Tekvir Sûresi 23. Ayet

وَلَقَدْ رَاٰهُ بِالْاُفُقِ الْمُب۪ينِۚ  ...

Andolsun o, Cebrâil’i apaçık ufukta gördü.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَلَقَدْ ve andolsun
2 رَاهُ onu görmüştür ر ا ي
3 بِالْأُفُقِ ufukta ا ف ق
4 الْمُبِينِ apaçık ب ي ن
 

وَلَقَدْ رَاٰهُ بِالْاُفُقِ الْمُب۪ينِۚ


وَ  atıf harfidir.  لَ  harfi, mahzuf kasemin cevabının başına gelen muvattiedir.  قَدْ  tahkik harfidir.Tekid ifade eder. 

رَاٰهُ  elif üzere mukadder fetha ile mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. Muttasıl zamir  هُ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.  

بِالْاُفُقِ  car mecruru  رَاٰهُ ‘deki zamirin mahzuf haline mütealliktir.  الْمُب۪ينِ  kelimesi  لْاُفُقِ ‘nin sıfatı olup kesra ile mecrurdur.

Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapça’da sıfatın asıl adı na’t ( النَّعَتُ )dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut ( المَنْعُوتُ ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.

Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.

Sıfat mevsûfuna: cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar.

Sıfat iki kısma ayrılır: 1. Hakiki sıfat  2. Sebebi sıfat

Hakiki sıfat: 1- Müfred olan sıfatlar  2- Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.

1. Müfred olan sıfatlar: Müfred olan sıfatlar genellikle ism-i fail, ism-i mef’ûl, mübalağalı ism-i fail, sıfat-ı müşebbehe, ism-i tafdil, masdar, ism-i mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.

Gayrı akil (akılsız çoğullar) mevsûf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.

2. Cümle olan sıfatlar: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibh-i cümle olan sıfatlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

الْمُب۪ينِ  kelimesi; sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan if’âl babının ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
 

وَلَقَدْ رَاٰهُ بِالْاُفُقِ الْمُب۪ينِۚ


وَ  atıf harfidir.  لَ , mahzuf kasemin cevabının başına gelen muvattiedir. Kasem fiili ve muksemün bihin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır. Mahzufla birlikte cümle kasem üslubunda gayr-ı talebî inşâî isnaddır. Mahzuf kasem ve  قَدْ  ile tekid edilmiş cevap olan  رَاٰهُ بِالْاُفُقِ الْمُب۪ينِ  cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber inkârî kelamdır.

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, S.107) 

بِالْاُفُقِ ‘nin sıfatı olan  اَم۪ينٍۜ , mübalağalı ism-i fail kalıbı olan sıfat-ı müşebbehe vezninde gelerek mübalağa ifade etmiştir. Bu kalıp bu vasfın mevsûfta sürekli varlığına, sıfatın mevsûfun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder. Sıfat, tabi olduğu kelimenin sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan ıtnâb sanatıdır.

Yemin olsun ki Allah Resulü Cebrâil'i doğu cihetinde, güneşin doğduğu en yüksek kısımda görmüştür. Burada  بِالْاُفُقِ ‘den kasıt, güneşin doğduğu yöndür. Çünkü apaçık diye tanımlanmıştır. Zira bizzat ufkun kendisinin, eşyanın ortaya çıkıp aydınlatılmasında bir rolü yoktur. Parlak yıldız ise güneştir. Açık olan ve eşyayı aydınlatan ufuk değil, güneştir.

Rivayet edilmiştir ki Resulullah (sav) Cebrail (as)’dan, Allah'ın kendisini yarattığı surette gözükmesini talep etti. Cebrail dedi ki: ”Buna gücüm yetmez, böyle bir yetkim yok." Bunun üzerine Cenab-ı Hak Cebrail'e, Hz Peygamber Hira Dağından dönerken aslî hüviyetiyle gözükmesine izin verdi. Bu olay peygamberliğin başlangıç dönemlerindeydi. Allah Resulü Cibril'i gördü. Cebrail bütün ufukları doldurmuştur. Ayakları yerde, başı gökte idi. Bir kanadı doğuda, diğer kanadı batıda idi. Yeşil zebercedden altı yüz kanadı vardı. Bu manzara karşısında Hz Peygamber bayıldı. Cebrail de insan şekline girdi. Resulullah'ı bağrına bastı, yüzündeki kumları sildi.

Dediler ki: ”Cebrâil'i aslî suretiyle sadece Hz Peygamber görmüştür. Bu durum Hz Peygamber'e ait özelliklerdendir." (Rûhu’l Beyân, Âşûr)