وَمَا هُوَ عَلَى الْغَيْبِ بِضَن۪ينٍۚ
وَمَا هُوَ عَلَى الْغَيْبِ بِضَن۪ينٍۚ
İsim cümlesidir. مَا olumsuzluk harfi olup لَيْسَ gibi amel eder. İsmini ref haberini nasb eder. هُوَ munfasıl zamir مَا ‘nın ismi olarak mahallen merfûdur. عَلَى الْغَيْبِ car mecruru ضَن۪ينٍ mütealliktir.
بِ harf-i ceri zaiddir. بِضَن۪ينٍ lafzen mecrur, مَا ‘nın haberi olarak mahallen mansubdur.
ضَن۪ينٍ sıfat-ı müşebbehe kalıbındandır.
Sıfat-ı müşebbehe; “Benzeyen sıfat” demektir. İsm-i faile benzediği için bu adı almıştır. İsm-i failin ifade ettiği anlam geçici olduğu halde, sıfat-ı müşebbehenin ifade ettiği anlam kalıcıdır. İsm-i fail değişen ve yenileşen vasfa delalet eder. Sıfat-ı müşebbehe sürekli ve sabit vasfa delalet eder. Bu süreklilik ve sabitlik az veya çok, bazen de sonsuza kadar devam eder. Geniş zamana delalet eder. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
وَمَا هُوَ عَلَى الْغَيْبِ بِضَن۪ينٍۚ
Ayet atıf harfi وَ ‘la önceki ayetteki kasemin cevabına atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Cümleler arasında manen ve lafzen mutabakat mevcuttur. Müspet sıygadan menfi sıygaya iltifat sanatı vardır.
Sübut ve istimrar ifade eden menfi isim cümlesi faide-i haber inkârî kelamdır. مَا nefy harfi ليس gibi amel etmiştir. بِ , tekid ifade eden zaid harftir.
Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. Bütün mamullerin cümledeki yeri, aslında amilinden sonra gelmesidir. Car mecrur عَلَى الْغَيْبِ , ihtimam için amili olan بِضَن۪ينٍۚ ‘e takdim edilmiştir.
بِضَن۪ينٍۚ , mübalağalı ism-i fail kalıbı olan sıfat-ı müşebbehe vezninde gelerek mübalağa ifade etmiştir. Bu kalıp bu vasfın mevsûfta sürekli varlığına, sıfatın mevsûfun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder.
Olumlu cümlelerde lâm harfinin tekid ifade ettiği gibi, olumsuz cümlelerde de لَيْسَ ve ما 'nın haberinin başında gelen بِ harfi tekid bildirir.
Kur'an-ı Kerim'de بِ harfi 22 yerde لَيْسَ ’nin, 19 yerde de ما ’nın haberinin başında zaid olarak gelmiştir. (Ali Bulut, Kur’an-ı Kerim’de Itnâb Üslûbu)
ضَن۪ينٍۚ ; cimrilik demek olan الضن kelimesinden türetilmiş faîl kalıbında bir kelimedir. Cimrilik ve kıskançlık yapan manasına gelebileceği gibi, kıskanılan kişi manasına da gelebilir. Yani o sizin görebildiğiniz şeyler hususunda cimri olmadığı gibi gayb ile ilgili hususlarda da kıskanç değildir. Almış olduğu vahyi duyurmada ve sizin gözlem ve ilminizin dışında kalan bilmediğiniz şeyleri haber verip bildirmede cimrilik etmez. Dolayısıyla onun hakkında menfaat elde etmek gibi bir maksat ve suçlama da söz konusu olamaz.
ضَن۪ينٍۚ kelimesi "madûn" yani kıskanılan kişi manasına olduğunda ayet şöyle demek olur: "Sizin gözlem sahanıza giren durumlarda akıllı ve erdemli olduğunu bildiğiniz O Muhammed (sav) gaybe karşı kıskanılacak bir kimse değildir. Onun gaybdan haber vermesi, vahy alması, sizin bilmediğiniz şeyleri bilmesi çok görülmez. Onu o yüksek tabiat ve ahlakta yaratan yüce Allah'ın, gayb ilminden onu vahy ve Peygamberlikle şereflendirmesi de kendisine kıskanılacak, çok görülecek bir şey değildir, ["İnsanlar için, içlerinden bir adama "insanları uyar" diye vahyedişimiz şaşılacak bir şey mi oldu ki?"] (Yunus, 10/2).
Bazı kıraatlerde بظنين okunur. Bu da iki mana ile tefsir olunmuştur:
Birincisi, töhmet manasına الظنة 'den olup, "O, gayb üzerine zanlı, töhmetli değildir, emin ve güvenilir birisidir." demek olur. Ki bu, birinci mana ile aynı gibidir.
İkincisi, suyu az olan kuyuya denilmesinde olduğu gibi zayıflık ve azlık manasından olarak, "O, nefsinde kuvveti zayıf, hafızası çürük, kuruntu ve zan ile söyleyen, heva ve hevesine kapılan bir kimse de değildir." demek olur. Yani vahyi alma ve yerine ulaştırma hususunda hiçbir zayıflığı yoktur. Onun aldığı vahyi normal insanların kuruntu ve zan karışan ve ilim sebeplerinden olmayan ilham ve kalbe doğuşları gibi zayıf zannetmemek gerekir. O kuvvetli, güvenilir ve saygın elçiden tam bir gözlem üzere aldığı bildirileri tam bir kuvvetle alıp koruyarak hiçbir harfini kaybetmeksizin kesin ve şüphesiz bir şekilde alır ve yerine ulaştırır. İşte O Kur'an bu arkadaşınızın apaçık ufukta gördüğü öyle güvenilir, emrine uyulur ve Arş'ın sahibi yanında şerefli, son derece kuvvetli, saygın bir elçiden böyle kuvvet ve emniyetle alıp yerine ulaştırdığı bir kelamdır ki bunu o Arş'ın sahibi yüce Allah'ın göndermiş olduğunda hiç şüphe yoktur. (Elmalılı, Âşûr)