Müddessir Sûresi 46. Ayet

وَكُنَّا نُكَذِّبُ بِيَوْمِ الدّ۪ينِۙ  ...

“Ceza gününü de yalanlıyorduk.”
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَكُنَّا ve biz ك و ن
2 نُكَذِّبُ yalanlardık ك ذ ب
3 بِيَوْمِ gününü ي و م
4 الدِّينِ ceza د ي ن
 
Bu kümedeki âyetlerde iman veya inkâr konusunda yapılan tercihin sonuçları anlatılmakta, kişinin tercihine göre cennetteki nimetlere kavuşacağı veya cehennemdeki azaba sürükleneceği bildirilmektedir. 38. âyetle her nefsin yaptıklarına karşılık rehin olarak tutulması, sorumluluğun ferdî olduğunu, her insanın dünyadaki iman ve itaatine göre hesap gününde ödül veya ceza alacağını, geleceğinin yani kendini rehin olmaktan kurtarmanın buna bağlı olduğunu ifade eder. Kısacası insana ebedî kurtuluşu sağlayacak olan da onu ebedî felâkete götürecek olan da benimsediği inancın doğruluğu veya yanlışlığı, amellerinin ilâhî iradeye uygun veya aykırı oluşudur. İnancı bâtıl, ameli bozuk olanı en yakınları bile kurtaramaz; nitekim Hz. Nûh öz oğlunu, Hz. İbrâhim öz babasını kurtaramamıştır (bk. Hûd 11/45-46; Tevbe 9/114). “Hakkın ve erdemin tarafında olanlar…” diye çevirdiğimiz ashâbü’l-yemîn tamlamasındaki ashap “topluluk, arkadaşlar, taraftarlar”, yemîn ise hem “sağ taraf” hem de mecazî olarak “doğru, gerçek, güç” anlamlarında kullanılır. Bu deyimi kısaca “sağcılar” şeklinde çevirenler bulunmakla birlikte, “sağcılar” kelimesi günümüzde daha çok siyasal veya ideolojik anlamlar içeren bir terim olarak kullanıldığından bu çeviriyi Kur’an’ın kastettiği anlam ve amaca uygun bulmuyoruz. Zira ashâbü’l-yemîn Kur’an’da genellikle iman ve amelleriyle gerçeğin ve erdemin tarafında olanları ifade eder. Müfessirler bu deyimi, “âhirette amel defterleri sağ taraflarından verilenler, müminler, müslümanların çocukları, melekler, Hz. Âdem’in sağ tarafında bulunanlar, dünyada hayırlı işler yapanlar, dürüst, erdemli ve kutsanmış kimseler” gibi farklı şekillerde yorumlamışlardır (Râzî, XXX, 210; İbn Âşûr, XXIX, 325; Esed, III, 1208). Bize göre burada söz konusu olanlar, Allah’ın iradesine uygun bir inanç ve amel çizgisi benimseyip hayat boyunca bu çizgide sebat eden müminlerdir. Nitekim 43-47. âyetlerde sıralanan günahkârların özellikleri, bir bakıma ashâbül-yemîn deyimiyle ne kastedildiğine de işaret etmektedir. Buna göre ashâbül-yemîn hayatlarının sonuna kadar namazlarını kılar, yoksulu doyurur, bâtıla dalanlardan uzak durur, ceza gününe inanırlar. Buradaki namaz Allah’a iman ve itaati, yoksulu doyurma yaratılmışlara şefkat ve merhameti, imkânları olmayanlarla paylaşmayı; bâtıla dalanlardan uzak olma, daima hakka inanma, hak ölçülerine göre yaşama, hakkı ve haklıyı destekleme, haksızın karşısında olmayı; ceza gününe inanma ise hayatının bütün anlarında, her türlü karar, tercih ve eylemlerini Allah’ın huzurunda sorguya çekilip bunların tek tek hesabını vereceğini bilerek yaşamayı ifade eder.
 

وَكُنَّا نُكَذِّبُ بِيَوْمِ الدّ۪ينِۙ

 

Ayet atıf harfi  وَ ‘la önceki ayettteki  لَمْ نَكُ ‘e matuftur. İsim cümlesidir. كُنَّا  nakıs mebni mazi fiildir. نَّا  mütekellim zamiri  كُنَّا ‘nın ismi olarak mahallen merfudur. نُكَذِّبُ  fiili  كُنَّا ‘nın haberi olarak mahalllen mansubdur. 

نُكَذِّبُ  damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  نحن ‘dur.  بِيَوْمِ  car mecruru  نُكَذِّبُ  fiiline mütealliktir.  الدّ۪ينِۙ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.  نُكَذِّبُ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil tef’il babındandır. Sülâsîsi  كذب ’dir.

Bu bab fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar. 
 

وَكُنَّا نُكَذِّبُ بِيَوْمِ الدّ۪ينِۙ


Ayet mücrimlerin sözlerinin devamıdır. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Cümleler arasında manen ve lafzen mutabakat mevcuttur. Nakıs fiil  كَان ’nin dahil olduğu, sübut ifade eden isim cümlesi faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber talebî kelam olan  نُكَذِّبُ بِيَوْمِ الدّ۪ينِ  cümlesi, كَان ‘nin haberidir.

كَان ’nin haberinin muzari fiil cümlesi olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

كَان ’nin haberinin muzari fiili olarak gelmesi, durumun yenilenerek tekrar ettiğine (teceddüt) işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, s.103)

Kur’an’da  كان ’den sonra gelen muzari fiil, o eylemin çokluğuna ve devamlılığına işaret eder. (Celalettin Divlekci, Kur’an’da Bazı Kelimelerin Kullanım Özelliklerine Dair Genel Kaideler)

بِيَوْمِ الدّ۪ينِ  car mecruru  نُكَذِّبُ  fiiline mütealliktir.  يَوْمِ الدّ۪ينِ , kıyamet gününden kinayedir. 

وَكُنَّا نُكَذِّبُ بِيَوْمِ الدّ۪ينِ  [Biz kıyamet gününü yalanlıyorduk.] ayeti, umumdan sonra hususi olarak zikredilmiştir. Kıyameti yalanlama, batı­la dalanlarla birlikte batıla dalma işinin içinde olmasına rağmen, Yüce Allah bu günahın büyüklüğünü açıklamak için özel olarak ayrıca zikretmiştir. (Safvetü’t Tefâsir)

Kıyamet günü birçok korkunç ve dehşet verici haller zuhur edeceği halde özellikle ceza günü olarak zikredilmiş, çünkü en korkunç olanı, budur ve diğer haller geçtikten sonra bununla karşılaşacaklar.

Onların, ceza gününü yalanlama suçları, en büyük suçları olduğu halde en sonunda zikredilmesi, bunun ne kadar büyük bir suç olduğunu bildirmek içindir. Sanki şöyle demiş oluyorlar:  وكنا بعد ذلك كله مكذبين بيوم الدين [Bütün bunlardan sonra da biz ceza gününü de yalanlıyorduk.]  Bir de, onların diğer suçlarının yanı sıra bu tekziplerinin de, ömürlerinin sonuna kadar sürdüğünü beyan etmek içindir. Nitekim bundan sonraki ayette zikredilen sözleri de bunu ifade etmektedir. (Ebüssuûd)