Mutaffifin Sûresi 26. Ayet

خِتَامُهُ مِسْكٌۜ وَف۪ي ذٰلِكَ فَلْيَتَنَافَسِ الْمُتَنَافِسُونَۜ  ...

Onun (içiminin) sonu bir misktir (ağızda misk gibi koku bırakır). İşte yarışanlar, bunun için yarışsınlar.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 خِتَامُهُ ki onun sonu خ ت م
2 مِسْكٌ misktir م س ك
3 وَفِي ve
4 ذَٰلِكَ işte bunun için
5 فَلْيَتَنَافَسِ yarışsınlar ن ف س
6 الْمُتَنَافِسُونَ yarışanlar ن ف س
 

Gerçek erdem sahibi kimselerin cennette karşılaşacakları nimetler tasvir edilmektedir. Amel defterleri “illiyyîn”de korunanların, cennette sevinç ve mutluluk içinde yaşayacakları, koltuklar üzerinde oturup seyredecekleri ifade edilmekle birlikte neyi veya kimi seyredecekleri belirtilmemiştir. Müfessirler, Allah’ın onlar için hazırlamış olduğu ikramları veya cehennemde bulunanların hallerini yahut yüce Allah’ın zâtını seyredeceklerini söylemişlerdir. “Onlar, o gün elbette rablerinden mahrum bırakılacaklardır” meâlindeki 15. âyeti, âhirette inkârcıların Allah’ın zâtını görmekten mahrum kalacakları yönünde yorumlayan müfessirlerden bazıları, “...koltuklar üzerinde oturup seyrederler” meâlindeki 23. âyeti de müminlerin âhirette –bilemeyeceğimiz bir tarzda– Allah’ı görecekleri şeklinde yorumlamışlardır (bk. Râzî, XXXII, 98; Şevkânî, V, 466; İbn Âşûr, XXX, 205).

Kur’an’da, genellikle insanlarda eksik de olsa bir çağrışım yapması ve sonuçta bir arzu uyandırması için cennet nimetleri dünya hayatında haz, tat ve zevk veren bazı maddeler için kullanılan kelimelerle, isimlerle anılmış, bu yönde somut örnekler üzerinden tasvirler yapılmıştır. Burada da müminlere “mühürlenmiş, mührü de misk olan nefis bir içki”nin, bir başka yoruma göre de “içince ağızda misk kokusu bırakan bir içki”nin sunulacağı bildirilmektedir. “İçki” diye çevirdiğimiz rahîk kelimesi Arapça’da “saf ve iyi cins şarap” için kullanılır (Taberî, XXX, 105; İbn Âşûr, XXX, 205). Ancak Sâffat sûresinde (37/47) cennet içkisi tanıtılırken “İçenleri sarhoş etmez” buyurulmuştur. Secde sûresinde de (32/17) daha genel bir ifadeyle “Yaptıklarına karşılık olarak onlar için saklanan mutlulukları hiç kimse bilemez” buyurularak cennet nimetlerinin dünyadakilere göre mahiyet farkına, onların bu dünyada bilinen ve tadılandan büsbütün farklı olduğuna dikkat çekilmiştir. Bu fark, cennet nimetlerinin sırf iyi ve mutluluk verici oluşundadır. Esasen cennetin esenlik, mutluluk ve erdem yurdu olacağına dair pek çok âyet, oradaki nimetlerin –dünya dilindeki kelimelerle ifade edilse de– insanlar arasında kıskançlık, huzursuzluk, çekişme, mutsuzluk, haksızlık, hastalık, keder vb. olumsuzluklar doğuracak türden olmayacağını açıkça göstermektedir.

