وَاِذْ يَمْكُرُ بِكَ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا لِيُثْبِتُوكَ اَوْ يَقْتُلُوكَ اَوْ يُخْرِجُوكَۜ وَيَمْكُرُونَ وَيَمْكُرُ اللّٰهُۜ وَاللّٰهُ خَيْرُ الْمَاكِر۪ينَ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | وَإِذْ | ve hani |
|
2 | يَمْكُرُ | tuzak kuruyorlardı |
|
3 | بِكَ | sana |
|
4 | الَّذِينَ | kimseler |
|
5 | كَفَرُوا | inkar edenler |
|
6 | لِيُثْبِتُوكَ | seni tutup bağlamaları için |
|
7 | أَوْ | veya |
|
8 | يَقْتُلُوكَ | öldürmeleri için |
|
9 | أَوْ | ya da |
|
10 | يُخْرِجُوكَ | sürmeleri için |
|
11 | وَيَمْكُرُونَ | onlar tuzak kurarlarken |
|
12 | وَيَمْكُرُ | tuzak kuruyordu |
|
13 | اللَّهُ | Allah da |
|
14 | وَاللَّهُ | Allah |
|
15 | خَيْرُ | en iyisidir |
|
16 | الْمَاكِرِينَ | tuzak kuranların |
|
Medine’ye hicret izni verilince birçok müslümanın oraya göç ederek yeni bir yurt edinmeleri, kendi kabilelerinden olmayan kimselerle birleşip bütünleşmeleri, Hz. Peygamber’in de Medine’ye giderek müslümanların başına geçmesi ve Medine’de güçlenerek kendilerine zulmeden Mekkeliler’e karşı savaşması ihtimali müşrikleri korkuttu. Probleme bir çare bulmak üzere Dârünnedve denilen meclislerinde toplandılar. İleri sürülen şu teklifleri sırasıyla müzakere ettiler: 1. Daha önce gelip geçmiş ve içinde yaşadığı topluluğa ters düşmüş şairlerden Züheyr ve Nâbiga’ya yapıldığı gibi bunu da hapsedelim, bağlayalım, yiyecek içecek vermeyelim, ölüp gitsin. 2. Sürgüne gönderelim, bizden uzaklara gitsin, gittiği yerde ne yaparsa yapsın, bizi ilgilendirmez. 3. Her kabileden bir genç seçelim, birlikte gidip onu öldürsünler. Katiller bu kadar çok ve çeşitli kabilelere mensup olunca onun kabilesi bunların hepsine karşı intikam savaşı açamaz, diyete razı olur, onu da öderiz. Bu sonuncu teklif Ebû Cehil’den gelmişti. Tarihçilerin kaydettiğine göre Necidli bir ihtiyar kılığına girerek müzakereye katılan şeytan, birinci teklifi, “Gelip kurtarırlar”, ikinci teklifi “Gittiği yerde insanları, çekici kişiliği ile etkiler, taraftarlarını çoğaltır, sonra gelip sizi mağlûp eder ve dilediğini yapar” diyerek tenkit ve reddetti. Ebû Cehil’in teklifini ise beğendi ve kabul edilerek uygulanmasını telkin etti. Şeytanca olduğu için şeytana nisbet edildiği anlaşılan bu teklif oy birliği ile benimsendi. Ancak durum Resûlullah’a bildirildiği için o da tedbir aldı, yatağına Hz. Ali’yi yatırdı, kendisi de kuşatma altındaki evinden, Allah’ın yardımı ile kimseye görünmeden çıktı, Hz. Ebû Bekir ile birlikte Medine’ye hicret etti (İbn Hişâm, Sîre, II, 123-128). Müşrikler Hz. Peygamber’i tesirsiz hale getirmek için tuzak kurdular, o da Allah’ın izin ve irşadı ile onların tuzaklarını bozdu.
