Müddessir Sûresi 45. Ayet

وَكُنَّا نَخُوضُ مَعَ الْخَٓائِض۪ينَۙ  ...

“Batıla dalanlarla birlikte biz de dalardık.”
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَكُنَّا ve biz ك و ن
2 نَخُوضُ dalardık خ و ض
3 مَعَ ile birlikte
4 الْخَائِضِينَ boş şeylere dalanlar خ و ض
 
Bu kümedeki âyetlerde iman veya inkâr konusunda yapılan tercihin sonuçları anlatılmakta, kişinin tercihine göre cennetteki nimetlere kavuşacağı veya cehennemdeki azaba sürükleneceği bildirilmektedir. 38. âyetle her nefsin yaptıklarına karşılık rehin olarak tutulması, sorumluluğun ferdî olduğunu, her insanın dünyadaki iman ve itaatine göre hesap gününde ödül veya ceza alacağını, geleceğinin yani kendini rehin olmaktan kurtarmanın buna bağlı olduğunu ifade eder. Kısacası insana ebedî kurtuluşu sağlayacak olan da onu ebedî felâkete götürecek olan da benimsediği inancın doğruluğu veya yanlışlığı, amellerinin ilâhî iradeye uygun veya aykırı oluşudur. İnancı bâtıl, ameli bozuk olanı en yakınları bile kurtaramaz; nitekim Hz. Nûh öz oğlunu, Hz. İbrâhim öz babasını kurtaramamıştır (bk. Hûd 11/45-46; Tevbe 9/114). “Hakkın ve erdemin tarafında olanlar…” diye çevirdiğimiz ashâbü’l-yemîn tamlamasındaki ashap “topluluk, arkadaşlar, taraftarlar”, yemîn ise hem “sağ taraf” hem de mecazî olarak “doğru, gerçek, güç” anlamlarında kullanılır. Bu deyimi kısaca “sağcılar” şeklinde çevirenler bulunmakla birlikte, “sağcılar” kelimesi günümüzde daha çok siyasal veya ideolojik anlamlar içeren bir terim olarak kullanıldığından bu çeviriyi Kur’an’ın kastettiği anlam ve amaca uygun bulmuyoruz. Zira ashâbü’l-yemîn Kur’an’da genellikle iman ve amelleriyle gerçeğin ve erdemin tarafında olanları ifade eder. Müfessirler bu deyimi, “âhirette amel defterleri sağ taraflarından verilenler, müminler, müslümanların çocukları, melekler, Hz. Âdem’in sağ tarafında bulunanlar, dünyada hayırlı işler yapanlar, dürüst, erdemli ve kutsanmış kimseler” gibi farklı şekillerde yorumlamışlardır (Râzî, XXX, 210; İbn Âşûr, XXIX, 325; Esed, III, 1208). Bize göre burada söz konusu olanlar, Allah’ın iradesine uygun bir inanç ve amel çizgisi benimseyip hayat boyunca bu çizgide sebat eden müminlerdir. Nitekim 43-47. âyetlerde sıralanan günahkârların özellikleri, bir bakıma ashâbül-yemîn deyimiyle ne kastedildiğine de işaret etmektedir. Buna göre ashâbül-yemîn hayatlarının sonuna kadar namazlarını kılar, yoksulu doyurur, bâtıla dalanlardan uzak durur, ceza gününe inanırlar. Buradaki namaz Allah’a iman ve itaati, yoksulu doyurma yaratılmışlara şefkat ve merhameti, imkânları olmayanlarla paylaşmayı; bâtıla dalanlardan uzak olma, daima hakka inanma, hak ölçülerine göre yaşama, hakkı ve haklıyı destekleme, haksızın karşısında olmayı; ceza gününe inanma ise hayatının bütün anlarında, her türlü karar, tercih ve eylemlerini Allah’ın huzurunda sorguya çekilip bunların tek tek hesabını vereceğini bilerek yaşamayı ifade eder.
 

وَكُنَّا نَخُوضُ مَعَ الْخَٓائِض۪ينَۙ


Ayet atıf harfi  وَ ‘la önceki ayettteki  لَمْ نَكُ ‘e matuftur. İsim cümlesidir. كُنَّا  nakıs, mebni mazi fiildir.  نَّا  mütekellim zamiri  كُنَّا ‘nın ismi olarak mahallen merfudur. نَخُوضُ  fiili  كُنَّا ‘nın haberi olarak mahallen mansubdur.

نَخُوضُ  damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  نحن ‘dur.  مَعَ الْخَٓائِض۪ينَ  car mecruru  نَخُوضُ  fiiline müteallik olup cer alameti  ي ‘dir. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanır. 

خَٓائِض۪ينَ  kelimesi, sülâsi mücerredi خوض  olan fiilin ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

وَكُنَّا نَخُوضُ مَعَ الْخَٓائِض۪ينَۙ


Ayet mücrimlerin sözlerinin devamıdır. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Cümleler arasında manen ve lafzen mutabakat mevcuttur. Önceki ayetteki olumsuz sıygadan müsbet sigaya iltifat sanatı vardır.  

Nakıs fiil  كَان ’nin dahil olduğu, sübut ifade eden isim cümlesi faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber talebî kelam olan  نَخُوضُ مَعَ الْخَٓائِض۪ينَ  cümlesi, كَان ‘nin haberidir.

كَان ’nin haberinin muzari fiil cümlesi olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

كَان ’nin haberinin muzari fiili olarak gelmesi, durumun yenilenerek tekrar ettiğine (teceddüt) işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, s.103)

Kur’an’da  كان ’den sonra gelen muzari fiil, o eylemin çokluğuna ve devamlılığına işaret eder. (Celalettin Divlekci, Kur’an’da Bazı Kelimelerin Kullanım Özelliklerine Dair Genel Kaideler)

مَعَ الْخَٓائِض۪ينَ  mekân zarfı  نَخُوضُ  fiiline mütealliktir.

الْخَٓائِض۪ينَۙ  -  نَخُوضُ  kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

Buradaki batıldan murad, Hazret-i Peygamberi ve ashabını kötülemek, onlar hakkında gıybet etmek, ”o şairdir veya sihirbazdır ya da kâhindir" demek ve benzeri şeylerdir. الخوض : dalmak, çirkin olan ve lüzumsuz olan batıla başlamaktır. (Ruhu’l Beyan)