Nebe' Sûresi 28. Ayet

وَكَذَّبُوا بِاٰيَاتِنَا كِذَّاباًۜ  ...

Âyetlerimizi de alabildiğine yalanlamışlardı.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَكَذَّبُوا ve yalanlamışlardı ك ذ ب
2 بِايَاتِنَا ayetlerimizi ا ي ي
3 كِذَّابًا tekzib ile ك ذ ب
 
Sûrenin başından buraya kadar Yüce Allah’ın kudretini gösteren deliller sıralanarak yeniden dirilmenin gerçekleşeceği açıkça ortaya konduktan sonra inkârcıların âhiretteki durumları ele alınmıştır. Mülk sûresinin 8. âyetinde canlı bir varlık gibi tasvir edilerek neredeyse öfkesinden çatlayacak duruma geleceği bildirilen cehennem, burada da pusuda düşmanı gözetleyen bir savaşçı gibi tasvir edilmekte ve böylece günahkârlar âhirette kendilerini bekleyen büyük tehlike konusunda uyarılmaktadır. 23. âyetteki ahkāb kelimesi “belirsiz uzun süre” anlamına gelen hukubun çoğuludur. Bu kelimenin cehennem azabının süresiyle ilgili olması, İslâm âlimleri arasında önemli bir görüş ayrılığının ortaya çıkmasında etkili olmuştur. İlk dönemlerden itibaren aralarında Hz. Ömer, Hz. Ali ve Abdullah b. Abbas’ın da bulunduğu bazı sahâbiler, Abd. b. Humeyd ve Şa‘bi gibi bazı tâbiîn âlimleri, sonraki nesillerden İbn Teymiyye ve İbnü’l-Vezîr gibi sünnî âlimler ile İbnü’l-Arabî ve Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî gibi bir kısım mutasavvıflar, diğer bazı âyetler yanında (meselâ bk. En‘âm 6/128; Hûd 11/106-108), özellikle “Orada yıllar ve yıllar boyu kalırlar” meâlindeki konumuz olan 23. âyete, ayrıca Allah’ın rahmetinin her şeyi kuşattığını (A‘râf 7/156), rahmetinin azabına üstün geldiğini, azabını geçtiğini (Buhârî, “Tevhîd”, 15, 55; Müslim, “Tevbe”, 14-16) bildiren âyet ve hadislere dayanarak cehennemin ve / veya cehennem azabının, uzun asırlar ifade eden bir sürenin ardından sona ereceğini yahut içindekilerin azaptan etkilenmeyecek hale geleceklerini düşünmüşlerdir. Ehl-i sünnet âlimlerinin büyük çoğunluğu ise diğer bazı deliller yanında, Kur’an-ı Kerîm’in ilgili birçok yerinde sık sık ebedîlik anlamı içeren “hulûd” ve “ebed” kavramlarının kullanılmasına ve daha başka delillere dayanarak, inkârcılar ve müşrikler için cehennem azabının sonsuzluğunu savunmuşlardır (bu konuyla ilgili tartışmalar ve ileri sürülen deliller hakkında geniş bilgi için bk. Yusuf Şevki Yavuz, “Azap”, DİA, IV, 305-309; Bekir Topaloğlu, “Cehennem”, VII, 231-232). Kaynak : Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 537
 

وَكَذَّبُوا بِاٰيَاتِنَا كِذَّاباًۜ


Cümle, atıf harfi  وَ ’la önceki ayette  كَانُوا  cümlesine matuftur. Fiil cümlesidir.  كَذَّبُوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.  بِاٰيَاتِ  car mecruru  كَذَّبُوا  fiiline mütealliktir. Aynı zamanda muzâftır. Mütekellim zamiri  نَا  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.  كِذَّاباً  mef’ûlu mutlak olup fetha ile mansubdur.

Mef’ûlu mutlak: Fiil ile aynı kökten gelen masdardır. Mef’ûlu mutlak harf-i cer almaz. Harf-i cer alırsa hal olur. Mef’ûlu mutlak cümle olmaz. Mef’ûlu mutlak üçe ayrılır:

1. Tekid (Kuvvetlendirmek) İçin: Fiilin manasını kuvvetlendirir. Masdar olur. Daima müfreddir. Fiilinden sonra gelir. Türkçeye “muhakkak, şüphesiz, gerçekten, çok, iyice, öyle ki” diye tercüme edilir.

2. Nev’ini (Çeşidini) Belirtmek İçin: Fiilin nasıl meydana geldiğini ve nev’ini bildirir. Nev’ini bildiren mef’ûlu mutlak umumiyetle sıfat veya izafet terkibi halinde gelir. Tesniye ve cemi de olabilir. Fiilinin önüne geçebilir. Türkçeye “gibi, şeklinde, aynen, tıpkı, tam” diye tercüme edilir.

3. Adedini (Sayısını) Belirtmek İçin: Failin yaptığı işin sayısını belirtir. Adedini belirten mef’ûlu mutlak  فَعْلَةً  vezninden gelen bina-ı (masdar-ı) merreden yapılır.

مَرَّةً  kelimesi de mef’ûlu mutlak olur. Fiilinin önüne geçebilir. Türkçeye ‘kere, defa’ diye tercüme edilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi

كَذَّبُوا  fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Tef’il babındandır. Sülâsîsi  كذب ’dir.

Bu bab fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.

 

وَكَذَّبُوا بِاٰيَاتِنَا كِذَّاباًۜ


Ayet atıf harfi  وَ ‘la önceki ayetteki  كَانَ ‘nin haberi olan  لَا يَرْجُونَ حِسَاباًۙ  cümlesine atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Cümleler arasında manen ve lafzen mutabakat mevcuttur. Menfi sıygadan, müspet sıygaya iltifat sanatı vardır.

Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber talebî kelamdır.  كَانَ ‘nin haberinin cümle olarak gelmesi, hükmü takviye etmiştir.

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Halidî, Vakafât, S.107)

كِذَّاباًۜ , fiilini tekid ifade eden mef’ûlü mutlaktır. 

كَذَّبُوا - كِذَّاباًۜ  kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

Sülasisi  كذب  olan  كَذَّبُوا  fiili, تفعيل  babındadır. Bu bab fiile çokluk (fiilin, failin veya mef’ûlun çokluğu) anlamında mübalağa katar. 

Veciz ifade kastına matuf  بِاٰيَاتِنَا  izafetinde ayetler, ayetleri yüceltmek ve onların fiilinin ne kadar çirkin olduğunu ifade etmek için Allah'a ait zamire izafe edilmiştir. 

Ayetlerimizi yalanlamakla yalanladılar.  كِذَّاباًۜ ,  tekziben demektir.  فعال  vezni, تفعيل  manasında düzgün konuşan kimselerin kelamında görülür ve yaygındır. Şeddesiz olarak ( كِذاباًۜ ) de okunmuştur ki, kizb (yalan) manasınadır. (Beyzâvî)

بِاٰيَاتِنَا كِذَّاباًۜ ; Peygamberlerin ihsanlarıyla bu olayı dile getiren ayetlerimizi aşırı bir şekilde

pervasızca yalanlamışlardı. Onun için küfür ve çeşit çeşit günahlar üzerinde ısrarlı idiler. Bu durumda uygun karşılık olarak korkunç cezalarla cezalandırıldılar. (Rûhu’l Beyân,  Âşûr)