İnsan Sûresi 21. Ayet

عَالِيَهُمْ ثِيَابُ سُنْدُسٍ خُضْرٌ وَاِسْتَبْرَقٌۘ وَحُلُّٓوا اَسَاوِرَ مِنْ فِضَّةٍۚ وَسَقٰيهُمْ رَبُّهُمْ شَرَاباً طَهُوراً  ...

Üstlerinde ince ve kalın ipekten yeşil elbiseler vardır. Gümüş bileziklerle süsleneceklerdir. Rableri onlara tertemiz bir içecek içirecektir.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 عَالِيَهُمْ üstlerinde vardır ع ل و
2 ثِيَابُ giysiler ث و ب
3 سُنْدُسٍ ince ipekten
4 خُضْرٌ yeşil خ ض ر
5 وَإِسْتَبْرَقٌ ve kalın ipekten
6 وَحُلُّوا ve takınmışlardır ح ل ي
7 أَسَاوِرَ bilezikler س و ر
8 مِنْ -ten
9 فِضَّةٍ gümüş- ف ض ض
10 وَسَقَاهُمْ ve onlara içirmiştir س ق ي
11 رَبُّهُمْ Rableri ر ب ب
12 شَرَابًا bir içki ش ر ب
13 طَهُورًا tertemiz ط ه ر
 

Allah Teâlâ yukarıdaki özellikleri taşıyan müminleri kıyamet gününün sıkıntılarından koruyacağını, onlara sevinç ve mutluluk dolu bir hayat nasip edeceğini ifade buyurduktan sonra, vereceği nimetleri açıklamıştır. Başka âyetlerde de kıyamet gününde bir kısım yüzlerin mutluluktan parıldayacağını bir kısım yüzlerin de sıkıntıdan sararıp solacaklarını haber vermiştir (Kıyâmet 75/22-24). Bu âyetlerin genelinden çıkan sonuca göre yüce Allah’ın müminlere ikram edeceği cennet, her türlü ihtiyacın karşılandığı, rahat ve huzur kaynağı imkânların bol bol bulunduğu bir yerdir. Orada canların çektiği, gözleri okşayan her türlü nimetin bulunduğu haber verilmiştir (bk. Zuhruf 43/71).

13. âyet müminlerin âhirette güneş ışınlarından kaynaklanan yakıcı sıcakla karşı karşıya kalmayacaklarını ifade eder. Âyetten cennetin kendine has bir nurla aydınlatılacağı, orada her şey mutedil olup sıkıntı verecek herhangi bir şeyin bulunmayacağı anlaşılmaktadır. 14. âyette belirtilen gölgelerin de cennetteki ağaçların gölgeleri olduğu belirtilir. 15-21. âyetlerde cennetliklerin içecekleri içkiler, sunucular ve hizmetçiler anlatılmakta; elbiseleri ve takıları tasvir edilmektedir. Müfessirler buradaki kâselerin gümüş ve billûrla tanıtılmasının ve diğer maddi tasvirlerin sadece bilinmeyeni bilinenle anlatmak, böylece muhatabın zihninde cennet nimetleriyle ilgili bir imaj, bir fikir oluşturmak ve sonuçta bir arzu uyandırmak maksadıyla yapılmış bir benzetmeden ibaret olduğunu belirtirler. Bunların mahiyetleri hakkında bir şey söylemek mümkün değildir. Nitekim Abdullah b. Abbas, “Cennetteki nimetlerle dünyadakiler arasında isim benzerliğinden başka benzerlik yoktur” demiştir (Râzî, XXX, 249; ayrıca bk. Bakara 2/25).

 


Kaynak :  Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 519-520
 

عَالِيَهُمْ ثِيَابُ سُنْدُسٍ خُضْرٌ وَاِسْتَبْرَقٌۘ وَحُلُّٓوا اَسَاوِرَ مِنْ فِضَّةٍۚ 

 

İsim cümlesidir.  عَالِيَهُمْ  mekân zarfı olup mahzuf mukaddem habere mütealliktir.  ثِيَابُ  muahhar mübteda olup lafzen merfûdur. Aynı zamanda muzâftır. سُنْدُسٍ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. 

