اِنَّا نَحْنُ نَزَّلْنَا عَلَيْكَ الْقُرْاٰنَ تَنْز۪يلاًۚ
Allah Teâlâ önceki âyetlerde insanların dünyadaki inanç ve eylemlerinin değerine göre âhirette ulaşacakları sonuçları tasvir etmişti. Bu âyetler ise Hz. Peygamber’e vahyin değerini hatırlatıyor; Allah’ın hükümlerini yerine getirmede kararlı olup ibadet etmesini öğütlüyor. Sonuçta Resûl-i Ekrem, Allah’tan geldiğinden emin olduğu vahye mazhar olmasının kendisi için ne kadar büyük ve onur verici nimet olduğunu daha derinden kavrayacak; buna ek olarak Allah için yaptığı ibadetlerin de verdiği şevk ve dinamizmle inkârcıların haksız söz ve eylemleri karşısında kendisinin direnci ve kararlılığı da artacaktır. Nitekim tefsirlerde anlatıldığına göre Mekke’nin önde gelen müşrikleri Hz. Peygamber’den kendi dinlerine ve haksız düzenlerine karşı açtığı mücadeleyi durdurmasını istemişler; ona mal-mülk, mevki ve itibar gibi pek çok maddî ve manevî karşılıklar vaad etmişlerdi. Ama Resûlullah (s.a.) bunları elinin tersiyle itmiş, davasından asla vazgeçmeyeceğini bildirmiş ve onlara Fussılet sûresinin 1-3. âyetlerini okumakla yetinmiştir (bilgi için bk. Hamîdullah, İslâm Peygamberi, I, 82-83).
اِنَّا نَحْنُ نَزَّلْنَا عَلَيْكَ الْقُرْاٰنَ تَنْز۪يلاًۚ
İsim cümlesidir. اِنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder. نَا mütekellim zamiri اِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubdur.
نَحْنُ munfasıl zamir اِنَّ ‘nin ismini tekid eder. نَزَّلْنَا fiili اِنَّ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur.
نَزَّلْنَا sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamir نَا fail olarak mahallen merfûdur. عَلَيْكَ car mecruru نَزَّلْنَا fiiline mütealliktir. الْقُرْاٰنَ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. تَنْز۪يلاًۚ mef’ûlu mutlak olup fetha ile mansubdur.
Mef’ûlu mutlak: Fiil ile aynı kökten gelen masdardır. Mef’ûlu mutlak harf-i cer almaz. Harf-i cer alırsa hal olur. Mef’ûlu mutlak cümle olmaz. Mef’ûlu mutlak üçe ayrılır:
1. Tekid (Kuvvetlendirmek) İçin: Fiilin manasını kuvvetlendirir. Masdar olur. Daima müfreddir. Fiilinden sonra gelir. Türkçeye “muhakkak, şüphesiz, gerçekten, çok, iyice, öyle ki” diye tercüme edilir.
2. Nev’ini (Çeşidini) Belirtmek İçin: Fiilin nasıl meydana geldiğini ve nev’ini bildirir. Nev’ini bildiren mef’ûlu mutlak umumiyetle sıfat veya izafet terkibi halinde gelir. Tesniye ve cemi de olabilir. Fiilinin önüne geçebilir. Türkçeye “gibi, şeklinde, aynen, tıpkı, tam” diye tercüme edilir.
3. Adedini (Sayısını) Belirtmek İçin: Failin yaptığı işin sayısını belirtir. Adedini belirten mef’ûlu mutlak فَعْلَةً vezninden gelen bina-ı (masdar-ı) merreden yapılır.
مَرَّةً kelimesi de mef’ûlu mutlak olur. Fiilinin önüne geçebilir. Türkçeye “kere, defa” diye tercüme edilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
نَزَّلْنَا fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil tef’il babındandır. Sülâsîsi نزل ’dir.
Bu bab fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.
اِنَّا نَحْنُ نَزَّلْنَا عَلَيْكَ الْقُرْاٰنَ تَنْز۪يلاًۚ
Ayet istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. اِنَّ ve fasıl zamiri ile tekid edilmiş isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır. İsim cümlesi sübut ve istimrar ifade etmiştir.
İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karînelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Haberin اِنَّ ile tekidi, habere ihtimam içindir. Fasıl zamiri نَحْنُ , lafzî tekid olarak haberdeki ihtimamı artırmıştır. Ayrıca fasıl zamiri kasr ifade etmiştir. (Âşûr)
Kasr, mübteda ve haber arasındadır. نَحْنُ maksur/mevsûf, نَزَّلْنَا عَلَيْكَ الْقُرْاٰنَ maksurun aleyh/sıfat olmak üzere, kasr-ı mevsûf ale’s-sıfattır. Yani müsnedün ileyhin, bu müsnede has olduğu ifade edilmiştir.
Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber talebî kelam olan نَزَّلْنَا عَلَيْكَ الْقُرْاٰنَ تَنْز۪يلاًۚ cümlesi, اِنَّ ’nin haberidir. Müsnedin, muzari fiil cümlesi olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.
Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Yalnızca bir isim cümlesi bile devam ve sübut ifade ettiğinden اِنَّ , fasıl zamiri, mef’ûlü mutlak ve isnadın tekrarı olmak üzere birden fazla tekid içeren bu ve benzeri cümleler çok muhkem/sağlam cümlelerdir.
Cümle, fiilin azamet zamirine isnadı ve tekrarıyla tazim edilmiştir.
Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. Car mecrur عَلَيْكَ , ihtimam için mef’ûl olan الْقُرْاٰنَ ‘ye takdim edilmiştir
Mef’ûlu mutlak olan تَنْز۪يلاًۚ , cümleyi tekid etmiştir.
نَزَّلْنَا - تَنْز۪يلاًۚ kelimeleri arasında ıtnâb, iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
Muhatap Hz. Peygamber olduğu halde ayetin üç tekid unsuruyla gelmesi, Hz. Peygamberin inkâr veya tereddüt içinde olması sebebiyle değildir.
Mütekellim, sözünü muhatabın nefsinde yerleştirmek için de sözünü tekidli getirebilir. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Ayet, onların inkâr ve alaylarına karşılık bir cevaptır. Bunun içindir ki birçok yönden tekid edilmiştir. Şöyle ki, ibare devamlılık (istimrar) ifade eden isim cümlesi şeklinde gelmiş, tahkik anlamı içeren اِنَّ edatı ile başlamış, اِنَّ ‘nin ismi ile haberi arasına fasl zamiri نَحْنُ girmiş, tazim için müfred yerine cemi zamirleri getirilmiştir.
Allah Teâlâ bu ayet-i kerimeyle Kur’an’ı bizzat kendisinin indirdiğini ifade ederek ona dil uzatılmasının yolunu kapatmış, onu insan sözüne benzemeyen mucizevi bir kelam olarak indirmekle her türlü tahrif, ziyade ve noksanlıktan koruduğunu ve koruyacağını çeşitli tekid vasıtaları kullanarak beyan buyurmuştur. (Süleyman Gür, Kâzî Beyzâvî Tefsîrinde Belâgat İlmi ve Uygulanışı) Hicr 9. ayetten
[Gerçekten biz Kur'an’ı sana indirmekle indirdik] yani bunu gerektiren hikmete göre parça parça indirdik. Zamirin اِنَّ tahkik edatı ile birlikte tekrar edilmesi ( اِنَّا , نَحْنُ , نَزَّلْنَا ) indirmenin ona has olmasındandır. (Beyzâvî)