فَالْمُلْقِيَاتِ ذِكْراًۙ
İlk üç âyette üzerlerine yemin edilerek muhatapların dikkatleri çekilen şeyler bazı tefsircilere göre rüzgâr, fırtına, bulut gibi tabiat olaylarıdır (bk. Zâriyât 51/1-4). Diğer tefsircilere göre ise daha sonraki üç âyette olduğu gibi bunlarla da Cebrâil, melekler, vahiy ve kitap kastedilmiştir.
Melekler vahyi getirirken rüzgârlar gibi esmişler, yeryüzünde Allah’ın dinini yaymışlar, getirdikleri vahiy sayesinde inkârcılık ve cehalet yüzünden ölü hale gelen ruhlar dirilmiş, hak ile bâtıl birbirinden ayrılmış, insanların tövbe edip arınmaları sağlanmıştır (Zemahşerî, IV, 202; bilgi için bk. Râzî, XXX, 264-268; İbn Âşûr, XXIX, 419-423; Ateş, X, 264-266).
فَالْمُلْقِيَاتِ ذِكْراًۙ
Cümle, atıf harfi فَ ile önceki ayete matuftur. ذِكْراً , ism-i fail olan الْمُلْقِيَاتِ ‘nin mef’ûlun bihi olup fetha ile mansubdur.
İsm-i failin fiil gibi amel şartları şunlardır:
1. Harf-i tarifli (ال) olmalıdır. 2. Haber olmalıdır. 3. Sıfat olmalıdır. 4. Hal olmalıdır.
5. Kendisinden önce nefy (olumsuzluk) edatı bulunmalıdır. 6. Kendisinden önce istifham (soru) edatı bulunmalıdır.
Şartlardan birinin bulunması amel etmesi için yeterlidir. Bu amel şartlarından birini taşıyan ism-i fail kendisinden sonra fail ve mef’ûl alabilir. Bu fail veya mef’ûl bazen ism-i failin muzâfun ileyhi konumunda da gelebilir. İsm-i fail tercüme edilirken umumiyetle muzari manası verir. Nadiren mazi manası da olabilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
الْمُلْقِيَاتِ kelimesi; sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan if’al babının ism-i failidir.
İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
فَالْمُلْقِيَاتِ ذِكْراًۙ
Ayet, önceki ayetteki muksemun bihe فَ ile atfedilmiştir.
الْمُلْقِيَاتِ , ism-i fail vezninde gelerek bu özelliğin hudûs ve yenilenmesine işaret etmiştir.
ذِكْراًۙ kelimesi ism-i fail vezninde gelerek fiil gibi amel eden الْمُلْقِيَاتِ ‘nin mef’ûlüdür.
Tefsirciler bu beş ayetin tefsirinde, büyük görüş ayrılıklarına düşmüşlerdir. Bazıları bu ayetlerin hepsini rüzgarlar; bazıları da hepsini melekler diye yorumlamış, bazı alimler ise, bir kısmını melekler, bir kısmını da rüzgarlar diye yorumlayarak tafsilata girmişlerdir. İbn Cerîr ise, bu konuda bir şey dememiştir. Biz, İbn Kesîr'in kabul ettiği ve İbn Cüzeyy'in tercih ettiği görüşü benimsedik. İbn Cüzeyy şöyle diyor: وَالْمُرْسَلَاتِ ve فَالْعَاصِفَاتِ ‘de açık olan, bunların rüzgarlar manasına gelmesidir. Çünkü rüzgârın şiddetle esen diye nitelenmesi hakikattir. وَالنَّاشِرَاتِ ve فَالْمُلْقِيَاتِ kelimelerinde açık olan, bunların melekler olmasıdır. Çünkü bunlardan sonra zikredilen فَالْمُلْقِيَاتِ ذِكْراًۙ (öğüt telkin edenler) sözünden maksat meleklerdir. Hiç kimse bunların rüzgarlar olduğunu söylememiştir. Bunun içindir ki Yüce Allah, aynı cinsten olanları birbirine فَ harfi ile atfederek وَالْمُرْسَلَاتِ ve فَالْعَاصِفَاتِ buyurmuş, sonra bunların cinsinden olmayanları وَ ile atfederek وَالنَّاشِرَاتِ buyurmuştur. Sonra bu cinsten olanı da فَ ile atfetmiştir. Bu, güzel bir görüştür. (Safvetü’t Tefâsir)
Başında فَ harfi ile zikredilenlerle fiilleri arasında bir sıralama bulunduğuna, وَ ile zikredilende ise bir sıralama gerekli olmadığına dikkat çekilmektedir. Mesela “büküp devirme”, الْعَاصِفَاتِ kelimesinin başında فَ bulunduğu için “gönderilme” den sonra yapılan bir iştir. Fakat “yayma” işinin “büküp devirme” işinden sonra yapılmış olması gerekmez. Yayma işi, büküp devirme ile beraber de yapılabilir, ayrı da yapılabilir. Aynı sınıfın işi olabileceği gibi, ayrı bir sınıfın işi de olabilir. Fakat başlarında فَ bulunduğu için ayırmak yaymadan, öğüt bırakmak da hepsinden sonra yapılacak demek olur. (Elmalılı)
Bu ayetlerde yalnız sıfatlar zikredilmiş olduğu için, bu sıfatları taşıyanların kimler olduğunu belirlemeye kalkışmayarak ve bu açıklamalar birer misal gibi sayılarak, bu yalnız devirmek, yaymak, ayırmak, zikir telkin etmek denebilen fiilleri yapmak üzere iyilik yapmak için veya ard arda gönderilen kuvvetler diye anlamak en sağlıklı ve en kapsamlı mana olur ki bunun da “melekler” manasına geleceği açıktır. (Elmalılı)
Bu ilk beş ifadenin beşi ile de, rüzgarlar kastedilmiştir. Allah Teâlâ, tıpkı bir at yelesinin kıllarından olduğu gibi azap rüzgarlarını peşpeşe, ardarda göndermesine yemin etmiştir. (Fahreddin er-Râzî)