Nebe' Sûresi 24. Ayet

لَا يَذُوقُونَ ف۪يهَا بَرْداً وَلَا شَرَاباًۙ  ...

Orada ne bir serinlik ve ne de içecek bir şey tadacaklar!
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 لَا
2 يَذُوقُونَ tadmazlar ذ و ق
3 فِيهَا orada
4 بَرْدًا bir serinlik ب ر د
5 وَلَا ve ne de
6 شَرَابًا içilecek bir şey ش ر ب
 
Sûrenin başından buraya kadar Yüce Allah’ın kudretini gösteren deliller sıralanarak yeniden dirilmenin gerçekleşeceği açıkça ortaya konduktan sonra inkârcıların âhiretteki durumları ele alınmıştır. Mülk sûresinin 8. âyetinde canlı bir varlık gibi tasvir edilerek neredeyse öfkesinden çatlayacak duruma geleceği bildirilen cehennem, burada da pusuda düşmanı gözetleyen bir savaşçı gibi tasvir edilmekte ve böylece günahkârlar âhirette kendilerini bekleyen büyük tehlike konusunda uyarılmaktadır. 23. âyetteki ahkāb kelimesi “belirsiz uzun süre” anlamına gelen hukubun çoğuludur. Bu kelimenin cehennem azabının süresiyle ilgili olması, İslâm âlimleri arasında önemli bir görüş ayrılığının ortaya çıkmasında etkili olmuştur. İlk dönemlerden itibaren aralarında Hz. Ömer, Hz. Ali ve Abdullah b. Abbas’ın da bulunduğu bazı sahâbiler, Abd. b. Humeyd ve Şa‘bi gibi bazı tâbiîn âlimleri, sonraki nesillerden İbn Teymiyye ve İbnü’l-Vezîr gibi sünnî âlimler ile İbnü’l-Arabî ve Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî gibi bir kısım mutasavvıflar, diğer bazı âyetler yanında (meselâ bk. En‘âm 6/128; Hûd 11/106-108), özellikle “Orada yıllar ve yıllar boyu kalırlar” meâlindeki konumuz olan 23. âyete, ayrıca Allah’ın rahmetinin her şeyi kuşattığını (A‘râf 7/156), rahmetinin azabına üstün geldiğini, azabını geçtiğini (Buhârî, “Tevhîd”, 15, 55; Müslim, “Tevbe”, 14-16) bildiren âyet ve hadislere dayanarak cehennemin ve / veya cehennem azabının, uzun asırlar ifade eden bir sürenin ardından sona ereceğini yahut içindekilerin azaptan etkilenmeyecek hale geleceklerini düşünmüşlerdir. Ehl-i sünnet âlimlerinin büyük çoğunluğu ise diğer bazı deliller yanında, Kur’an-ı Kerîm’in ilgili birçok yerinde sık sık ebedîlik anlamı içeren “hulûd” ve “ebed” kavramlarının kullanılmasına ve daha başka delillere dayanarak, inkârcılar ve müşrikler için cehennem azabının sonsuzluğunu savunmuşlardır (bu konuyla ilgili tartışmalar ve ileri sürülen deliller hakkında geniş bilgi için bk. Yusuf Şevki Yavuz, “Azap”, DİA, IV, 305-309; Bekir Topaloğlu, “Cehennem”, VII, 231-232). Kaynak : Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 537
 

لَا يَذُوقُونَ ف۪يهَا بَرْداً وَلَا شَرَاباًۙ


Cümle önceki ayetteki  لَابِث۪ينَ ‘deki zamirin hali olarak mahallen mansubdur.

