اَلْـٰٔنَ خَفَّفَ اللّٰهُ عَنْكُمْ وَعَلِمَ اَنَّ ف۪يكُمْ ضَعْفاًۜ فَاِنْ يَكُنْ مِنْكُمْ مِائَةٌ صَابِرَةٌ يَغْلِبُوا مِائَتَيْنِۚ وَاِنْ يَكُنْ مِنْكُمْ اَلْفٌ يَغْلِبُٓوا اَلْفَيْنِ بِاِذْنِ اللّٰهِۜ وَاللّٰهُ مَعَ الصَّابِر۪ينَ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | الْانَ | şimdi |
|
2 | خَفَّفَ | hafifletti |
|
3 | اللَّهُ | Allah |
|
4 | عَنْكُمْ | sizden |
|
5 | وَعَلِمَ | ve bildi |
|
6 | أَنَّ |
|
|
7 | فِيكُمْ | sizde bulunduğunu |
|
8 | ضَعْفًا | zayıflık |
|
9 | فَإِنْ | bundan böyle |
|
10 | يَكُنْ | olsa |
|
11 | مِنْكُمْ | sizden |
|
12 | مِائَةٌ | yüz (kişi) |
|
13 | صَابِرَةٌ | sabreden |
|
14 | يَغْلِبُوا | yenerler |
|
15 | مِائَتَيْنِ | iki yüz(kafir)i |
|
16 | وَإِنْ | ve eğer |
|
17 | يَكُنْ | olsa |
|
18 | مِنْكُمْ | sizden |
|
19 | أَلْفٌ | bin (kişi) |
|
20 | يَغْلِبُوا | yenerler |
|
21 | أَلْفَيْنِ | iki bin(kafir)i |
|
22 | بِإِذْنِ | izniyle |
|
23 | اللَّهِ | Allah’ın |
|
24 | وَاللَّهُ | Allah |
|
25 | مَعَ | beraberdir |
|
26 | الصَّابِرِينَ | sabredenlerle |
|
Savaşın amacı ne kadar meşrû, hatta kutsal olursa olsun yine de istenmeyen, korkulan, acı ve ıstıraplara sebep olan bir harekettir; bu sebeple savaşanların maddî-mânevî teşvike ihtiyaçları vardır. Peygamberimiz savaşlarda bunu yapmış, Allah’ın gazilere, şehidlere vaad ettiği muhteşem ödülleri hatırlatarak askerlerine şevk vermiştir. Bu sünnet o günden bugüne bütün İslâm ordularında uygulanmış, kumandanlar askeri coşturmak için mehter gibi mûsiki dahil değişik yöntemlere başvurmuşlardır.
Tefsirlerde bire on savaşma yükümlülüğünün bire iki nisbetine indirilmesi konusunda Bedir Savaşı gibi bazı olaylara atıf yapılmış ve 66. âyetin bir öncekini neshettiğinden söz edilmiştir. İbn Abbas’ın bir yorumuna (Buhârî, “Tefsîr”, 8/6) dayanan Ebû Bekir İbnü’l-Arabî’ye göre (II, 877), Bedir dahil hiçbir zaman sahâbe bire on savaşmamıştır. Bu âyet bir olaya bağlı olmaksızın bir mümine, on düşmana karşı olsa da savaşmasını, bu şart içinde dahi savaştan kaçmamasını farz kılmış, sonra farz olma hükmü kaldırmıştır (savaştan kaçmanın hükmü için bk. 16. âyetin açıklaması). Kurtubî’nin şu açıklaması, İslâm âlimlerinin nesih anlayışları bakımından da ilgi çekicidir: “İbn Abbas’tan gelen rivayet bunun farz olduğunu gösteriyor. Sonra bunun müminlere ağır geldiği sabit olunca farz, bir kişinin iki kişi karşısında sebat etmesi yükümlülüğüne indirildi. Böylece müminlerin yükleri hafifletildi, yüz kişinin iki yüz kişi karşısında kaçmaması farz kılındı. Buna göre, yapılan bir hafifletmedir, nesih değildir ve bu anlayış güzeldir. Maamafih Kadı İbnü’tTayyib, ‘Bir hüküm tamamen ortadan kaldırılmasa bile aslında veya niteliklerinde bir değiştirme yapılmasına da nesih denebilir; çünkü bu takdirde ikincisi, birincinin aynı değildir’ demiştir” (VIII, 45). Bize göre bu iki âyet ortaklaşa şunu ifade etmektedir: Gerektiği ve kaçınılmaz hale geldiği zaman bire on bile savaşılabilir; karşı tarafı savaşa iten sebep ve sâiklerle müminlerinki farklı olduğu için bu bilinç farkı gücü ve dayanmayı (sabrı) etkiler, Allah rızâsı için savaşan ve şehid olduğu takdirde kendisini dünyadakinden daha mutlu bir hayatın beklediğine inanan müminlerin gücü on katına çıkar ve Allah’ın izniyle zafer kazanılabilir. Bu iman ve bilinç zayıfladıkça güç de azalır. Ancak müminlerle kâfirlerin, hak yolunda savaşanlarla ona karşı savaşanların, maddî güce eklenen mânevî güçleri bire ikiden aşağı düşmez. Müminler güç dengesi hesabını yaparken terazinin kefesine bu moral güç farkını da koymalıdırlar.