Kaynak : Kur’an Yolu Tefsiri
Cilt: 2 Sayfa: 686
وَاِذْ يَمْكُرُ بِكَ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا لِيُثْبِتُوكَ اَوْ يَقْتُلُوكَ اَوْ يُخْرِجُوكَۜ
وَ istînâfiyyedir. اِذْ zaman zarfı, mahzuf olan اذكر fiiline müteallıktır. يَمْكُرُ ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
(إِذْ) : Yalnız cümleye muzâf olan zaman zarfıdır.
a. (إِذْ) mef’ûlun fih, mef’ûlun bih, mef’ûlun leh olur.
b. (إِذْ)’den sonra muzâri fiil veya isim cümlesi gelirse gelecek zaman ifade eder.
c. (بَيْنَا) ve (بَيْنَمَا)’dan sonra gelirse mufâcee (sürpriz) harfi olur. Bu durumda zarf (zaman bildiren isim) değil harf olur.
d. Sükûn üzere mebnidir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
يَمْكُرُ merfû muzari fiildir. بِكَ car mecruru يَمْكُرُ fiiline müteallıktır.
Cemi müzekker has ism-i mevsûl الَّذ۪ينَ fail olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası كَفَرُوا’dur. Îrabtan mahalli yoktur.
كَفَرُوا damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
لِ harfi, يُثْبِتُوكَ fiilini gizli اَنْ ’le nasb ederek manasını sebep bildiren masdara çeviren cer harfidir.
اَنْ harfi 6 yerde gizli olarak gelebilir: 1) Harf-i cer olan (حَتّٰٓى)’dan sonra, 2) Atıf olan اَوْ’den sonra, 3) Lam-ı cuhûddan sonra, 4) Lam-ı ta’lilden (sebep bildiren لِ) sonra, 5) Vav-ı maiyye (وَ)’ den sonra, 6) Sebep fe (فَ)’sinden sonra. Burada harf-i cerden sonra geldiği için gizlenmiştir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اَنْ ve masdar-ı müevvel, لِ harf-i ceriyle birlikte يَمْكُرُ fiiline müteallıktır.
يُثْبِتُوكَ fiili, نَ ‘un hazfıyla mansub muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
Muttasıl zamir كَ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur.
اَوْ atıf harfi tahyir/tercih ifade eder. يَقْتُلُوكَ fiili نَ ’un hazfıyla mansub muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
Muttasıl zamir كَ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur.
Atıf harflerinden biri kullanılarak iki kelimeyi veya iki cümleyi birbirine bağlamaya atf-ı nesak denir. Atıf harfinden önce gelene matufun aleyh, sonra gelene matuf denir. Matuf ve matufun aleyh arasında îrab bakımından, sıyga bakımından, cümlelerin haberî veya inşaî olması bakımından uyum olur. Mana bakımından aralarında uygunluk varsa fiil isme atfedilebilir. Müstetir zamir atıf olmaz.
Matufun îrabı her zaman için matufun aleyhe uyar.
اَوْ : Türkçede “veya, yahut, ya da yoksa” kelimeleriyle karşılayabileceğimiz bu edat iki unsur arasında (matuf-matufun aleyh) tahyir yani tercih (iki şeyden birini seçme) söz konusu olması durumlarında kullanılır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اَوْ atıf harfi tahyir/tercih ifade eder. يُخْرِجُوكَ fiili نَ ’un hazfıyla mansub muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
Muttasıl zamir كَ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur.
وَيَمْكُرُونَ وَيَمْكُرُ اللّٰهُۜ
Fiil cümlesidir. وَ atıf harfidir. يَمْكُرُونَ fiili, نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
وَ atıf harfidir. يَمْكُرُ merfû muzari fiildir. اللّٰهُ lafza-i celâli, fail olup lafzen merfûdur.
وَاللّٰهُ خَيْرُ الْمَاكِر۪ينَ
İsim cümlesidir. وَ istînâfiyyedir. اللّٰهُ lafza-i celâli, mübteda olup lafzen merfûdur. خَيْرُ haberdir.
الْمَاكِر۪ينَ۟ muzâfun ileyh olup cer alameti ی ‘dir. Çünkü cemi müzekker salimler harfle îrablanırlar.
الْمَاكِر۪ينَ kelimesi, sülâsî mücerred olan مكر fiilinin ism-i failidir.
İsm-i fail, eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
خَيْرُ kelimesi ism-i tafdil kalıbındandır. Çok kullanıldığı için başındaki hemze hafifletilmiştir.