Hal, cümlede failin, mef’ûlun veya her ikisinin durumunu bildiren lafızlardır (kelime veya cümle). Hal, “nasıl?” sorusunun cevabıdır. Halin durumunu açıkladığı kelimeye “zül-hal” veya “sahibu’l-hal” denir. Umumiyetle hal nekre, sahibu’l hal marife olur. Hal mansubdur. Türkçeye “…rek, …rak, …dığı, halde  iken, olduğu halde” gibi ifadelerle tercüme edilir. Sahibu’l hal açık isim veya zamir olduğu gibi müstetir (gizli) zamir de olabilir. Hali sahibu’l hale bağlayan zamire rabıt zamiri denir. Bu zamir bariz (açık), müstetir (gizli) veya mahzuf (hazf edilmiş) olarak gelir.

Hal sahibu’l-hale ya  و (vav-ı haliye) ya zamirle veya her ikisi ile bağlanır. Hal üçe ayrılır: 1. Müfred olan hal (Müştak veya camid), 2. Cümle olan hal (İsim veya fiil), 3. Şibh-i cümle olan hal (Harf-i cerli veya zarflı isim). (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

Fiil cümlesidir.  لَا  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. 

يَذُوقُونَ   fiili  نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur.  ف۪يهَا  car mecruru  يَذُوقُونَ  fiiline mütealliktir.  بَرْداً  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.  

وَ  atıf harfidir. لَا  zaid harftir. لَا  nefy harfinin tekrarı olumsuzluğu tekid içindir.  شَرَاباً  kelimesi  بَرْداً ‘e mütealliktir.

 

لَا يَذُوقُونَ ف۪يهَا بَرْداً وَلَا شَرَاباًۙ

 

Ayet, önceki ayetteki  لَابِث۪ينَ ‘deki zamirden hal cümlesi olarak fasılla gelmiştir. Fasıl sebebi kemâl-i ittisâldir. Hal cümleleri anlamı zenginleştiren ıtnâb sanatıdır.

Menfi muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Muzari fiil teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade etmiştir. Ayrıca muzari fiilde muhatabın muhayyilesini (hayal gücünü) harekete geçirerek dikkatini artıran tecessüm özelliği vardır.

Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. Car mecrur  ف۪يهَا , ihtimam için mef’ûl olan  بَرْداً ‘e takdim edilmiştir. 

Olumsuzluğu tekid için  لَا ‘nın dahil olduğu  لَا شَرَاباًۙ  birinci mef’ûlبَرْداً ’e atfedilmiştir. Cihet-i camiâ, tezâyüftür.

شَرَاباًۙ  ve  بَرْداً  kelimelerinin nekre gelişi, nev, taklil ve tazim ifade eder.  

Orada serinlik de, içilecek bir şey de tatmazlar yani hissetmezler. Yoksa zevkin aslı, tadın varlığıdır. Serinlikten murad, onları rahatlatan ve ateşin hararetini onlardan gideren şeydir. Yoksa onlar, cehennemde zemherinin soğuğunu tadarlar.  بَرْداً , istifade edecekleri ve kendine meyledecekleri serinlik demektir.  بَرْداً  kelimesinin belirsiz gelişi, türünü bildirmek içindir. Katâde der ki: ”Arapların, yurdunda sıcak çok olduğu için, rahatlıktan kinaye olarak berd, برد (serinlik) denilmiştir. Öyle ki, insanın hararet anında serinlikten duyduğu lezzete itibar ederek “Allah geçimini tebrid etsin”, yani “güzel kılsın” derler. شَرَاباًۙ kelimesinden murad, susuzluklarını gideren şeydir. (Rûhu-l Beyân, Âşûr) 

بَرْداً (Soğuk)tan murad edilen şey hakkında üç görüş vardır:

Birincisi: O şarabın soğukluğudur, bunu da Ebû Salih, İbn Abbâs'tan: Orada ne şarabın soğukluğunu ne de şarabı tadarlar, demiştir.

İkincisi: O güzel koku ve rahatlıktır, bunu da Hasen ile Atâ’, demişlerdir.

Üçüncüsü: O uykudur, bunu da Mücâhid, Süddi, Ebû Ubeyde ve İbn Kuteybe, demişlerdir. (Zâdu’l-Mesîr, Âşûr)