Kaynak : Kur’an Yolu Tefsiri
Cilt: 2 Sayfa: 707-708
اَلْـٰٔنَ خَفَّفَ اللّٰهُ عَنْكُمْ وَعَلِمَ اَنَّ ف۪يكُمْ ضَعْفاًۜ
اَلْـٰٔنَ zaman zarfı, خَفَّفَ fiiline müteallıktır. خَفَّفَ fetha üzere mebni mazi fiildir. اللّٰهُ lafza-i celâli, fail olup lafzen merfûdur.
عَنْكُمْ car mecruru خَفَّفَ fiiline müteallıktır.
وَ atıf harfidir. عَلِمَ fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هُو ’dir.
اَنَّ masdar harfidir. İsim cümlesine dahil olur. İsmini nasb haberini ref yapar, cümleye masdar anlamı verir.
اَنَّ ve masdar-ı müevvel, عَلِمَ fiilinin iki mef’ûlun bihi yerinde olup mahallen mansubtur.
ف۪يكُمْ car mecruru اَنَّ ‘nin mahzuf mukaddem haberine müteallıktır.
ضَعْفاً kelimesi اَنَّ ‘nin muahhar ismi olup lafzen mansubtur.
Kalp fiilleri (iki mef’ûl alan fiiller); bir mef’ûl ile manası tamamlanamayıp ikinci mef’ûle ihtiyaç duyan fiillerdir. Bu fiiller isim cümlesinin önüne gelirler, mübtedayı ve haberi iki mef’ûl yaparak nasb ederler. 3 gruba ayrılırlar:
1. Bilmek manasında olanlar.
2. Sanmak manası ifade edenler, kesine yakın bilgi ifade ederler. ‘Sanmak, zannetmek, saymak, kendisine öyle gelmek’ gibi manalara gelir.
3. Değiştirme manası ifade edenler aynı anlama gelmedikleri halde görevleri itibariyle onlara benzerliklerinden kalp fiilleri adı altına girmişlerdir.
Değiştirme manasına gelen fiiller ‘etti, yaptı, kıldı, edindi, dönüştürdü, değişik bir hale getirdi’ gibi manalara gelir.
Bilgi ve zan fiillerinden sonra bazen اَنَّ ’li ve اَنْ ’li cümleler gelir, bu cümleler iki mef’ûl kabul edilir. Bilmek, sanmak ve değiştirme manasına gelen bu fiiller 3 şekilde gelebilir: 1) İki mef’ûl alanlar, 2) İki mef’ûlünü masdar-ı müevvel cümlesi olarak alanlar, 3) İki mef’ûlü hazif olanlar. Kalp fiilleri iki mamulü arasında olduğunda amel etmeleri de etmemeleri de caizdir.
Bu ayette عَلِمَ fiili bilmek manasına gelen fiillerdendir ve iki mef’ûlünü masdar-ı müevvel cümlesi olarak almıştır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
خَفَّفَ fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil tef’il babındandır. Sülâsîsi خفف ’dir.
Bu bab, fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.
فَاِنْ يَكُنْ مِنْكُمْ مِائَةٌ صَابِرَةٌ يَغْلِبُوا مِائَتَيْنِۚ
فَ istînâfiyyedir. اِنْ şart harfi iki muzari fiili cezm eder. يَكُنْ ’un dahil olduğu isim cümlesi şart cümlesidir.
يَكُنْ şart fiili olup nakıs meczum muzari fiildir. İsim cümlesinin önüne gelir ve ismini ref haberini nasb eder.
