Nebe' Sûresi 23. Ayet

لَابِث۪ينَ ف۪يهَٓا اَحْقَاباًۚ  ...

Şüphesiz cehennem, bir gözetleme yeridir; azgınlar için, içinde çağlar boyu kalacakları bir dönüş yeridir.  (21 - 23. Ayetler Meali)
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 لَابِثِينَ kalacalardır ل ب ث
2 فِيهَا orada
3 أَحْقَابًا çağlar boyu ح ق ب
 
Sûrenin başından buraya kadar Yüce Allah’ın kudretini gösteren deliller sıralanarak yeniden dirilmenin gerçekleşeceği açıkça ortaya konduktan sonra inkârcıların âhiretteki durumları ele alınmıştır. Mülk sûresinin 8. âyetinde canlı bir varlık gibi tasvir edilerek neredeyse öfkesinden çatlayacak duruma geleceği bildirilen cehennem, burada da pusuda düşmanı gözetleyen bir savaşçı gibi tasvir edilmekte ve böylece günahkârlar âhirette kendilerini bekleyen büyük tehlike konusunda uyarılmaktadır. 23. âyetteki ahkāb kelimesi “belirsiz uzun süre” anlamına gelen hukubun çoğuludur. Bu kelimenin cehennem azabının süresiyle ilgili olması, İslâm âlimleri arasında önemli bir görüş ayrılığının ortaya çıkmasında etkili olmuştur. İlk dönemlerden itibaren aralarında Hz. Ömer, Hz. Ali ve Abdullah b. Abbas’ın da bulunduğu bazı sahâbiler, Abd. b. Humeyd ve Şa‘bi gibi bazı tâbiîn âlimleri, sonraki nesillerden İbn Teymiyye ve İbnü’l-Vezîr gibi sünnî âlimler ile İbnü’l-Arabî ve Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî gibi bir kısım mutasavvıflar, diğer bazı âyetler yanında (meselâ bk. En‘âm 6/128; Hûd 11/106-108), özellikle “Orada yıllar ve yıllar boyu kalırlar” meâlindeki konumuz olan 23. âyete, ayrıca Allah’ın rahmetinin her şeyi kuşattığını (A‘râf 7/156), rahmetinin azabına üstün geldiğini, azabını geçtiğini (Buhârî, “Tevhîd”, 15, 55; Müslim, “Tevbe”, 14-16) bildiren âyet ve hadislere dayanarak cehennemin ve / veya cehennem azabının, uzun asırlar ifade eden bir sürenin ardından sona ereceğini yahut içindekilerin azaptan etkilenmeyecek hale geleceklerini düşünmüşlerdir. Ehl-i sünnet âlimlerinin büyük çoğunluğu ise diğer bazı deliller yanında, Kur’an-ı Kerîm’in ilgili birçok yerinde sık sık ebedîlik anlamı içeren “hulûd” ve “ebed” kavramlarının kullanılmasına ve daha başka delillere dayanarak, inkârcılar ve müşrikler için cehennem azabının sonsuzluğunu savunmuşlardır (bu konuyla ilgili tartışmalar ve ileri sürülen deliller hakkında geniş bilgi için bk. Yusuf Şevki Yavuz, “Azap”, DİA, IV, 305-309; Bekir Topaloğlu, “Cehennem”, VII, 231-232). Kaynak : Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 537
 

لَابِث۪ينَ ف۪يهَٓا اَحْقَاباًۚ


لَابِث۪ينَ  kelimesi  لِلطَّاغ۪ينَ ‘den hal olup nasb alameti  ى ‘dir.  ف۪يهَٓا  car mecruru  لَابِث۪ينَ ‘ye  mütealliktir.  اَحْقَاباً  zaman zarfı  لَابِث۪ينَ ‘ye mütealliktir.

Hal, cümlede failin, mef’ûlun veya her ikisinin durumunu bildiren lafızlardır (kelime veya cümle). Hal, “nasıl?” sorusunun cevabıdır. Halin durumunu açıkladığı kelimeye “zül-hal” veya “sahibu’l-hal” denir. Umumiyetle hal nekre, sahibu’l hal marife olur. Hal mansubdur. Türkçeye “…rek, …rak, …dığı, halde  iken, olduğu halde” gibi ifadelerle tercüme edilir. Sahibu’l hal açık isim veya zamir olduğu gibi müstetir (gizli) zamir de olabilir. Hali sahibu’l hale bağlayan zamire rabıt zamiri denir. Bu zamir bariz (açık), müstetir (gizli) veya mahzuf (hazf edilmiş) olarak gelir.

