Nâziât Sûresi 19. Ayet

وَاَهْدِيَكَ اِلٰى رَبِّكَ فَتَخْشٰىۚ  ...

Seni Rabbine ileteyim de O’na karşı derinden saygı duyup korkasın!”
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَأَهْدِيَكَ ve seni ileteyim ه د ي
2 إِلَىٰ
3 رَبِّكَ Rabbine ر ب ب
4 فَتَخْشَىٰ O’ndan korkasın خ ش ي
 

İnsanları âhiret hayatı konusunda uyarmak için gönderilen peygamberi yalanlayanların sonunun ne derece kötü olacağı bildirilerek bundan ibret alınması istenmiş; dolaylı olarak Hz. Peygamber teselli edilmiştir (kutsal vadi Tuvâ ve burada Allah’ın Mûsâ’ya seslenişi hakkında bilgi için bk. Kur’an Yolu, Tâhâ 20/11-12; Kasas 28/29-30). Hz. Mûsâ’nın Firavun’a gösterdiği en büyük mûcizeden maksat yılana dönüşen asasıdır. Müfessirler bu mûcizenin, Mûsâ’nın ışık saçan eli, denizin yarılması veya Mûsâ’ya verilen dokuz mûcizenin tamamı olabileceğini de söylemişlerdir (Şevkânî, V, 435; dokuz mûcize hakkında bk. A‘râf 7/107-108, 133-136; İsrâ 17/101). Buna rağmen Firavun inkâr ve isyandan vazgeçmediği gibi sihirbazları ve adamlarını toplayıp onlara “Ben sizin en yüce rabbinizim!” diyerek kendi tanrılığını ilân etmiştir (krş. Kasas 28/38). 

Firavun’un, “Ben sizin en yüce rabbinizim” şeklindeki iddiası, insandaki makam ve mevki tutkusunun, benlik iddiasının nerelere kadar varabileceğini gösteren ibretlik bir sözdür. Gazzâlî, insanın bu tutku ve iddiasının sebeplerini ve mahiyetini benzersiz bir vukuf ve başarıyla işlerken özetle şöyle der: Firavun’a, “Ben sizin en büyük tanrınızım” dedirten motif aslında her insanın içinde saklıdır; fakat kimi bunu dışarı vurur, kimi de bazı sebeplerle içinde tutar veya bastırır. Firavun tipiyle uyuşan insanlardaki bu küstah iddia, her insanda bulunan yetkinlik, yükselme ve özgürleşme arzusu ve arayışının saptırılmış şeklidir. Oysa gerçek yetkinliğe, yükselme ve özgürleşmeye ancak ve ancak Allah’a yönelmek, O’nu tanımak (mârifet), buyruğuna ve rızâsına göre yaşamak, ilâhî ahlâk ile bezenmekle ulaşılabilir. Bunun dışındaki bütün benlik ve yetkinlik iddiaları tam tersine gerçekte bir sefalettir, düşüştür (İhyâ, III, 281-284). Mûsâ’nın davetine inkâr ve isyanla cevap veren Firavun’un durumu da bundan başka bir şey değildir. Bu yüzden insanları zulüm ile ezen Firavun’un yaptıkları karşılıksız kalmamış, hem dünyada hem de âhirette yüce Allah’ın azabına müstahak olduğu bildirilmiştir. Nitekim dünyada başkalarına da ibret olacak şekilde adamlarıyla birlikte denizde boğulmuştur (bk. Tâhâ 20/78).

“Allah da ona ibretlik dünya ve âhiret cezası verdi” diye çevirdiğimiz 25. âyete, “Allah da onu hem sonraki sözünden hem de önceki sözünden dolayı cezalandırdı” şeklinde de mâna verilmiştir (Kurtubî, XIX, 202). Önceki sözünden maksat “Sizin için benden başka tanrı tanımıyorum” anlamındaki sözüdür (bk. Kasas 28/38); sonraki sözü ise “Ben sizin en yüce rabbinizim!” mânasına gelen sözüdür. 

