وَلَمْ نَكُ نُطْعِمُ الْمِسْك۪ينَۙ
وَلَمْ نَكُ نُطْعِمُ الْمِسْك۪ينَۙ
Ayet atıf harfi وَ ‘la önceki ayettteki لَمْ نَكُ ‘e matuftur. لَمْ muzariyi cezm ederek manasını olumsuz maziye çeviren harftir. نَكُ nakıs, نَ ‘un hazfıyla meczum muzari fiildir. نَكُ ’nin ismi, müstetir olup takdiri نحن ‘dur.
Beyzâvî bu ayetteki لَمْ نَكُ kelimesi için şu açıklamayı yapar: نَكُ kelimesinin aslı يَكُونُ ’dür. Cezm edatı لَمْ ’den dolayı ‘nûn’un harekesi hazfedilmiş, sonra da iki sakin bir araya geldiği için و hazf edilmiştir. İllet harfi وَ ‘a benzediğinden tahfif için نْ da hazf edilmiştir. Böylece geriye نَكُ lafzı kalmıştır. (Beyzâvî, C. 3, S. 115-116)
نُطْعِمُ الْمِسْك۪ينَ cümlesi نَكُ ‘nün haberi olarak mahallen mansubdur.
نُطْعِمُ damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri نحن ‘dur. الْمِسْك۪ينَ mef’ûlün bih olup nasb alameti ي ‘dir. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanır.
نُطْعِمُ fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi طعم ’dir.
İf’al babı fiile tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazan da fiilin mücerret manasını ifade eder.
وَلَمْ نَكُ نُطْعِمُ الْمِسْك۪ينَۙ
Ayet atıf harfi وَ ‘la önceki ayetteki mekulü’l-kavle atfedilmiştir. Menfî muzari sıygadaki nakıs fiil كَانَ ’nin dahil olduğu isim cümlesi sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır. لَمْ muzariyi cezm ederek manasını menfi maziye çeviren edattır. Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelam olan نُطْعِمُ الْمِسْك۪ينَۙ cümlesi كَانَ ’nin haberidir.
كَان ’nin haberinin muzari fiil cümlesi olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.
Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Kur’an’da كان ’den sonra gelen muzari fiil, o eylemin çokluğuna ve devamlılığına işaret eder. (Celalettin Divlekci, Kur’an’da Bazı Kelimelerin Kullanım Özelliklerine Dair Genel Kaideler)
كَان ’nin haberinin muzari fiili olarak gelmesi, durumun yenilenerek tekrar ettiğine (teceddüt) işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, s.103)
الْمِسْك۪ينَۙ , ism-i fail vezninde gelerek bu özelliğin hudûs ve yenilenmesine işaret etmiştir.
وَلَمْ نَكُ نُطْعِمُ الْمِسْك۪ينَ [Yoksulu doyurmuyorduk.] Bu, farz olan fakir doyurma işini sürekli olarak terk manasındadır. Çünkü görev olmayan bir şeyi terk etmekten dolayı azap etmek caiz değildir. Onlar: اَنُطْعِمُ مَنْ لَوْ يَشَٓاءُ اللّٰهُ اَطْعَمَهُۗ [Allah dileseydi doyurabileceği bir kimseyi biz mi doyuralım?] (Yasin/47) diyorlardı. Yemek yedirmek suretiyle yoksullara merhamet etmiyorlar ve buna teşvik etmiyorlardı.
Bu ifade cimriliği kınamakta ve hesaba çekilme konusunda kâfirlerin de dinin füruatına yani ayrıntılı bir şekilde hükümlerine muhatap olduklarına delâlet etmektedir. Bu, onların hayır kazanmaktaki kusurlarından ve müminlerden namaz kılıp zekat verenlerin nail oldukları şeylerden mahrumiyetlerinden ötürü bir pişmanlık ve üzüntü ifadesidir. (Ruhu’l Beyan)