Tekvir Sûresi 27. Ayet

اِنْ هُوَ اِلَّا ذِكْرٌ لِلْعَالَم۪ينَۙ  ...

O, âlemler için, içinizden dürüst olmak isteyenler için, ancak bir öğüttür.  (27 - 28. Ayetler Meali)
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 إِنْ hayır
2 هُوَ O
3 إِلَّا ancak
4 ذِكْرٌ öğüttür ذ ك ر
5 لِلْعَالَمِينَ alemlere ع ل م
 

Kur’an’ın insanlar için, özellikle doğru yolu tercih etmek isteyenler için uyarıcı, hatırlatıcı ve yol gösterici bir kitap olduğu vurgulandıktan sonra, “doğru yoldan gitmek isteyenler için” ifadesinin açıkça gösterdiği üzere, İslâm’ın din ve vicdan özgürlüğü ilkesi esas alınarak, artık bunlardan ders çıkarıp doğru yolu seçmek insanların hür iradelerine bırakılmış; dolaylı olarak hiç kimsenin kendi iradesinin dışında bir tercihe zorlanamayacağına işaret edilmiştir. Bununla birlikte insanların irade ve eylem güçleri, bir işi dileyip isteme ve yapma imkânları da temelde kendilerinden değil, yine Allah’tandır. Ama imtihan gereği Allah böyle olmasını dilemiş, insanlara bazı eylemlerinde dileyip seçme ve irade hürriyeti vermiştir (bk. İnsan 76/30).


Kaynak :  Kur'an Yolu Tefsiri Cilt:5 Sayfa: 566
 

اِنْ هُوَ اِلَّا ذِكْرٌ لِلْعَالَم۪ينَۙ


اِنْ  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. Munfasıl zamir هُوَ mübteda olarak mahallen merfûdur.  اِلَّا  hasr edatıdır. ذِكْرٌ  mübtedanın haberi olup lafzen merfûdur.  لِلْعَالَم۪ينَ  car mecruru ذِكْرٌ ’nun mahzuf sıfatına mütealliktir. 

الْعَالَم۪ينَ  kelimesi sülâsî mücerred olan  علم  fiilinin ism-i failidir. 

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

اِنْ هُوَ اِلَّا ذِكْرٌ لِلْعَالَم۪ينَۙ


25. ayetteki nefy için ta’liliyye olarak fasılla gelmiştir. Fasıl sebebi, şibh-i kemâl-i ittisâldir. Kasrla tekid edilmiş isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır. 

Nefy harfi  اِنْ  ve istisna edatı  اِلَّا  ile oluşan kasr mübteda ve haber arasındadır. Kasr-ı mevsuf ale’s-sıfattır.  هُوَ  mevsuf/maksûr,  ذِكْرٌ  sıfat/maksûrun aleyhtir.

Yani o, alemler için sadece öğüttür. Öğüt olmak dışındaki bütün özellikleri olumsuzlanmıştır. İzafî kasrdır. (Âşûr)

Ayetteki izafî kasr, diğer sıfatlara nispetle, özellikle bu sıfatın mevsufuna tahsisini ifade eder. (Âşûr)

İsim cümleleri sübut ifade eder. Asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa  asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karînelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

ذِكْرٌ , Kur’an’dan kinayedir.  لِلْعَالَم۪ينَۙ  car mecruru  ذِكْرٌ ‘un mahzuf sıfatına mütealliktir. Sıfatın hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır.

Nüzul sırası itibariyle 7. olan Tekvîr suresindeki  اِنْ هُوَ اِلَّا ذِكْرٌ لِلْعَالَم۪ينَ [O; alemler için bir hatırlatma olmaktan başka bir şey değildir.] (Tekvîr 81/27) ayeti de -ileride buna tekrar değineceğiz- aynı şekilde nefy ve istisna yolu ile gelen bir hasrdır. Bu cümle Yusuf/104 ve Sad/87’de de geçmektedir.  ذِكْرٌ ’den kastedilen Kur’ân’dır. Bu üslup yolunun kullanılmasından, muhatapların bir şeyleri inkâr ettiği ve bu yüzden onların inkârına karşılık geldiği anlaşılmaktadır. Müşrikler, Kur’an’ın vahiy olduğunu inkâr edip onu şeytanın, kâhinin ve bir mecnunun sözü olarak görüyorlardı. [Kur’an, kovulmuş şeytanın sözü değildir.] (Tekvîr 81/25) ayeti de onların söylemlerinin böyle olduğunu göstermektedir. İşte Allah, onların vahye dair inkârları karşısında inkârcı bir tutum seçen bu muhataba bu yolla hitap etmiştir. Onların iddialarında yanlış yolda olduğunu [Siz nereye gidiyorsunuz?] (Tekvîr 81/26) cümlesi ile bildirdikten sonra onları hakikate yönlendirmek için [O; âlemler için ancak bir öğüttür] ayetini bildirmiştir. İbn Âşûr, bu ayette izafi hasr olduğunu söylemiştir. Verdiği bilgilere göre Kur’an; ذِكْرٌ  kelimesi üzerine hasredilerek onun, mecnun ve kâhin sözü olduğuna dair iddianın iptal edilmesi amaçlanmıştır. 

Yine bu surenin 27. ayetinde -yukarıda ele almıştık-  nefy ve istisna edatı ile yapılan hasr üslubu ile Kur’an’ın sadece bir öğüt olduğu beyan edilmiştir. Tekvîr suresi zikrettiğimiz bu ayetlerle birlikte içerik olarak bir bütün halinde değerlendirildiğinde hitap muhatap ilişkisi ve ilk dönem açısından önemli bir muhtevaya sahiptir. Hz. Peygamber’in vahyi karşısında direnç gösterip bu vahyin, şeytan sözü olduğunu iddia eden müşriklerin inkârına karşılık Allah’ın katında değerli bir elçi olan Cebrâil’in sözü olduğunu Allah onlara deklare etmiştir. Aynı şekilde getirdiği vahiyden dolayı Hz. Peygamber’i mecnun olarak gören müşrik taifesine karşı onun, mecnun olmadığı açıkça ilan edilmiştir. Burada müşriklerin şöyle bir tutumu ortaya çıkmaktadır: Bu taife vahyi getiren Cebrâil’i, vahyin kendisine geldiği peygamberi, vahyin içeriğini ve vahyi gönderen Allah’ın dilemesinin her şeyin üstünde olduğunu inkâr edip kendilerini müstağni görüyorlardı. İşte bu inkârları sebebiyle surenin başında onlar kıyametle uyarılıp hesapların görülmesi ile korkutuldular. Sonra da onların nazarında bilinen şeylere Allah yemin ettikten sonra, onların inkâr ettikleri şeylerin değerini yüceltti ve hasr yolu ile onların inkârlarına cevap verdi. (Ali Karataş, Erken Dönem Mekkî Surelerdeki Nefy ve İstisna ile Yapılan Hasr, Âşûr)

Alemlerden maksat, insanlar ve cinlerdir. Bunun böyle olduğu akıl gereğidir. Çünkü insanlar ve cinler vaaz ve irşada muhtaçtırlar. Doğru yola girmek isteyenler de, iman ve ibadetle mükellef olanlardır. Bu yola girmek de ancak hakkın araştırılması ve doğrunun benimsenmesiyle mümkündür. (Rûhu’l Beyân)