خُضْرٌ  kelimesi  ثِيَابُ ‘nün sıfatı olup damme ile merfûdur. اِسْتَبْرَقٌۘ  atıf harfi  وَ ‘la makabline matuftur. حُلُّٓوا  atıf harfi وَ ‘la  عَالِيَهُمْ ثِيَابُ ‘e matuftur. 

Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapça’da sıfatın asıl adı na’t ( النَّعَتُ )dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut ( المَنْعُوتُ ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.

Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.

Sıfat mevsûfuna: cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar.

Sıfat iki kısma ayrılır: 1. Hakiki sıfat  2. Sebebi sıfat. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata “hakiki sıfat”, dolaylı olarak niteleyen sıfata da “sebebi sıfat” denir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

حُلُّٓوا  damme üzere mebni meçhul mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı naib-i fail olup mahallen merfûdur.  اَسَاوِرَ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. 

اَسَاوِرَ  müntehel cum’û kelimelerden olduğu için gayri munsariftir ve tenvin almamıştır. مِنْ فِضَّةٍ  car mecruru  اَسَاوِرَ ‘nın mahzuf sıfatına mütealliktir. 

حُلُّٓوا  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil tef’il babındandır. Sülâsîsi  حلي ’dir.

Bu bab fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.

 

 وَسَقٰيهُمْ رَبُّهُمْ شَرَاباً طَهُوراً

 

Cümle atıf harfi وَ ‘ la حُلُّٓوا  ‘ye matuftur. Fiil cümlesidir.  سَقٰيهُمْ  elif üzere mukadder fetha ile mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir  هُمْ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.  رَبُّهُمْ  fail olup lafzen merfûdur. Muttasıl zamir  هُمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

شَرَاباً  ikinci mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.  طَهُوراً  kelimesi  شَرَاباً ‘nin sıfatı olup fetha ile mansubdur.

 

عَالِيَهُمْ ثِيَابُ سُنْدُسٍ خُضْرٌ وَاِسْتَبْرَقٌۘ 

 

Ayet beyanî istînâf olarak fasılla gelmiştir. Fasıl sebebi, şibh-i kemâl-i ittisâldir.

Ayetin ilk cümlesi olan  عَالِيَهُمْ ثِيَابُ سُنْدُسٍ خُضْرٌ , sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi fade-i haber ibtidaî kelamdır. Cümlede takdim-tehir ve icaz-ı hazif sanatları vardır. Mekân zarfı  عَالِيَهُمْ , mahzuf mukaddem habere mütealliktir. ثِيَابُ سُنْدُسٍ  izafeti, muahhar mübtedadır. خُضْرٌ  kelimesi,  ثِيَابُ  için sıfattır. ثِيَابُ , nekre bir kelimeye muzaf olduğu için marifelik kazanmamıştır. Müsnedün ileyhin nekra gelişi tazim, kesret ifade eder. İzafet şeklinde gelişi ise az sözle çok anlam ifade etmeye yönelik veciz anlatım içindir.

اِسْتَبْرَقٌۘ  kelimesinin muzâfı hazf edilmiştir ve  ثِيَابُ ’ya matuftur. Cihet-i camiâ, temâsüldür.

سُنْدُسٍ  -  اِسْتَبْرَقٌۘ  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi) 

[Üzerlerinde ince ve kalın ipekten yeşil elbiseler vardır.] Ayette ince ipek  سُنْدُسٍ; kalın ipek de  اِسْتَبْرَقٌۘ  kelimeleri ile ifade edilmiştir. سُنْدُسٍ  kelimesinde güzel ve kıymetli; اِسْتَبْرَقٌۘ kelimesinde de parlaklık anlamı vardır. Elbiselerin rengi yeşildir. (Rûhu-l Beyân, Âşûr) 