İsm-i tafdil; bir vasfın bir hususun bir varlıkta diğer bir varlıktan daha fazla olduğunu ifade eder. İsm-i tafdil اَفْضَلُ veznindendir. İsm-i tafdilin sıfat-ı müşebbeheden farkı; renk, şekil, uzuv noksanlığı ifade etmemesidir. Müennesi فُعْلَى veznindedir.
İsm-i tafdilden önce gelen isme mufaddal, sonra gelen isme mufaddalun aleyh denir. Mufaddal ve mufaddalun aleyhi bazen açıkça cümlede göremeyebiliriz. Bu durumda mufaddal ve mufaddalun aleyh cümlenin gelişinden anlaşılır.
خَيْرٌ ve شَرٌّ kelimeleri Kur’an-ı Kerim’de umumiyetle ism-i tafdil manasında gelmiştir. Bunların asılları اَخْيَرُ ve اَشْرَرُ veznindedir. Çok kullanıldıklarından dolayı Arap dilbilgisinde bu şekilde gelmektedir. İsm-i tafdilin geliş şekilleri:
1. ال ’sız مِنْ ’li gelir. مِنْ hazfedilebilir. Karşılaştırma içindir. ‘Daha’ manası verir. Müfred müzekker olmalıdır.
2. ال ’lı gelir. “En” manası verir. Kıyaslama (üstünlük) ifade eder. Mutabakat
olmalıdır (yani bir önceki kelimeye uymalıdır).
3. Marifeye muzâf olur. “En” manası verir. Kıyaslama (üstünlük) ifade eder. Mutabakat olabilir (yani bir önceki kelimeye uymalıdır) veya müfred müzekker olabilir.
4. Nekreye muzâf olur. “En” manası verir. Kıyaslama (üstünlük) ifade eder. Müfred müzekker olmalıdır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
وَاِذْ يَمْكُرُ بِكَ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا لِيُثْبِتُوكَ اَوْ يَقْتُلُوكَ اَوْ يُخْرِجُوكَۜ
وَ istînâfiyyedir. Zaman zarfı اِذْ, takdiri اذكر olan mahzuf fiile müteallıktır. Muzâfun ileyh olan يَمْكُرُ بِكَ cümlesi, müspet muzari fiil sıygasında faide-i habear ibtidaî kelamdır. يَمْكُرُ fiilinin faili konumundaki has ism-i mevsûl الَّذ۪ينَ’nin sılası olan كَفَرُوا, müspet mazi fiil sıygasında gelerak sebat, temekkün ve istikrar ifade etmiştir.
لِيُثْبِتُوكَ cümlesine dahil olan لِ, sebep bildiren ve masdar yapan harf-i cerdir. Gizli أنْ’le masdar yaptığı cümle, mecrur mahalde olan يَمْكُرُ fiiline müteallıktır. Masdar-ı müevvel cümlesi, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Aynı üsluptaki يَقْتُلُوكَ ve يُخْرِجُوكَ cümleleri masdar teviliyle لِيُثْبِتُوكَ ’ye tezâyüf sebebiyle atfedilmiştir.
لِيُثْبِتُوكَ kelimesine, İbni Abbas (r.a.) “seni tutup bağlamaları için” manasını vermiştir. Bağlanan herkes tutulmuş ve sabit kılınmış olur. Çünkü böyle bir insan hareket etmeye muktedir olamaz. Bu ifadeye, “seni hapsetmek, seni alıkoymak ve seni bir evde tutmak için” manaları da verilmiştir. Böylece manası açıkça anlaşıldığından, ayette nerede hapsedilmek istendiği hazfedilmiştir. (Fahreddin er-Râzî)
Bu cümle, [Hatırlayın o zamanı ki siz sayıca azdınız, yeryüzünde zayıf olarak tanınıyordunuz. (Enfal Suresi, 26)] mealindeki cümleye atıftır.
Bu hitap Peygamberimiz için ise de burada bütün Müslümanlara ihsan edilmiş bir nimet hatırlatılmaktadır. (Ebüssuûd)
Çoğunlukla olduğu gibi إذْ ismiyle birlikte mazi yerine muzari fiil gelerek hile içinde debelenenlerin halini zihinlerde canlandırmak istenmiştir. (Âşûr)
وَيَمْكُرُونَ وَيَمْكُرُ اللّٰهُۜ وَاللّٰهُ خَيْرُ الْمَاكِر۪ينَ
وَ ’la gelen cümle, muzâfun ileyh olan يَمْكُرُ بِكَ cümlesine matuftur. Âşûr; Bu harfin itiraziyye veya hal manasında olduğu görüşündedir. Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Aynı üsluptaki وَيَمْكُرُ اللّٰهُ cümlesi, makabline matuftur.
