اَنَّا صَبَبْنَا الْمَٓاءَ صَباًّۙ
Yukarıda 18-20. âyetlerde insanın var oluşu ve mahiyetine ilişkin ilâhî lütuflar özetlenmişti; burada ise onu çevreleyen ve varlığını sürdürmesi için gerekli ve faydalı olan haricî nimetlerin başlıcaları hatırlatılmaktadır. Bu hatırlatmanın amacı da hem muhatabı Allah’ın kudretinin büyüklüğü hakkında bilgilendirip iman etmesini veya inancını güçlendirmesini sağlamak hem de onu bu lütuflarından dolayı Allah’a minnet ve şükran hisleriyle ibadet etmeye, buyruklarına göre yaşamaya yöneltmektir.
Kaynak : Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 557اَنَّا صَبَبْنَا الْمَٓاءَ صَباًّۙ
İsim cümlesidir. اَنَّ masdar harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder. نَا mütekellim zamiri اَنَّ ‘nin ismi olarak mahallen mansubdur. صَبَبْنَا fiil cümlesi اَنَّ ‘ nin haberi olarak mahallen merfûdur.
صَبَبْنَا sükun üzere mebni mazi fiildir. نَا mütekellim zamiri fail olarak mahallen merfûdur. الْمَٓاءَ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. صَباًّ mef’ûlu mutlak olup fetha ile mansubdur.
Mef’ûlu mutlak: Fiil ile aynı kökten gelen masdardır. Mef’ûlu mutlak harf-i cer almaz. Harf-i cer alırsa hal olur. Mef’ûlu mutlak cümle olmaz. Mef’ûlu mutlak üçe ayrılır:
1. Tekid (Kuvvetlendirmek) İçin: Fiilin manasını kuvvetlendirir. Masdar olur. Daima müfreddir. Fiilinden sonra gelir. Türkçeye “muhakkak, şüphesiz, gerçekten, çok, iyice, öyle ki” diye tercüme edilir.
2. Nev’ini (Çeşidini) Belirtmek İçin: Fiilin nasıl meydana geldiğini ve nev’ini bildirir. Nev’ini bildiren mef’ûlu mutlak umumiyetle sıfat veya izafet terkibi halinde gelir. Tesniye ve cemi de olabilir. Fiilinin önüne geçebilir. Türkçeye “gibi, şeklinde, aynen, tıpkı, tam” diye tercüme edilir.
3. Adedini (Sayısını) Belirtmek İçin: Failin yaptığı işin sayısını belirtir. Adedini belirten mef’ûlu mutlak فَعْلَةً vezninden gelen bina-ı (masdar-ı) merreden yapılır.
مَرَّةً kelimesi de mef’ûlu mutlak olur. Fiilinin önüne geçebilir. Türkçeye “kere, defa” diye tercüme edilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)اَنَّا صَبَبْنَا الْمَٓاءَ صَباًّۙ
Ayet istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir.
Tekid ve masdar harfi اَنَّ ’nin dahil olduğu اَنَّا صَبَبْنَا الْمَٓاءَ صَباًّ cümlesi, masdar teviliyle اِلٰى طَعَامِه۪ۙ ‘den bedel konumundadır. Masdar-ı müevvel, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır.
Bedel, atıf harfi getirilmeksizin ve tefsir ve izah maksadıyla bir kelimenin açıklanması için bir başkasının getirilmesiyle yapılan ıtnâb sanatıdır.
صَبَبْنَا الْمَٓاءَ صَباًّۙ cümlesi اَنَّ ‘nin haberidir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber talebî kelamdır. Mef’ûlu mutlak olan صَباًّۙ , cümleyi tekid etmiştir.
Fiilin azamet zamirine isnadı tazim ifade eder.
Cümlede müsnedin mazi fiil sıygasında cümle olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs, temekkün ve istikrar ifade etmiştir.
Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, S.107)
صَبَبْنَا - صَباًّ kelimeleri arasında iştikak cinas-ı ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
Müstenefe bir cümle olarak, ayetin başı, اِنّ şeklinde okunduğu gibi, bir önceki ayetteki طَعَامِه۪ (yemek) ifadesinden bedel olarak, اَنّ şeklinde, fethayla da okunmuştur. Buna göre takdiri, İnsan bizim o suyu nasıl sağanak yağmur halinde yağdırdığımıza baksın şeklinde olur. Ebû Ali el-Fârisî, "Bunu kesreyle اِنّ şeklinde okuyanlara göre, bu, [İnsan ... yediğine baksın] ifadesinin bir tefsiri olmuş olur ve tıpkı, [Onlar için bir mağfiret var.] (Maide, 9) ifadesinin, aynı ayetteki "vaad"in tefsiri olması gibidir. Fethalı okuyanlara göre buradaki bedel, bedel-i iştimâl olur. Çünkü bütün bu sayılan şeyler, o yiyeceğin (طَعَامِ) oluşmasını ve meydana gelmesini sağlar. (Fahreddin er-Râzî)