ثِيابٍ  kelimesinin  سُنْدُسٍ 'e izafeti  خاتَمِ ذَهَبٍ (altından bir yüzük) ve  ثَوْبِ خَزٍّ (utanç verici bir elbise) gibi beyaniyye içindir. Yani  مِنهُ  şeklindedir. (Âşûr)


 وَحُلُّٓوا اَسَاوِرَ مِنْ فِضَّةٍۚ 


وَحُلُّٓوا اَسَاوِرَ مِنْ فِضَّةٍۚ  cümlesi  وَ ‘la, … عَالِيَهُمْ ثِيَابُ  cümlesine atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Cümleler arasındaki anlam bütünlüğü barizdir. Vaslda, atfedilen cümlelerin her ikisinin de aynı tür olması vaslın güzelliklerinden kabul edilmiştir. Fakat burada fiil cümlesiyle fiilin tekrarı ve yenilenmesi, isim cümlesiyle de sabitlik kastedilerek, fiil cümlesi isim cümlesine atfedilmiştir. 

Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafat, S.107)

حُلُّٓوا  fiili, meçhul bina edilmiştir. Meçhul bina edilen fiillerde mef’ûle dikkat çekme kastı vardır. Çünkü fiil malum bina edildiğinde mef’ûl olan kelime, meçhul binada naib-i fail olur.

Meçhul bina naib-i failin bu fiilde bir dahli olmadığına da işaret eder. (Dr. Adil Ahmet Sâbir er-Ruveynî, Teemmülat fi Sûret-i İbrahim, s. 127)

اَسَاوِرَ , fiilin mef’ûlüdür. Bu kelime müntehel cum’û olduğu için gayri munsariftir ve tenvin almamıştır. 

مِنْ فِضَّةٍۚ  car mecruru  اَسَاوِرَ ’nın mahzuf sıfatına mütealliktir. Sıfatın hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır.

اَسَاوِرَ  ve  ثِيَابُ  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

Bilindiği gibi, bilezik kadınların süslenmek için bileklerine taktıkları ziynettir. Eski dönemlerde krallar da hem kendileri takarlar, hem de ikram edecekleri kişilerin bileklerine bilezik takarlardı. (Rûhu’l Beyân) 

  

وَسَقٰيهُمْ رَبُّهُمْ شَرَاباً طَهُوراً


Ayetin son cümlesi, hükümde ortaklık nedeniyle makabline atfedilmiştir. Temekkün ve istikrar ifade eden müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

سَقٰيهُمْ  fiilinin faili olan  رَبُّهُمْ  izafetinde, cennet ashabına ait olan zamirin Rabb ismine izafesi, onlara şan ve şeref kazandırmıştır.

Müsnedün ileyhin rububiyet vasfı ifade eden Rabb ismiyle gelmesi Allah’ın onlara lütuf ve rahmetle muamelesini ifade içindir.

Ayette mütekellim Allah Teala’dır. Dolayısıyla Rabb isminde tecrîd sanatı vardır.

شَرَاباً ’in sıfatı olan  طَهُوراً , mevsûfunun sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan tetmim ıtnâbı sanatıdır.

سَقٰي  fiili ile  أسقي  fiili arasında fark vardır. سَقٰي  fiili, sulamada zorluk olmayan işlerde kullanılır. Bu yüzden Allah Teâlâ cennetteki içeceklerden söz ederken  سَقٰي  fiilini, dünyadaki içeceklerden bahsederken de zorluk manası taşıyan أسقي  fiilini kullanmıştır. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Bedî’ İlmi)

طَهُوراً , sıfat-ı müşebbehe vezninde gelerek mübalağa ifade etmiştir. Bu kalıp bu vasfın mevsûfta sürekli varlığına, sıfatın mevsûfun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder.

Bu ayette, geçen iki tür şaraptan üstün başka bir şarabı kast ediyor. Bunun içindir ki, onu içirmek azîz ve celil olan Allah'a isnat edilmiştir. Şarabın temiz olarak nitelenmesi içenin maddî zevklere meyilden ve Hak'tan başkasına (masivaya) eğilmekten temizlemesi sebebiyledir.