Burada cennet içkisi tanıtılırken 25. âyette onun karışımının tesnîmden olduğu ifade edilmiştir. Tefsirlerde tesnîmin sözlük anlamı genellikle “suyu, yukarıdan aşağıya akıp duran kaynak” şeklinde verilir ve bu bağlamda cennetteki yüksek bir su kaynağını ifade ettiği belirtilir (meselâ bk. Taberî, XXX, 110). İbn Abbas’a isnat edilen bir açıklamada, Secde sûresinin 17. âyeti hatırlatılarak tesnîmin, iyiler için hazırlanmış bir cennet nimeti olup onun mahiyetini Allah’tan başkasının bilemeyeceği ifade edilmiştir. Hasan-ı Basrî’nin de “Tesnîm, Allah’ın cennet ehli için hazırlayıp gizli tuttuğu nimettir” dediği nakledilir (Râzî, XXX, 100). Tefsirlerde, “Allah’a yakın olanların içecekleri bir kaynak” meâlindeki 28. âyetin “tesnîm”i açıkladığı belirtilmektedir.

 

خِتَامُهُ مِسْكٌۜ


Ayet, رَح۪يقٍ ‘nın ikinci sıfatı olarak mahallen mecrurdur. İsim cümlesidir.  خِتَامُهُ  mübteda olup lafzen merfûdur. Muttasıl zamir  هُ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.  مِسْكٌۜ  haber olup lafzen merfûdur.


وَف۪ي ذٰلِكَ فَلْيَتَنَافَسِ الْمُتَنَافِسُونَۜ


وَ  itiraziyyedir.  ف۪ي ذٰلِكَ  car mecruru  يَتَنَافَسِ  fiiline mütealliktir.  فَ  mukadder şartın cevabının başına gelen rabıta veya fasiha harfidir. Takdiri, إن تمّ التنافس في الأشياء فليتنافس  (Eğer bazı konularda rekabet varsa bırakın rekabet etsinler) şeklindedir.

لْ  emir lamıdır. يَتَنَافَسِ  sukün ile meczum muzari fiildir.  الْمُتَنَافِسُونَۜ  fail olup ref alameti و ‘dır. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanır. 

يَتَنَافَسِ  fiili, sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil tefâ’ul babındadır. Sülâsîsi  نفس ‘dir. 

Tefâ’ul babı müşareket manasında kullanılır. Müşareket: Bir işin iki kişi veya iki grup arasında yapıldığını anlatır. Fail ve meful aynı işi yapmıştır. Müşareket bâbı olan mufaale babıyla bu bab arasındaki fark: Müfaale babında lafızda fail olan, işi başlatan ve galip durumunda olandır. Bu babda ise fail ve meful arasında işi yapma konusunda müsavilik (eşitlik) olandır. Bu sebeple tefaul babında her ikisi de faillikte aynı olup mağlup olan olmadığından bazen meful zikredilmez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

الْمُتَنَافِسُونَۜ  sülâsi mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan tefâ’ul babının ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

خِتَامُهُ مِسْكٌۜ 


Önceki ayetteki  رَح۪يقٍ  için ikinci sıfat olarak gelen ayetin fasıl sebebi kemâl-i ittisâldir. Sıfat, tabi olduğu kelimenin sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan ıtnâb sanatıdır.

Mübteda ve haberden müteşekkil sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi faide-i haber ibtidaî kelamdır.

İsim cümlesi sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

خِتَامُهُ  mübteda,  مِسْكٌ  haberidir.

خِتَامُهُ مِسْكٌ  [Onun sonu misktir.] ayetinde teşbîh-i belîğ vardır. Yani güzel koku ve hoşlukta misk gibidir. Burada benzetme edatı (teşbih edatı) ile benzetme yönü (vech-i şebeh) zikredilmeyerek teşbîh-i belîğ olmuştur. (Safvetü’t Tefâsir)

 

 وَف۪ي ذٰلِكَ فَلْيَتَنَافَسِ الْمُتَنَافِسُونَۜ


وَ , itiraziyyedir.  ذٰلِكَ  car mecruru,  يَتَنَافَسِ  fiiline mütealliktir. Şart üslubunda gelen ayette şart cümlesi mahzuftur. 

