Bürûc Sûresi 19. Ayet

بَلِ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا ف۪ي تَكْذ۪يبٍۙ  ...

Hayır, inkâr edenler, hâlâ yalanlamaktadırlar.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 بَلِ doğrusu
2 الَّذِينَ kimseler
3 كَفَرُوا inkar eden(ler) ك ف ر
4 فِي içindedirler
5 تَكْذِيبٍ bir yalanlama ك ذ ب
 
Allah Teâlâ’nın, dilediğini yapan yüce kudretin sahibi olduğu ve yakalamasından hiç kimsenin kurtulamayacağı gerçeği Firavun ve Semûd orduları (kavimleri) örneği ile anlatılarak Hz. Peygamber ve müminler teselli edilmektedir. Çünkü bu iki topluluk ilâhî mesajları inkâr etmeleri ve işledikleri zulümler sebebiyle ilâhî bir ceza neticesinde tarih sahnesinden silinip gitmişlerdir (Firavun ve kavmi hakkında bk. A‘râf 7/103-136; Semûd kavmi hakkında bk. 7/73-78; Hûd 11/61-68). 19-20. âyetlerde bütün bu anlatılanlara rağmen Mekkeliler’in hâlâ inkâr içinde oldukları ve Kur’an’ın onlara yönelik uyarı dolu açıklamalarına aldırış etmedikleri için Firavun ve Semûd kavimlerinin başına gelen felâketlerin veya benzeri ağır sonuçların putperest Araplar için ve genel olarak başka zamanlarda başka inkârcı ve zalimler için de söz konusu olabileceği uyarısında bulunulmaktadır. Kaynak : Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 594
 

بَلِ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا ف۪ي تَكْذ۪يبٍۙ


بَلْ , idrâb ve atıf harfidir.Önce söylenen bir şeyden vazgeçmeyi belirtir. Buna idrâb denir.  ‘Öyle değil, böyle, fakat, bilakis, belki’ anlamlarını ifade eder. 

Kendisinden sonra gelen cümle ile iki anlam ifade eder:

1. Kendisinden önceki cümlenin ifade ettiği anlamın doğru olmadığını, doğrusunun sonraki olduğunu ifade etmeye yarar. Bu durumda edata karşılık olarak “oysa, oysaki, halbuki, bilakis, aksine” manaları verilir. 

2. Bir maksattan başka bir maksada veya bir konudan diğer bir konuya geçiş için kullanılır. Burada yukarıda olduğu gibi, bir iddiayı çürütmek ve doğrusunu belirtmek için değil de bir konudan başka bir konuya geçiş içindir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

İsim cümlesidir. Cemi müzekker has ism-i mevsûl  الَّذ۪ينَ  mübteda olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası كَفَرُوا ‘dir. Îrabdan mahalli yoktur. 

كَفَرُوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur. ف۪ي تَكْذ۪يبٍ  car mecruru mahzuf habere mütealliktir.
 

بَلِ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا ف۪ي تَكْذ۪يبٍۙ


Ayet, istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir.  بَلْ  idrâb harfi, intikal içindir.

بَلِ , atıf edatlarındandır. Ancak diğer atıf edatları gibi hüküm bakımından atıf görevi görmez. Bu edat, sadece matufu îrab yani hareke bakımından matufun aleyhe atfeder. Anlamsal açıdan ise tersinelik ilişkisi kurar. (Abdullah Hacıbekiroğlu, Arap Dilinde Edatların Metinde Kurduğu Anlamsal İlişkiler, Doktora Tezi)

Mübteda ve haberden müteşekkil sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Cemi müzekker has ism-i mevsûl  الَّذ۪ينَ , mübteda konumundadır. Mevsulü her zaman takip eden sılası olan  كَفَرُوا  cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, S.107)

Müsnedün ileyhin ismi mevsûlle gelmesi, bilinen kişiler olduğunu belirtmesi yanında, bahsi geçen kişileri tahkir içindir.

Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır.  ف۪ي تَكْذ۪يبٍۙ  car mecruru, الَّذ۪ينَ ’nin mahzuf haberine mütealliktir.

تَكْذ۪يبٍۙ , bütün cinslere şamil masdar vezninde gelerek mübalağa ifade etmiştir. Kelimedeki nekrelik, nev, kesret ve tahkir ifade eder.

 ف۪ي تَكْذ۪يبٍۙ  ibaresindeki  ف۪ي  harfinde istiare vardır. Bilindiği gibi  فِی  harfi zarfiye manası içerir. Ayette yalanlama, içi olan bir şeye benzetilerek istiare yapılmıştır. Câmi’, her ikisindeki mutlak irtibattır. Bu istiareyle, içinde bulundukları durumun şiddetli kötülüğü, küfürlerinin onları kapalı bir mekân gibi tamamen kuşattığı ifade edilerek vurgulanmıştır.

تَكْذ۪يبٍۙ - كَفَرُوا  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr ve tefennün sanatları vardır.

Aksine, senin kavminin nankörce inkâr edenler’i, hala yalanlamakta, yani yalanlamakta ve azaba müstehak durumdadırlar! (Keşşâf)

Burada idrâb sanatının anlamı, müşriklerin durumunun, anlatılan kimselerin durumundan daha şaşırtıcı olmasıdır; çünkü onların hayat hikayelerini ve başlarına gelenleri işitip, onların mahvoluşlarının izlerini görmüş olmalarına rağmen ibret almamakta; onlarınkinden daha yoğun biçimde yalanlamaktadırlar! (Keşşâf)

Bu ayette kâfirler için kınama ve uyarı vardır. Çünkü inkâr edenler, Allah Teâla’ya sırt çevirip topluca heva ve şehvete yöneldiler. (Alûsi)

تَكْذ۪يبٍ  kelimesinin nekre gelmesi de yalanın büyüklüğüne ve vehametine delalet eder. (Alusi)

بَلِ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا ف۪ي تَكْذ۪يبٍ  [Hayır, kâfirler yalanlamaktadır.] ondan vazgeçmezler,  بَلْ  edatının içerdiği idrâbın manası şudur: Onların halleri bunların hallerinden daha acayiptir; çünkü onların kıssalarını işittiler, helâk izlerini gördüler ve onlarınkinden daha şiddetli vaziyette yalanladılar. (Beyzâvî)