Tekvir Sûresi 28. Ayet

لِمَنْ شَٓاءَ مِنْكُمْ اَنْ يَسْتَق۪يمَ  ...

O, âlemler için, içinizden dürüst olmak isteyenler için, ancak bir öğüttür.  (27 - 28. Ayetler Meali)
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 لِمَنْ kimse için
2 شَاءَ isteyen ش ي ا
3 مِنْكُمْ aranızdan
4 أَنْ
5 يَسْتَقِيمَ doğru hareket etmek ق و م
 

Kur’an’ın insanlar için, özellikle doğru yolu tercih etmek isteyenler için uyarıcı, hatırlatıcı ve yol gösterici bir kitap olduğu vurgulandıktan sonra, “doğru yoldan gitmek isteyenler için” ifadesinin açıkça gösterdiği üzere, İslâm’ın din ve vicdan özgürlüğü ilkesi esas alınarak, artık bunlardan ders çıkarıp doğru yolu seçmek insanların hür iradelerine bırakılmış; dolaylı olarak hiç kimsenin kendi iradesinin dışında bir tercihe zorlanamayacağına işaret edilmiştir. Bununla birlikte insanların irade ve eylem güçleri, bir işi dileyip isteme ve yapma imkânları da temelde kendilerinden değil, yine Allah’tandır. Ama imtihan gereği Allah böyle olmasını dilemiş, insanlara bazı eylemlerinde dileyip seçme ve irade hürriyeti vermiştir (bk. İnsan 76/30).


Kaynak :  Kur'an Yolu Tefsiri Cilt:5 Sayfa: 566
 

لِمَنْ شَٓاءَ مِنْكُمْ اَنْ يَسْتَق۪يمَ


مَنْ  müşterek ism-i mevsûl  لِ  harf-i ceri önceki ayetteki  لِلْعَالَم۪ينَ ‘den bedel olarak mahallen mecrurdur. İsm-i mevsûlun sılası  شَٓاءَ ‘dir. Îrabdan mahalli yoktur. 

Bedel: Metbuundaki kapalılığı açıklamak ve pekiştirmek gibi sebeplerle getirilen ve irab bakımından metbuuna uyan tabidir. Bedelden önce gelen ve bedelin irabını almış olduğu kelimeye “mübdelün minh” denir. 

Bedel 3 gruba ayrılır: 1. Bedel-i kül, 2. Bedel-i ba’z, 3. Bedel-i iştimâl. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

شَٓاءَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir.  مِنْكُمْ  car mecruru  شَٓاءَ  fiiline mütealliktir.  اَنْ  ve masdar-ı müevvel amili  شَٓاءَ ‘nin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur. muzari fiilin  başına “ اَنْ ” harfi geldiği zaman onu nasb ettiği gibi anlamını da masdara çevirmektedir. Bu tür masdarlara masdar anlamı içerdikleri için “tevilli masdar (masdar-ı müevvel cümlesi)” denmektedir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)  

يَسْتَق۪يمَ  fetha ile mansub muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. 

يَسْتَق۪يمَ  fiili, sülâsî mücerrede üç harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İstif’âl babındadır. Sülâsîsi  قوم ’dir.

Bu bab fiile talep, tehavvül, vicdan, mutavaat, ittihaz ve itikat gibi anlamları katar.

 

لِمَنْ شَٓاءَ مِنْكُمْ اَنْ يَسْتَق۪يمَ


Mecrur mahaldeki müşterek ismi mevsûl  مَنْ , önceki ayetteki  لِلْعَالَم۪ينَ ’den bedeldir.

Bedel, atıf harfi getirilmeksizin ve tefsir ve izah maksadıyla bir kelimenin açıklanması için bir başkasının getirilmesiyle yapılan ıtnâb sanatıdır.

Bunun âlemlerden bedel kılınmasının sebebi, İslâm’a girerek istikamet dileyenlerin, öğütten faydalananların sadece bunlar olmasıdır. Böylece her ne kadar hepsine birden nasihat edilmiş olsa da, onlardan başkasına nasihat edilmemiş gibi olmaktadır. (Keşşâf)

Mevsûlün sılası olan  شَٓاءَ مِنْكُمْ اَنْ يَسْتَق۪يمَ , müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafat, S.107)

Cümlede takdim-tehir sanatı vardır.  شَٓاءَ  fiiline müteallik olan car mecrur  مِنْكُمْ , ihtimam için, mef’ûl olan masdar-ı müevvele takdim edilmiştir

Masdar harfi  اَنْ  ve akabindeki  يَسْتَق۪يمَ  cümlesi, masdar teviliyle  شَٓاءَ  fiilinin mef’ûlü konumundadır. Masdar-ı müevvel, muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Muzari fiil hudûs, teceddüt ve tecessüm ifade etmiştir. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Görülüyor ki zikir ve fikir yükümlülüğü, önce buyrularak bütün akıl sahiplerine yöneltildikten sonra özel olarak da doğru yolda gitmek isteyenlerin dilemesine bağlanmıştır. Demek ki yükümlülük ve sorumluluk ihtiyari işlerle ilgilidir. Bunda hidayet de yükümlülerin dilemesine bağlıdır. Hakk'ı arayıp bulmak için her şeyden önce kişinin fikrini hakka ve hayrı kazanmak için azim ve iradesini hayra yöneltmesi gereklidir. Fakat bununla beraber şunu da bilmek gerekir ki yükümlünün dilemesinin şart olmasından, bunun başarı için ne yeterli bir şart ne de müstakil bir illet olması gerekmez. Zikir ve öğütten faydalanabilmek kulun doğru yolda gitmeyi dilemesi şartına bağlı olduğundan dolayı insan irade ve dilemesinde tamamen hür ise ve dolayısıyla doğru yolda olmayı dilemek isterse hemen dileyiverir, dilerse hemen doğru yolda oluvereceğini zannetmemelidir. ["Her insanın ettiğini kendi boynuna taktık."] (İsra, 17/13) ayetinin ifade ettiği manaya göre her insanın sorumluluğu itibariyle mukadderatı kendi dilemesine bağlanarak kendi boynuna geçirilmiş olmakla, o mukadderatında bütün illet ve sebepler insanın dilemesinden ibaret imiş gibi bütün başarı da insanın kendine verilmiş değildir. (Elmalılı, Âşûr)