وَاللّٰهُ خَيْرُ الْمَاكِر۪ينَ۟, isim cümlesi formunda faide-i haber ibtidaî kelamdır. Müsnedün ileyhin Allah ismiyle marife olması kalplere korku salmak içindir.
Müsnedin, îcaz yollarından biri olan izafetle gelmesi sebebiyle az sözle çok anlam ifade edilmiştir.
الْمَاكِر۪ينَ - يَمْكُرُ- يَمْكُرُونَ kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır. Ayrıca يَمْكُرُونَ - يَمْكُرُ kelimeleri arasında farklı manalara geldikleri için tam cinas ve bu cümleler arasında mukabele vardır.
Burada مَكَرَ (hile yapma) fiili, mecazen cezalandırmak manasında kullanılmıştır. Çünkü hile yapmak, tuzak kurmak Allah Teâlâ’nın zatıyla uyuşmaz. Ancak bu cezaya onların mekri (hilesi) sebep olduğu için sebep alakasıyla mecaz-ı mürsel olmuştur. Lâzım söylenmiş, melzûm kastedilmiştir. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kuran Işığında Belâgat Dersleri Beyân İlmi)
Bütün kemâl ve celâl sıfatların anlamlarını bünyesinde barındıran lafza-i celâlin tekrarı haşyet uyandırma amacıyladır. Ayrıca bu tekrarda ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
Allah Teâlâ’nın kendinden “Allah” şeklinde bahsetmesi tecrîddir.
Bu vb. ayetlerde Allah’a izafe edilen veya Allah’ın bizzat eylemin faili olduğu مكر kelimesi, Allah’ın onları cezalandırması ve onların tuzaklarını bozması şeklinde tercüme edilmiştir. Aslında Allah’ın onlara vereceği ceza ve azap onların yaptıkları davranışa uygun olarak مكر diye isimlendirilmiştir. Allah’ın fiilinin يَمْكُرُ ,مكر veya مَكِرنَا kelimeleriyle ifade edilmesi hem onların davranışlarının kötülük derecesini artırmakta hem de onlara, verilecek cezanın bu kabilden hafife alınmayacak bir ceza olacağı hatırlatılmaktadır. (Hasan Uçar, Doktora Tezi, Kur’an-ı Kerîm’deki Anlamsal Bedî‘ Sanatları)
Allah’ın cezası; وَيَمْكُرُ اللّٰهُ وَاللّٰهُ خَيْرُ الْمَاكِر۪ينَ şeklinde hile kelimesiyle ifade edilmiştir. Allah’ın cezası, ziyadesiyle korkutmak, kaba davranmak ve cezalarının daha şiddetli olacağını ima etmek için onların davranış lafzı söylenerek müşâkele yoluyla ifade edilmiştir. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri, Bedî’ İlmi)
Burada muzari fiil gelmesi olayı zihinde canlandırmak içindir.
Ya da “onların kurdukları komplo ve tuzağı boşa çıkardı” manasındadır. Müşâkele, lafzın aynı mananın farklı olmasıdır. (Safvetu't Tefasir)
وَاِذْ يَمْكُرُ بِكَ [Hani sana komplo hazırlıyorlardı] cümlesinde enteresan bir durumu yani müşriklerin Hz Peygambere (s.a.) hazırladıkları komployu, bu anda oluyormuş gibi dinleyenlerin zihninde tasvir etmesi için muzari sıygası kullanılmıştır. (Safvetu't Tefasir)
مَكَر fiilinin Allah’a isnat edilmesi, öncesindeki مَكَرُوا (plan kurdular) fiiline müsahabetten dolayıdır. Söz konusu lafız ilk geçtiği yerde hakiki anlamıyla kullanılırken ikinci yerde sözlük anlamından bağımsız farklı bir manada; “planı boşa çıkarma” manasında kullanılmış olup iki lafız arasında biçim ve fonetik uyum dışında bir alaka bulunmamaktadır. (Adem Yerinde, Belâgat İlminde Müşâkele Sanatı)
Bu cümle önceki cümle için tezyîl cümlesidir. (Ebüssuûd) Bu sureyi okurken Bedir Savaşı’nı düşünmeliyiz. Peygamber Efendimiz (s.a.) Mekke’de iken onu öldürmek, hapsetmek, kovmak istediler. Neticede Peygamber Efendimiz (s.a.) orayı terk etmek zorunda kaldı. Allah da hile yapıyordu yani Allah onların hilesini bozuyordu. Hileyi hayırla sonuçlandırıyordu.
