وَمَا تَشَٓاؤُ۫نَ اِلَّٓا اَنْ يَشَٓاءَ اللّٰهُ رَبُّ الْعَالَم۪ينَ
Kur’an’ın insanlar için, özellikle doğru yolu tercih etmek isteyenler için uyarıcı, hatırlatıcı ve yol gösterici bir kitap olduğu vurgulandıktan sonra, “doğru yoldan gitmek isteyenler için” ifadesinin açıkça gösterdiği üzere, İslâm’ın din ve vicdan özgürlüğü ilkesi esas alınarak, artık bunlardan ders çıkarıp doğru yolu seçmek insanların hür iradelerine bırakılmış; dolaylı olarak hiç kimsenin kendi iradesinin dışında bir tercihe zorlanamayacağına işaret edilmiştir. Bununla birlikte insanların irade ve eylem güçleri, bir işi dileyip isteme ve yapma imkânları da temelde kendilerinden değil, yine Allah’tandır. Ama imtihan gereği Allah böyle olmasını dilemiş, insanlara bazı eylemlerinde dileyip seçme ve irade hürriyeti vermiştir (bk. İnsan 76/30).
وَمَا تَشَٓاؤُ۫نَ اِلَّٓا اَنْ يَشَٓاءَ اللّٰهُ رَبُّ الْعَالَم۪ينَ
Fiil cümlesidir. وَ atıf harfidir. مَا nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır.
تَشَٓاؤُ۫نَ fiili نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur. اِلَّٓا hasr edatıdır.
اَنْ muzariyi nasb ederek manasını masdara çeviren harftir. Fiili muzarinin başına اَنْ harfi geldiği zaman onu nasb ettiği gibi anlamını da masdara çevirmektedir. Bu tür masdarlara masdar anlamı içerdikleri için “tevilli masdar (masdar-ı müevvel cümlesi)” denmektedir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اَنْ ve masdar-ı müevvel, mahzuf harfi cer ile birlikte تَشَٓاؤُ۫نَ fiiline mütealliktir.
يَشَٓاءَ fetha ile mansub muzari fiildir. اللّٰهُ lafza-i celâl fail olap lafzen merfûdur. رَبُّ lafza-i celâlin sıfatı olup damme ile merfûdur. الْعَالَم۪ينَ muzâfun ileyh olup cer alameti ى ‘dir. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanırlar.
الْعَالَم۪ينَ kelimesi sülâsî mücerred olan علم fiilinin ism-i failidir.
İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
وَمَا تَشَٓاؤُ۫نَ اِلَّٓا اَنْ يَشَٓاءَ اللّٰهُ رَبُّ الْعَالَم۪ينَ
Ayet, istînâfiye olarak fasılla gelmiştir.
Cümle menfi muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. اِلَّٓا istisna edatı, masdar-ı müevvel اَنْ يَشَٓاءَ اللّٰهُ رَبُّ الْعَالَم۪ينَ , müstesnadır.
تَشَٓاؤُ۫نَ fiilinin mef’ûlünün hazfi, umum ifade eder. (Âşûr, İnsân/30)
اَنْ ve akabindeki اَنْ يَشَٓاءَ اللّٰهُ رَبُّ الْعَالَم۪ينَ cümlesi, masdar teviliyle, mahzuf zaman zarfının muzâfun ileyhi konumundadır. Takdiri إلا وقت مشيئة الله (Allah’ın dilediği vakit hariç) şeklindedir.
Masdar-ı müevvel olan cümle müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Müsnedün ileyhin bütün esma-i hüsnaya ve kemâl sıfatlara şamil olan lafza-i celâlle marife olması telezzüz, teberrük ve haşyet duyguları uyandırmak içindir.
Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde اللّٰهِ isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.
يَشَٓاءَ - تَشَٓاؤُ۫نَ fiillerinde, gaib müfred zamirden muhatap çoğul zamirine iltifat vardır. Ayrıca bu kelimeler arasında iştikak cinas-ı ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
Lafza-i celâlin sıfatı olarak gelen رَبُّ الْعَالَم۪ينَ izafeti veciz ifade içindir. Rabb ismine muzâfun ileyh olan الْعَالَم۪ينَ için tazim ifade eder.
Ayette ulûhiyet ve rubûbiyet ifade eden isimler bir arada zikredilmiştir. Allah ve Rabb isimleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
Bu ayet nefy ve istisna üslubuyla kurulmuştur. Bundan önceki iki ayette istikamet üzere olmak isteyenler için Kur’ân’ın bir öğüt olduğu ifade edildikten sonra bu ayette dileme ve isteme yalnızca âlemlerin Rabbi olan Allah’a hasredilmiştir. Benzer bir ifade, İnsan suresinin 29 ve 30. ayetlerinde de yer almaktadır. Dilemenin yalnızca Allah’a ait kılınması muhataplar içinde inkâr durumunda olan birilerin varlığını göstermektedir. Buna göre dilemeyi kendisinde gören birileri olmalıdır. Rivayetler bu yaklaşımımızı desteklemektedir. Sa‘lebî’nin tefsirinde (v. 427/1036) yer alan bir rivayete göre “istikamet üzere olmayı isteyenler için” (et-Tekvîr 81/28) ayeti nazil olduğunda Ebu Cehil, “Biz istersek istikamet üzere oluruz, istemezsek olmayız.” dediğinde Allah bu ayeti indirdi. O, bu tavrıyla Allah’ın ayetine karşı inkârcı bir tutum takınmış, Allah da bu inkârına karşılık dilemeyi âlemlerin Rabbi olarak yalnızca kendisine hasretmiştir. Bu hasr üslubu ile o kişi, inkârcı durumuna düşürülmüştür. (Ali Karataş, Erken Dönem Mekkî Surelerdeki Nefy ve İstisna ile Yapılan Hasr)
Önceki ayetin de delalet ettiği gibi dilenecek şey doğru yoldur. Buradan da anlaşılıyor ki onlardan bir kısmı doğru yolu istemekte, bir kısmı ise istememektedir. Hitap ise doğru yolu isteyenleredir.
