dokuz grup; on dokuz saf; her birinin emrinde bir grup melek bulunan on dokuz yönetici melek” şekillerinde yorumlamışlardır (Zemahşerî, IV, 184; Şevkânî, V, 378; İbn Âşûr, XXIX, 298). Nitekim Tahrîm sûresinin 6. âyetinde de cehennemin başında iri cüsseli, sert tabiatlı ve Allah’ın emirlerini hemen uygulayan meleklerin bulunduğu bildirilmiştir. Râzî, insanın günah işleyip cehenneme girmesine sebep olan beden ve zihin güçlerini on dokuz olarak tesbit etmiş; cehennemde gözetim vazifesi yapan zebânîlerin sayısı ile bu güçler arasında bir ilginin bulunduğunu ifade etmiştir (XXX, 203). Kaynak : Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 496
 

فَقُتِلَ كَيْفَ قَدَّرَۙ


فَ  atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyh arasında hiç zaman geçmediğini, işin hemen yapıldığını ifade eder.  فَ  ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştiremez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

قُتِلَ كَيْفَ قَدَّرَ  cümlesi önceki ayetteki  اِنَّ ‘nin ikinci haberi olarak mahallen merfûdur.

Fiil cümlesidir. قُتِلَ  fetha üzere mebni, meçhul mazi fiildir. Naib-i faili müstetir olup takdiri  هو dir. كَيْفَ  istifham ismi, amili  قَدَّرَ ‘nın hali olarak mahallen mansubdur. 

Hal, cümlede failin, mef’ûlun veya her ikisinin durumunu bildiren lafızlardır (kelime veya cümle). Hal, “nasıl?” sorusunun cevabıdır. Halin durumunu açıkladığı kelimeye “zül-hal” veya “sahibu’l-hal” denir. Umumiyetle hal nekre, sahibu’l hal marife olur. Hal mansubdur. Türkçeye “…rek, …rak, …dığı, halde  iken, olduğu halde” gibi ifadelerle tercüme edilir. Sahibu’l hal açık isim veya zamir olduğu gibi müstetir (gizli) zamir de olabilir. Hali sahibu’l hale bağlayan zamire rabıt zamiri denir. Bu zamir bariz (açık), müstetir (gizli) veya mahzuf (hazf edilmiş) olarak gelir.

Hal sahibu’l-hale ya  و (vav-ı haliye) ya zamirle veya her ikisi ile bağlanır. Hal üçe ayrılır: 1. Müfred olan hal (Müştak veya camid), 2. Cümle olan hal (İsim veya fiil), 3. Şibh-i cümle olan hal (Harf-i cerli veya zarflı isim). (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

قَدَّرَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. قَدَّرَ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil tef’il babındandır. Sülâsîsi قدر ’dir.

Bu bab fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.
 

فَقُتِلَ كَيْفَ قَدَّرَۙ


Ayetin ilk cümlesi,  فَ  ile  اِنَّ ’nin haberi olan  وَقَدَّرَۙ  cümlesine atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Cümle haber üslubunda gelmiş olmasına rağmen beddua manası taşımaktadır. (Veya alay etme maksatlı bir övgüdür.) Vaz edildiği mananın dışına çıktığından, mukteza-i zâhirin hilafına durum oluşmuştur. Bu nedenle mecazı mürsel mürekkebdir.

قُتِلَ  fiili, meçhul bina edilmiştir. Meçhul bina edilen fiillerde mef’ûle dikkat çekme kastı vardır. Çünkü fiil malum bina edildiğinde mef’ûl olan kelime, meçhul binada naib-i fail olur.

Meçhul bina naib-i failin bu fiilde bir dahli olmadığına da işaret eder. (Dr. Adil Ahmet Sâbir er-Ruveynî, Teemmülat fi Sûret-i İbrahim, s. 127)

Beyanî istînâf olarak fasılla gelen كَيْفَ قَدَّرَۙ  cümlesinin fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. İstifham üslubunda talebî inşâî isnaddır.  كَيْفَ  istifham ismi,  قَدَّرَۙ  fiilinin failinden haldir. 

İstifham üslubunda gelmiş olmasına rağmen tevbih ve takrir amacı taşıyan cümle mecaz-ı mürsel mürekkebdir. Ayrıca soruda tecâhül-i ârif sanatı vardır. Cevabı malum bir soru şeklindeki cümle, haber üslubundan daha etkili hale gelmiş ve onun yaptığı davranışları düşünmeye, hak söze kulak vermeye çağırmıştır.

Bu da onunla alay için denilmiştir ya da o konuda denebilecek en ileri sözü yakaladığı için böyle denilmiştir. Bu da:  قتله اللّه ما أشجعه  deyiminden gelir ki, ‘’Allah canını alsın, ne kadar cesurdur, demektir!’’ Yani cesarette öyle bir dereceye ulaşmıştır ki, haset edilecek ve bu bedduayı hak edecek raddeye gelmiştir. (Beyzâvî, Âşûr)

‘’Kahrolası, nasıl da ölçtü biçti.’’ Arapça'da bu tabirleri, "kahrolası, Allah canını alası" gibi asıl itibarıyla beddua olmakla beraber, nazardan esirgemek şeklinde "yahu ne yaman şey, anası ağlayası" gibi bir değere işaret olarak övgü yerinde ve bazan da bu manada alay etmek ve dalga geçmek için kullanılır ki, burada, onun düşüncesini beğenenlerin bu yoldaki övgülerini anlatarak hakaret ve küçümseme manasında kullanılmıştır. Yani dedikleri gibi "kahrolası nasıl da takdir etti ya!..." (Elmalılı)