Hal sahibu’l-hale ya  و (vav-ı haliye) ya zamirle veya her ikisi ile bağlanır. Hal üçe ayrılır: 1. Müfred olan hal (Müştak veya camid), 2. Cümle olan hal (İsim veya fiil), 3. Şibh-i cümle olan hal (Harf-i cerli veya zarflı isim). (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

لَابِث۪ينَ  kelimesi sülasi mücerredi  لبث  olan fiilin ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

لَابِث۪ينَ ف۪يهَٓا اَحْقَاباًۚ


Önceki ayetin devamı olan ayette  لَابِث۪ينَ  kelimesi  لِلطَّاغ۪ينَ ’den haldir. Hal, cümlede failin, mef'ûlun veya her ikisinin durumunu bildiren lafızlarla yapılan ıtnâb sanatıdır. 

Zaman zarfı  اَحْقَاباًۚ  ve car mecrur  ف۪يهَٓا ‘nın müteallakı olan  لَابِث۪ينَ  ism-i fail vezninde gelerek bu özelliğin istimrar ve istikrarına işaret etmiştir.

İsim cümlesindeki ism-i fail istimrar ifade eder. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

İsm-i fail sübuta, istikrara ve sıfatın mevsûfa olan bağlılığına delalet eder. (Halidî, Vakafat, s. 80) 

اَحْقَاباًۚ  kelimesi  حقَب ’un cemisidir. Uzun zaman ve dehr demektir. Kayıtsız ve nekre gelerek ebedilik ifade etmiştir. (Sâbûni)

Kelime;  لَابِث۪ينَ  ve  لَبِث۪ينَ  okunmuş olup  لَبِث۪  kelimesi  لَابِث۪ ‘den daha sağlamdır; çünkü  لَابِث۪  beklediği öngörülen kimsedir;  لَبِث۪  ise bir yere neredeyse oradan hiç ayrılmayacak şekilde çöküp kalan kimse gibi, ancak “şanı beklemek olan kimse” için kullanılır. (Keşşâf, )

Ayetteki  اَحْقَاباًۚ ’in anlamı şöyledir: Onlar orada sonu gelmeyen ahiret ahkabı (sonsuz devirleri) boyunca kalacaklardır. İfadenin delaleti dolayısıyla ayette "ahiret" lafzı hazf edilmiştir. Çünkü zaten anlatım ahiret ile ilgilidir. Sonsuza kadar, ardı ardınca günler gelecek, demektir. Eğer beş ya da on ahkab denilseydi, ya da buna benzer bir ifade kullanılmış olsaydı, o vakit belirli bir zamana delalet ederdi. اَحْقَاب ’ın söz konusu ediliş sebebi, (tekili olan) حقَوب ‘un onlar nazarında en uzun süreyi kapsamasıdır. Böylelikle onların anlayışlarının benimsediği ve bildikleri şekilde onlara hitap edilmiş olmaktadır. Burada bu ifade ebedilikten kinayedir. Yani onlar orada ebediyyen kalacaklardır. (Kurtubî)

اَحْقَاباًۚ  kelimesi  حقب 'un çoğuludur, o da Kamusta olduğu gibi seksen veya daha fazla yıl, dehr ve senedir. حقب 'un aslı, peşpeşe gelmek, birbirini takip etmektir.  اَحْقَاباًۚ 'ın manası, peşpeşe gelen zamanlar demektir. Bir zaman geçti mi, onu başka bir zaman takip eder ve bu sonsuza kadar gider. Çünkü  حقب , neredeyse sadece zamanların peşpeşe gelmesinin ifadesi için kullanılır. O, ebediyetten kinayedir. Yani, orada ebedî olarak kalırlar.

Râğıb der ki: ”Doğru olan, hıkbe'nin zamandan belirsiz bir süre oluşudur, seksen sene değildir."

Kamusta da şöyledir: ” حقبة  dehr'dendir ki, vakti olmayan bir süredir."

Kısacası  اَحْقَاباًۚ , sonluluğa delalet eder. Her ne kadar o, cemi kıllet (azlık çoğulu) ise de, cemi kesret (çokluk çoğulu) yerindedir ki o da,  حقب ‘dur. Veya İstiğrak (tüm fertlere şamil olan) lamıyla belirli kılınmış  اَحْقَاباًۚ  yerindedir. Her ne kadar onda, cehennemden çıkacaklarına işaret varsa da, onun o işareti mefhum kabilindendir ki, kâfirlerin ebedi kalacaklarına delalet eden açık ifade ile çelişmez. Allah Teâlâ'nın: [”Cehennem ateşinden çıkmak isterler, fakat onlar oradan çıkacak değillerdir. Onlar için devamlı bir azap vardır."] (Maide: 37) sözünde olduğu gibi. (Rûhu’l Beyân, Âşûr)