20 ile 30. ayetler arasında önemli mesajlar vardır. Allah Teâlâ Bedir Savaşı’nda her iki tarafa da karşı tarafın sayısını az göstermişti. Böylece Müslümanlar rahatça savaşmışlar, diğerleri de Müslümanları az gördükleri için rehavet içinde hareket etmişlerdir. Müslümanlar da kibre ve rehavete kapılmasınlar diye böyle nasihatler gelmiştir. Allah da mekrler düzenler. Önce onlara yaptıkları mekrden bir ümit verir, sonra da mekrlerini boşa çıkarır, kendi başlarına geçirir. Nitekim onlara mekr yapmaları ve tertibat almaları için müsade etti, uğraştırdı, yordu fakat bütün çabalarını sonuçsuz bırakıp gizlice Hz. Peygamberin hicretini sağlayıverdi. Sonra yine onlara ümit verip Bedir’e kadar getirdi, Müslümanları gözlerine az gösterdi, onlar da hemen saldırıya geçtiler ve göreceklerini gördüler. Evet, Allah işte böyle mekre karşı mekreder. Allah, mekredenlerin hayırlısıdır, خَيْرُ الْمَاكِر۪ينَ’dir. O’na karşı hiçbir mekrin hükmü yoktur. O, bütün mekrcilerin mekrini iptal edip geçersiz kılar. O’nun mekri de hayırdan ve hikmetten hali (uzak) değildir. Bundan dolayı O’na “makir” veya “mekkar” diyemezsiniz. çünkü O, خَيْرُ الْمَاكِر۪ينَ’dir. Allah’ın işi, hadd-i zatında bir hile ve tuzak olmaktan, bir mekr olmaktan çok uzaktır ve münezzehtir. O’nun işi, mekri savuşturmak ve geçersiz kılmaktan ibarettir. Mekrcilerin mekrini önlemek bakımından umuma hayır olduğu gibi, mekrcilere hadlerini bildirmek ve bir kısmının tövbe edip o işten vazgeçmesine sebep olmak bakımından da bizzat o mekri yapanlar için bile hayırdan başka bir şey değildir. Şu halde bu ilahi fiile mekr/مَكَر denilmesinin sebebi: mekrcilerin mekrine karşılık olmak üzere onların haberi olmadan ve bütün tahminlerin dışında bambaşka bir tedbirle onların çabalarını boşa çıkarması bakımından bir müşâkeledir, bir yanıltmadır. Yoksa Allah’a gerçekte doğrudan doğruya mekr isnad edilemez ve “makir” denilemez. (Elmalılı Hamdi Yazır)
Eğer “Kâfirlerin tuzaklarının hiçbirinde hiçbir hayır olmadığı halde Hak Teâlâ niçin, ‘Allah tuzak kuranların en hayırlısıdır.’ demiştir?” denilirse biz deriz ki: Bu hususta şunlar söylenebilir:
1. Ayetteki, “tuzak kuranların en hayırlısı” tabiri ile “tuzak kuranların en kuvvetlisi en kuvvetli tuzak kuranı” manası kastedilmiştir. Binaenaleyh Cenab-ı Hakk bu tabirle, fiili karşısında her türlü tuzağın etkisiz ve geçersiz olduğuna dikkat çekmek için “en hayırlısı” ifadesini, “en şiddetli, en güçlü” manasında kullanmıştır.
2. Bundan murad, “Eğer onlar hile ve tuzaklarında faraza iyilik ve hayır bulunma hali olursa bilsinler ki Allah o tuzak kuranların en hayırlısıdır.” manasıdır.
3. Ayetteki “hayr” kelimesi, tafdil ifade etmez. Yani “en hayırlı” manasına değil, aksine “hayırlı” manasınadır. (Fahreddin er-Razi)