 


Kaynak :  Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 547-548
 

وَاَهْدِيَكَ اِلٰى رَبِّكَ فَتَخْشٰىۚ


Ayet atıf harfi  وَ ‘la önceki ayetteki  تَزَكّٰىۙ ‘ya matuftur. Atıf harflerinden biri kullanılarak iki kelimeyi veya iki cümleyi birbirine bağlamaya atf-ı nesak denir. Atıf harfinden önce gelene matufun aleyh, sonra gelene matuf denir. Matuf ve matufun aleyh arasında irab bakımından, siga bakımından, cümlelerin haberî veya inşaî olması bakımından uyum olur. Mana bakımından aralarında uygunluk varsa fiil isme atfedilebilir. Müstetir zamir atıf olmaz. Matufun irabı her zaman için matufun aleyhe uyar.

Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

Fiil cümlesidir. اَهْدِيَكَ  fetha ile mansub muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  أنا ’dir. Muttasıl zamir  كَ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. 

اِلٰى رَبِّكَ  car mecruru  اَهْدِيَكَ  fiiline mütealliktir. Muttasıl zamir  كَ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. Muzaf mahzuftur. Takdiri, إلى معرفة ربّك  (Rabbinin mağfiretine) şeklindedir.  

فَ  ta’liliyyedir. تَخْشٰى  elif üzere mukadder damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  أنت ‘dir.

 

وَاَهْدِيَكَ اِلٰى رَبِّكَ فَتَخْشٰىۚ


Ayet atıf harfi  وَ  ile öncesine atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Allah Teâlâ’nın Hz. Musa’nın söylemesini istediği sözün devamıdır. Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

رَبِّهِمْۚ  izafetinde Rabb isminin Firavun’a ait zamire muzâf olmasında, Rabbinin onun üzerindeki ihsan ve faziletleri konusundaki rububiyetini hatırlatmak ve ünsiyet temin etme isteği vardır.

فَتَخْشٰىۚ  cümlesinde  فَ , ta’liliyyedir. Ta’lil cümleleri, ıtnâb sanatı babındandır.

Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Ayetteki muzari fiiller, teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade etmiştir. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

[Sana Rabbine, Allah’ı bilmeye giden yolu göstereyim ve seni O Allah hakkında uyarayım da O’nu tanıyasın ve böylece saygılı olasın.] Çünkü saygılı olma ancak tanımakla olur. Nitekim [Kulları içinde, Allah’a karşı ancak bilginler -yani O’nu bilenler- saygılı olur.] (Fâtır 35/28) buyurmuştur. Hz. Musa’nın haşyeti zikretmesi onun işin esası olması sebebiyledir. Kim Allah’a karşı saygılı olursa ondan her hayır beklenir. Kim de (aldırmaz, ilâhi azaptan) emin olursa her kötülüğe cüret eder. (Keşşâf)

فَتَخْشٰىۚ  ibaresinde tefri sanatı vardır. وَاَهْدِيَكَ  den sonra gelmesi, Allah korkusunun ancak bilgiyle sağlanabileceğinin göstergesidir. (Âşûr)

Burada korkmak (haşyet), hidayetin gayesi kılınmış, çünkü bu işin temel dayanağı korkmaktır. Zira Allah'tan korkan kimse, her hayrı işler; kendini emniyette bilen kimse ise, her şerre cüret eder. (Ebüssuûd)

Hz. Musa'ya, arz anlamında olan istifham şeklinde Firavun'a hitap etmesi emredilmiştir ki, nezaket ve idare ile, onu azgınlığından vazgeçirebilsin. Bu kelam, ["Sonra ikiniz, ona yumuşak söyleyin, umulur ki, öğüt alır veya korkar."] ayetinin bir nevi açıklamasıdır. (Ebüssuûd)