Müddessir Sûresi 28. Ayet

لَا تُبْق۪ي وَلَا تَذَرُۚ  ...

Geride bir şey koymaz, bırakmaz.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 لَا
2 تُبْقِي geriye bir şey komaz ب ق ي
3 وَلَا ve ne de
4 تَذَرُ bırakmaz و ذ ر
 
Rivayete göre müşrikler Hz. Peygamber’e ve tebliğ ettiği Kur’an’a karşı nasıl bir tavır takınmaları gerektiğini Velîd b. Mug^re’ye sormuşlar, o da düşünüp taşındıktan sonra Hz. Peygamber’in bir sihirbaz, Kur’an’ın da önceki sihirbazlardan intikal eden bir sihir, bir beşer sözü olduğunu insanlar arasında yaymalarını tavsiye etmiştir. İşte 18-25. âyetlerde Velîd b. Mug^re örneğinde Kur’an’a karşı benzer şekilde inkârcı tutum sergileyenler kınanmış; 26-30. âyetlerde ise hak ettikleri uhrevî ceza özetlenmiştir. 26. âyette geçen “sekar” kelimesi ateşin isimlerinden olup cehennemin ağır cezalık kısımlarından birini ifade ettiği belirtilir (bk. Şevkânî, V, 377). 27-28. âyetler ise sekar hakkında, “hiçbir şeye acımayan, içine atılanları yakan ve insanın derisini kavuran korkunç bir yer” şeklinde detaylar vermektedir. “İnsanları kavurur” diye çevirdiğimiz 29. âyete “insanlara görünür” şeklinde de mâna verilmiştir (Zemahşerî, IV, 183). Aynı âyet, “Cehennem, orayı hak eden insana kendini gösteren bir tablo, bir aynadır” şeklinde de anlaşılabilir. Müfessirler, 30. âyetteki “on dokuz” sayısını “cehennemde görevlendirilmiş olan on dokuz melek; meleklerden on dokuz grup; on dokuz saf; her birinin emrinde bir grup melek bulunan on dokuz yönetici melek” şekillerinde yorumlamışlardır (Zemahşerî, IV, 184; Şevkânî, V, 378; İbn Âşûr, XXIX, 298). Nitekim Tahrîm sûresinin 6. âyetinde de cehennemin başında iri cüsseli, sert tabiatlı ve Allah’ın emirlerini hemen uygulayan meleklerin bulunduğu bildirilmiştir. Râzî, insanın günah işleyip cehenneme girmesine sebep olan beden ve zihin güçlerini on dokuz olarak tesbit etmiş; cehennemde gözetim vazifesi yapan zebânîlerin sayısı ile bu güçler arasında bir ilginin bulunduğunu ifade etmiştir (XXX, 203). Kaynak : Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 496
 

لَا تُبْق۪ي وَلَا تَذَرُۚ


Fiil cümlesidir. لَا  nefiy harfi olup olumsuzluk manasındadır. تُبْق۪ي  fiili  ي  üzere mukadder damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هى  ‘dir. 

لَا تَذَرُ  atıf harfi وَ ‘la  تُبْق۪ي ‘ye matuftur.  لَا  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. تَذَرُ  damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  هى ‘dir. İki fiillinde mef’ûlün bihleri hazf edilmiştir. 

تُبْق۪ي  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi  بقي ’dir.

İf’al babı fiile tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazan da fiilin mücerret manasını ifade eder. 

 

لَا تُبْق۪ي وَلَا تَذَرُۚ


Beyanî istînâf olarak gelen ayetin fasıl sebebi, şibh-i kemâl-i ittisâldir. Menfi muzari fiil sıygasında, faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Muzari fiil teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade etmiştir. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Aynı üslupta gelen  وَلَا تَذَرُ  cümlesi makabline hükümde ortaklık nedeniyle atfedilmiştir.

Her iki cümlenin de mef’ûlleri tehdidi ve korkunçluğu artırmak kastıyla hazf edilmiştir. Mef’ûllerin hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır.

Bu iki cümlenin, 27. ayetteki  سَقَرُ  için hal olması da caizdir.

تُبْق۪ي  ve  تَذَرُ  fiilleri  سَقَرُۜ ’a nispet edilmiştir. Bu ifadede istiare vardır. Canlılara mahsus olan fiiller cehenneme nispet edilerek, iradesi olan bir canlı yerine konmuştur.  Aynı zamanda cümlede tecessüm sanatı vardır.

Bu ayet de korkunçluğu açıklamadır. Yani atfı beyandır ya da  سَقَرُۜ 'dan haldir. Amili de tazîm manasıdır. İçine giren herkesi helak eder ve yok etmedikçe bırakmaz. (Beyzâvî) 

لَا تُبْق۪ي  cümlesi  وَمَٓا اَدْرٰيكَ مَا سَقَرُ  cümlesinin ifade ettiği korkutmaktan bedel-i iştimâldir. Çünkü korkularından biri de kendisine giren herkesi yok etmesidir. Cümle سَقَرُ ‘ın ikinci haberidir. (Âşûr)

لَا تُبْق۪ي وَلَا تَذَرُ [Hem bırakmaz, hem yine vazgeçmez.] buyurmuştur. Alimler, bunun ne demek olduğu hususunda ihtilaf etmişlerdir. Bu cümleden kimileri bunların müteradif iki lafız oldukları, manalarının aynı olduğunu, bu tekrarın maksadının ise tekid ve vurgulama olduğunu ve bunun tıpkı, صد عني وأعرض عني  [Benden yüz çevirdi.] denilmesi gibi olduğunu söylerlerken, kimileri de, bu iki kelime arasında mutlaka fark olduğunu ileri sürerek şu izahları yapmışlardır.

1) O cehennem kişide kan, et ve kemik namına bir şey bırakmaz cehennemlikler yeni bir canlı olarak yeniden iade ve inşa edilince de, bir öncekinden daha şiddetli bir biçimde, onları yeniden yakmaktan da geri durmaz. İşte bu, hep böyle sürüp gider. Bu, Atâ'nın, İbn Abbas'tan yapmış olduğu rivayettir.

2) Cehennem, azabı hak etmiş kimselere mutlaka azap eder; sonra da, o azap edilenlerin bedenlerinde hiç bir kısım bırakmayıp hepsini yakar.

3) Azap edilen kimselerin bedenlerinde hiçbir şey bırakmaz. Sonra da, bu cehennemin ateşi, kuvvet ve şiddeti namına ne varsa hiçbir şeyi geri bırakmayıp, onlara azap için bütün şiddetini kullanır. (Fahreddin er-Râzî)