Sizin istemeniz, Allah'ın istediği vakitte olur. Sizin isteğiniz, Allah'ın isteği olmadan gerçekleşmez. Çünkü ihtiyarî istek, sonradan olma istektir. Bu isteği ortaya çıkaracak birine ihtiyaç vardır. Bunun ortaya çıkması ise, yaratıcının isteğine bağlıdır. Buradan ortaya çıkan sonuç şudur: İstikametin gerçekleşmesi, bunun istenmesine bağlıdır. Bu istek ise, Allah'ın kişiye bu iradeyi vermesine bağlıdır. Ehl-i sünnetin görüşü budur.
"Alemlerin Rabbi" demek, mahlukatın sahibi ve hepsinin terbiyecisi demektir." (Rûhu’l Beyân)
"Allah dilemedikçe" ayeti mutlak görünmekle beraber metinde anılmayan bir mef'ûl (tümleç) vardır. Böyle bir mef'ûlün olup da zikredilmediğini gösteren karine fiilin müteaddi (geçişli) olması, bu zikredilmeyen mef'ûlün ne olduğunu gösteren karine de "siz dilemezsiniz" ayetidir. Dolayısıyla mananın, "Allah, sizin dilemenizi dilemedikçe" demek olduğu kuşkusuzdur. Bu da hem dilemeyi hem de onun mef'ûllünü kapsamış olmak için anılan dilemenin, dilenen şeyin olmasını gerektirici olması, sözün akışının gereğidir, daha düşün "Siz dilemezsiniz" fiili de aynı şekilde müteaddi olduğu için bir mef'ûlü (tümleci)nin bulunması gerekir. Bu tümleç de daha önce geçenlerden anlaşıldığına göre "doğru yolda olmak"tır. Ancak hitap herkese olduğuna göre, bunda daha genel olarak "herhangi bir şey" yani "herhangi bir şeyi dileyemezsiniz" manası ihtimal dahilinde olduğu gibi, fiili lâzım (geçişsiz) fiil yerine koymak suretiyle yani, "siz hiçbir dileme yapamazsınız" demek olma ihtimali de vardır. Bu durumda ise doğru yolda olmak manası üzerinde minneti ifade için yaklaştırma, tamam olmak üzere bunun bir büyük önerme mevkiinde bulunması ve dolayısıyla "doğru yolda olmayı dilemeniz de ancak Allah'ın dilemesiyledir" diye örtülü bir dallandırma daha gözetilmesi gerekir. Birinci izah şeklinde ise buna ihtiyaç kalmamış olacağından doğrudan doğruya "siz doğru yolda olmayı dileyemezsiniz" diye anlamak daha kestirme ve daha iyi olmuş olur. Onun için araştırmacı âlimler bizim söylediğimiz gibi hep bunu tercih etmişlerdir.
Bununla beraber hitap genel olmak için fiili lâzım (geçişsiz) fiil yerinde veya "siz hiç bir şey dileyemezsiniz" şeklinde bir büyük önerme olmasını tercih edenler de olmuştur. Çünkü bu durumda Allah'ın dilemesi olmadıkça kulun hiçbir dilemesinin olamayacağı açık seçik ve ibare ile ifade edilmiş olur ki, bu da Ehl-i Sünnet'in tam görüşüdür. Doğru yolda olmayı dilemesiyle kayıt altına alındığı takdirde ise, bu büyük önerme ibare yoluyla değil, delalet yoluyla anlaşılmış olacaktır. Bu zahirî manaya daha uygun gibi görünürse de beyan ettiğimiz şekilde doğru yolda olma siyakına takribinde bir mukaddimeye daha muhtaç olacağından dolayı asıl söylenecek şeyden uzaklaşmaktır.
(Elmalılı)
Surenin sonunda konuyu en güzel şekilde bağlayarak mükemmel bir sonuç teşkil eden bu ayet, sözün makama ve girişe uygun güzel bir şekilde tamamlanması olan hüsn-i intihâ sanatının güzel bir örneğidir.
Kur’an surelerinin bitişi de girişi gibi belîğdir. Sureler o kadar güzel bir şekilde sona ermiştir ki muhatap artık başka bir şey duymak istemez. Sureler; dua-vasiyet, farzlar, tahmîd ve tehlîl, öğüt, vaat ve vaîd gibi sûrede işlenen konuya uygun bir sözle sona erer. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Bedî’ İlmi)
Surenin, ayet sonlarındaki fasıla harfleri ile meydana gelen lafzî güzellik, muhatabın dinlemeye ve okumaya olan meylini artırmaktadır.