فَ , mukadder şartın cevabının başına gelen rabıtadır. Cevap olan  لْيَتَنَافَسِ الْمُتَنَافِسُونَ  cümlesi, emir üslubunda talebî inşâî isnaddır. 

Takdiri, … إن تمّ التنافس في الأشياء (Eğer bazı konularda rekabet varsa) olan şart cümlesinin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır.

Mahzuf şart ve mezkûr cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, şart üslubunda talebî inşâî isnaddır. 

Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. فَلْيَتَنَافَسِ  fiiline müteallik olan car mecrur  ف۪ي ذٰلِكَ , ihtimam için, amiline takdim edilmiştir. 

Allah’ın verdiği nimetlere işaret eden  ذٰلِكَ ’de istiare vardır. 

Bilindiği gibi işaret isimleri mahsus şeyler için kullanılır. Burada olduğu gibi aklî bir şeye işaret edildiğinde istiare oluşur. Câmi’; her ikisinde de “vücudun tahakkuku”dur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Beyân İlmi)

Ayrıca  ف۪ي ذٰلِكَ’ deki  ف۪ي  harfinde istiare-i tebeiyye vardır.  ف۪ي  harfindeki zarfiyet manası dolayısıyla nimetler, mazruf mesabesindedir. Allah’ın onlara olan lütfu mübalağalı bir şekilde belirtmek üzere bu harf,  عَلَيْ  yerine kullanılmıştır. Nimete sahip olmak, adeta bir şeyin, bir kabın içinde muhafaza edilmesine benzetilmiştir.  Çünkü  nimet, hakiki manada zarfiyeye yani içine girilmeye müsait değildir. Câmi’, heriki durumdaki mutlak irtibattır.

ذَ ٰ⁠لِكَ  ile muşârun ileyh en kâmil şekilde ayırt edilir. Dil alimleri sadece mühim bir haber vermek istedikleri zaman muşârun ileyhi bu işaret ismiyle kâmil olarak temyiz ederler. Çünkü bu şekilde işaret ederek verdikleri haber başka hiçbir kelamdan bu kadar açık bir şekilde ortaya konmaz. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sûreleri Belâgi Tefsiri, Duhan/57, C. 5, s. 190)

لْيَتَنَافَسِ ‘deki emir lamı teşvik ve tahrik için kullanılmıştır. (Âşûr)  

مُنافس , başkasında görülen bir olgunluğa imrenip ona yetişmek veya daha ileri gitmek için nefislerin güzel şeylerde yarışması duygusudur ki nefsin şerefinden ve gayesinin yüceliğinden kaynaklanır. Haset ile arasındaki fark açıktır. Haset eden olgunluk ve kemale düşmandır. Haset ettiği kimsenin zarar görmesinden, nimetinin yok olmasından memnun kalır. Burada sözü edilen yarışcı ise olgunluğa aşıktır. O, karşısındakinin aşağı düşmesini değil, kendisinin daha ileri gitmesini ister. (Elmalılı)

مُتَنَافِسُونَۜ - يَتَنَافَسِ  kelimeleri arasında cinas-ı iştikak ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

الْمُتَنَافِسُونَۜ  kelimesi, يَتَنَافَسِ  fiilinin  تفاعلة  babında ism-i fail vezninde gelerek mübalağa ifade etmiştir. İsm-i fail dolayısıyla yarışı kendi iradeleriyle yaptığını ifade eder. 

تَنَافِسُ  için Vahidî, "Birisi, birşey hususunda cimrilik edip bu şeyin bir başkasına geçmediği zaman, نَفَسْتُ عَلَيْهِ الشَّيْءَ  denilir demiştir. Buradaki تَنَافِسُ de, bu kökten tefa'ul babında olup, iki şahıstan her birinin adeta o şeyin kendinde kalmasını istemesi manasınadır. Buna göre mana, "O içki için istekli olanlar, Allah'ın taatına üşüşmek-koşuşmak suretiyle isteklerini ortaya koysun, yarışsınlar" şeklindedir" demiştir. (Fahreddin er-Râzî)