مِنْكُمْ car mecruru يَكُنْ ‘un mahzuf haberine müteallıktır. مِائَةٌ kelimesi يَكُنْ ‘un muahhar ismi olup lafzen merfûdur.
صَابِرَةٌ kelimesi مِائَةٌ ‘un sıfatıdır.
Şartın cevabı يَغْلِبُوا مِائَتَيْنِ ‘dir. يَغْلِبُوا fiili ن ’un hazfıyla meczum muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
مِائَتَيْنِ mef’ûlun bih bih olup müsenna olduğu için ى ile mansubtur.
صَابِرَةٌ kelimesi sülâsî mücerred olan صبر fiilinin ism-i failidir.
İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata), hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
وَاِنْ يَكُنْ مِنْكُمْ اَلْفٌ يَغْلِبُٓوا اَلْفَيْنِ بِاِذْنِ اللّٰهِۜ
وَ istînâfiyyedir. اِنْ şart harfi iki muzari fiili cezm eder. يَكُنْ ’un dahil olduğu isim cümlesi şart cümlesidir.
يَكُنْ şart fiili olup nakıs meczum muzari fiildir. İsim cümlesinin önüne gelir ve ismini ref haberini nasb eder.
مِنْكُمْ car mecruru يَكُنْ ‘un mahzuf haberine müteallıktır. اَلْفٌ kelimesi يَكُنْ ‘un muahhar ismi olup lafzen merfûdur.
Şartın cevabı يَغْلِبُٓوا اَلْفَيْنِ ‘dir. يَغْلِبُوا fiili ن ’un hazfıyla meczum muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
اَلْفَيْنِ mef’ûlun bih bih olup müsenna olduğu için ى ile mansubtur.
بِاِذْنِ car mecruru يَغْلِبُٓوا fiiline müteallıktır. اللّٰهِ lafza-i celâli, muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.
وَاللّٰهُ مَعَ الصَّابِر۪ينَ
İsim cümlesidir. وَ istînâfiyyedir. ٱللَّهُ lafza-i celâli, mübteda olup lafzen merfûdur. Mekân zarfı مَعَ mübtedanın mahzuf haberine müteallıktır.
ٱلصَّـٰبِرِینَ muzâfun ileyh olup cer alameti ی ’dir. Cemi müzekker salimler harfle îrablanırlar.
الصَّابِر۪ينَ kelimesi sülâsî mücerred olan صبر fiilinin ism-i failidir.
İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata), hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اَلْـٰٔنَ خَفَّفَ اللّٰهُ عَنْكُمْ وَعَلِمَ اَنَّ ف۪يكُمْ ضَعْفاًۜ
Ayet istînâfiyyedir. İlk cümle müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır..
Müsnedün ileyhin bütün esma-i hüsnaya ve kemâl sıfatlara şamil olan lafza-i celâlle marife olması muhabbet ve mehabet duyguları uyandırmak içindir. Ayrıca olayın önemini belirtir.
Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde اللّٰهِ isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır
وَ ’la makabline matuf وَعَلِمَ اَنَّ ف۪يكُمْ ضَعْفاًۜ cümlesi de aynı üsluptadır. İki cümle arasında hükümde ortaklık mevcuttur.
Masdar ve tekid harfi اَنَّ ’nin dahil olduğu isim cümlesi اَنَّ ف۪يكُمْ ضَعْفاًۜ , masdar teviliyle عَلِمَ fiilinin iki mef’ûlü yerindedir. Sübut ifade eden isim cümlesinde takdim-tehir ve îcaz-ı hazif sanatları vardır. ف۪يكُمْ mahzuf mukaddem habere müteallıktır. ضَعْفاًۜ kelimesi اَنَّ ‘nin muahhar ismidir.
Buradaki zaaftan murad, bedenî zaaftır. Bir görüşe göre ise, basiret zaafıdır.
Yoksa bu zaaf, bazılarının dediği gibi dinî zafiyet değildir. (Ebüssuûd)
فَاِنْ يَكُنْ مِنْكُمْ مِائَةٌ صَابِرَةٌ يَغْلِبُوا مِائَتَيْنِۚ وَاِنْ يَكُنْ مِنْكُمْ اَلْفٌ يَغْلِبُٓوا اَلْفَيْنِ بِاِذْنِ اللّٰهِۜ
Beyânî istînâf cümlesidir. Fasıl sebebi şibh-i kemâli ittisâldir.
