Müddessir Sûresi 20. Ayet

ثُمَّ قُتِلَ كَيْفَ قَدَّرَۙ  ...

Yine kahrolası, nasıl ölçtü biçti!
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 ثُمَّ sonra
2 قُتِلَ kahrolası ق ت ل
3 كَيْفَ nasıl ك ي ف
4 قَدَّرَ ölçtü biçti ق د ر
 
Rivayete göre müşrikler Hz. Peygamber’e ve tebliğ ettiği Kur’an’a karşı nasıl bir tavır takınmaları gerektiğini Velîd b. Mug^re’ye sormuşlar, o da düşünüp taşındıktan sonra Hz. Peygamber’in bir sihirbaz, Kur’an’ın da önceki sihirbazlardan intikal eden bir sihir, bir beşer sözü olduğunu insanlar arasında yaymalarını tavsiye etmiştir. İşte 18-25. âyetlerde Velîd b. Mug^re örneğinde Kur’an’a karşı benzer şekilde inkârcı tutum sergileyenler kınanmış; 26-30. âyetlerde ise hak ettikleri uhrevî ceza özetlenmiştir. 26. âyette geçen “sekar” kelimesi ateşin isimlerinden olup cehennemin ağır cezalık kısımlarından birini ifade ettiği belirtilir (bk. Şevkânî, V, 377). 27-28. âyetler ise sekar hakkında, “hiçbir şeye acımayan, içine atılanları yakan ve insanın derisini kavuran korkunç bir yer” şeklinde detaylar vermektedir. “İnsanları kavurur” diye çevirdiğimiz 29. âyete “insanlara görünür” şeklinde de mâna verilmiştir (Zemahşerî, IV, 183). Aynı âyet, “Cehennem, orayı hak eden insana kendini gösteren bir tablo, bir aynadır” şeklinde de anlaşılabilir. Müfessirler, 30. âyetteki “on dokuz” sayısını “cehennemde görevlendirilmiş olan on dokuz melek; meleklerden on dokuz grup; on dokuz saf; her birinin emrinde bir grup melek bulunan on dokuz yönetici melek” şekillerinde yorumlamışlardır (Zemahşerî, IV, 184; Şevkânî, V, 378; İbn Âşûr, XXIX, 298). Nitekim Tahrîm sûresinin 6. âyetinde de cehennemin başında iri cüsseli, sert tabiatlı ve Allah’ın emirlerini hemen uygulayan meleklerin bulunduğu bildirilmiştir. Râzî, insanın günah işleyip cehenneme girmesine sebep olan beden ve zihin güçlerini on dokuz olarak tesbit etmiş; cehennemde gözetim vazifesi yapan zebânîlerin sayısı ile bu güçler arasında bir ilginin bulunduğunu ifade etmiştir (XXX, 203). Kaynak : Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 496
 

ثُمَّ قُتِلَ كَيْفَ قَدَّرَۙ


ثُمَّ  tertip ve terahi ifade eden atıf harfidir.  ثُمَّ  edatı mertebe açısından terahi manasınadır. Yani; aralıklarla, zaman içinde serpiştirilerek peyderpey olabilecek durumları bildirmektedir. 

قُتِلَ  atıf harfi  ثُمَّ  ile önceki ayetteki  قُتِلَ ‘ye matuftur. Birinciyi tekid eder.

Fiil cümlesidir.  قُتِلَ  fetha üzere mebni, meçhul mazi fiildir. Naib-i faili müstetir olup takdiri  هو dir.  كَيْفَ  istifham ismi amili  قَدَّرَ ‘nın hali olarak mahallen mansubdur. 

قَدَّرَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. 

قَدَّرَ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil tef’il babındandır. Sülâsîsi  قدر ’dir.

Bu bab fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar. 
 

ثُمَّ قُتِلَ كَيْفَ قَدَّرَۙ


Ayetin ilk cümlesi,  ثُمَّ  ile  önceki ayete atfedilmiştir. Önceki ayeti tekid etmiştir. 

Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Cümle haber üslubunda gelmiş olmasına rağmen beddua manası taşımaktadır. (Veya alay etme maksatlı bir övgüdür.) Vaz edildiği mananın dışına çıktığından, mukteza-i zâhirin hilafına durum oluşmuştur. Bu nedenle mecazı mürsel mürekkeptir.

قُتِلَ  fiili, meçhul bina edilmiştir. Meçhul bina edilen fiillerde mef’ûle dikkat çekme kastı vardır. Çünkü fiil malum bina edildiğinde mef’ûl olan kelime, meçhul binada naib-i fail olur.

Meçhul bina naib-i failin bu fiilde bir dahli olmadığına da işaret eder. (Dr. Adil Ahmet Sâbir er-Ruveynî, Teemmülat fi Sûret-i İbrahim, s. 127)

Beyanî istînâf olarak fasılla gelen  كَيْفَ قَدَّرَۙ  cümlesinin fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. Istifham üslubun talebî inşâî isnaddır. كَيْفَ  istifham ismi,  قَدَّرَۙ  fiilinin failinden haldir. 

İstifham üslubunda gelmiş olmasına rağmen tevbih ve takrir amacı taşıyan cümle mecaz-ı mürsel mürekkebdir. Ayrıca soruda tecâhül-i ârif sanatı vardır. Cevabı malum bir soru şeklindeki cümle, haber üslubundan daha etkili hale gelmiş ve onun yaptığı davranışları düşünmeye, hak söze kulak vermeye çağırmıştır.

Ayet önceki ayeti hem lafzen hem manen tekid etmek üzere tekrarlanmıştır. Mübalağa için yapılan bu tekrarda ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

Bu da onunla alay için denilmiştir ya da o konuda denebilecek en ileri sözü yakaladığı için böyle denilmiştir. Bu da: قتله اللّه ما أشجعه  deyiminden gelir ki, Allah canını alsın, ne kadar cesurdur, demektir! Yani cesarette öyle bir dereceye ulaşmıştır ki, haset edilecek ve bu bedduayı hak edecek raddeye gelmiştir. İkinci ayet, mübalağa için tekrardır, ثُمَّ  edatı ikincisinin birincisinden daha mübalağalı  olduğunu ve arkadan gelenlerin de asıl manasında kullanıldığını göstermek içindir. (Beyzâvî, Safvetü’t Tefâsir)

Terahi, zamanda gecikme değil, rütbede gecikmedir. Çünkü bakışı, kaşlarını çatması, gülümsemesi, yüzünü çevirmesi, kibri, düşünce ve takdirine eşlik etmiştir. (Âşûr)

ثُمَّ قُتِلَ كَيْفَ قَدَّرَ  Sonra kahrolsun, nasıl ölçtü? bu da mübalağa için tekrardır,  ثُمَّ  edatı ikincisinin birincisinden daha mübalağalı olduğunu ve arkadan gelenlerin de terahi  manasında kullanıldığını göstermek içindir. (Beyzâvî, Ebüssuûd, Fahreddin er-Râzî)