Şart üslubunda haberî isnaddır. كان ’nin dahil olduğu يَكُنْ مِنْكُمْ مِائَةٌ صَابِرَةٌ cümlesi şarttır. Faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Cümlede îcaz-ı hazif ve takdim-tehir sanatları vardır. كان , مِنْكُمْ ’nin mahzuf mukaddem haberine müteallıktır. Muahhar ismi olan عِشْرُونَ ‘nin sıfatı صَابِرَةٌ dolayısıyla cümlede ıtnâb sanatı vardır.
ف karînesi olmadan gelen cevap cümlesi يَغْلِبُوا مِائَتَيْنِۚ , müspet muzari fiil sıygasında, faide-i haber ibtidaî kelamdır. Muzari fiil hudûs, teceddüt ve tecessüm ifade etmiştir.
Ayetteki ikinci şart cümlesi de aynı üsluptadır. Önceki şart cümlesine matuftur.
فَاِنْ - يَكُنْ - مِنْكُمْ - يَغْلِبُوا kelimelerinin tekrarında reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatı vardır.
اَلْفَيْنِ - مِائَتَيْنِۚ kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
بِاِذْنِ اللّٰهِۜ izafetinde Allah ismine muzâf olan اِذْنِ , şan ve şeref kazanmıştır.
اَلْفٌ - اَلْفَيْنِ ve مِائَةٌ - مِائَتَيْنِۚ kelime grupları arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
فَاِنْ يَكُنْ مِنْكُمْ مِائَةٌ صَابِرَةٌ يَغْلِبُوا مِائَتَيْنِۚ cümlesi hakkında Ebu Hayyan şöyle der: Bu sözdeki fesahata bir bakın. Birinci şartta sabırlı olma kaydını koydu da…فَاِنْ يَكُنْ مِنْكُمْ مِائَةٌ diye başlayan benzeri şart cümlesinde bunu hazf etti. İkinci şart cümlesinde, düşmanların kâfirlerden olduğu kaydını koydu, fakat bunu birincisinden hazf etti. Sabır, şiddetle istenen bir şey olduğu için Yüce Allah, Müslümanların yükünün hafiflediğini gösteren cümlelerde sabırlı olma kaydını koydu. Bundan sonra sabrın şiddetle talep edildiğini göstermek için ayetler وَاللّٰهُ مَعَ الصَّابِر۪ينَ sözüyle sona erdi. Bu nevi edebi sanata intibak denir. (Safvetü't Tefasir)
Bu oranın azalmasıyla ilgili çeşitli izahlar yapılır. Mesela şöyle söylenmiştir: İlk savaşta müminlerin imanları çok kuvvetliydi. İnsanın yapacağına inanması yapmasını kolaylaştırıyor.
وَاللّٰهُ مَعَ الصَّابِر۪ينَ
وَ istînâfiyyedir. Faide-i haber ibtidaî kelam olan cümlede مَعَ ٱلصَّـٰبِرِینَ , mahzuf habere müteallıktır. Müsnedin hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır.
Ayette mütekellim Allah Teâlâ’dır. Dolayısıyla ayetteki ٱللَّهُ lafızlarında tecrîd sanatı vardır. Kemâl sıfatların tümüne şamil lafza-i celâlin tekrarı telezzüz, teberrük ve teşvik amacıyladır.
[Allah sabredenlerle beraberdir] Düşmanlara karşı göğüs gerip sabredenleri zafere erdirmek konusunda onların yanındadır. Sabır, düşmanla karşılaşınca olur. (Ruhu’l-Beyân)
Ayetin bu son cümlesi mesel tarikinde tezyîldir. Itnâb babındandır. Tezyîl, bir cümlenin diğer bir cümleyi takip etmesi ve tekid etmek amacıyla birincinin manasını kapsaması ve onu sağlamlaştırmasına verilen isimdir. Cümle, diğer cümlenin ya mantukunu ya da mefhumunu tekid etmektedir. (Ar. Gör. Ömer KARA, Belâgat İlminde İki İfade Biçimi: Itnâb-Îcâz (I) -Kur’an Metninin Anlaşılmasındaki Rolü Üzerine Bir Deneme)
Mesel tarikinde olanlar müstakil olarak da bir mana ifade eder. Yani müstakil olarak dillerde dolaşır, atasözü gibi halk arasında bilinir.