Bürûc Sûresi 21. Ayet

بَلْ هُوَ قُرْاٰنٌ مَج۪يدٌۙ  ...

Hayır, o (yalanlamakta oldukları kitap) şanı yüce bir Kur’an’dır.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 بَلْ hayır
2 هُوَ o
3 قُرْانٌ bir Kur’an’dır ق ر ا
4 مَجِيدٌ şerefli م ج د
 
İnkârcıların “O, sihirdir, beşer sözüdür, öncekilerin efsaneleridir” gibi asılsız iddialarla inkâr ettikleri Kur’an’ın –onların bu tür iddialarının aksine– levh-i mahfûzda korunmuş Allah kelâmı ve şanı yüce Kur’an olduğu vurgulanmıştır. Sözlük anlamı “korunan levha” olan levh-i mahfûz terimi hakkında müfessirler farklı görüşler ileri sürmüşlerdir: a) Bütün nesne ve olaylara ilişkin ilâhî ilim ve takdirin kayıtlı bulunduğu, mahiyetini bilemeyeceğimiz bir kitaptır (Râzî, XXXI, 125; Kurtubî, XIX, 299; Elmalılı, VIII, 5696). b) Yedi kat göğün üzerinde bulunan ve şeytanlara ulaşmaları yasaklanan bir levhadır (Zemahşerî, IV, 240). c) Kur’an’ın levh-i mahfûzda olduğunun belirtilmesi, onun hiçbir zaman tahrif edilmeyeceğini, her dönemde bütün keyfî ilavelerden, çıkarmalardan ve lafzî değişikliklerden korunacağını ifade eder. Nitekim Kur’an başından günümüze kadar, bunun için hem ezberlenerek hem de yazılarak korunmuş olup, kıyamete kadar da korunacağında kuşku yoktur (bk. Esed, III, 1255; bu konuda daha geniş bilgi için bk. Yusuf Şevki Yavuz, “Levh-i Mahfûz”, DİA, XXVII, 151). Kaynak : Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 594
 

بَلْ هُوَ قُرْاٰنٌ مَج۪يدٌۙ


بَلْ , idrâb ve atıf harfidir. Önce söylenen bir şeyden vazgeçmeyi belirtir. Buna idrâb denir.  ‘Öyle değil, böyle, fakat, bilakis, belki’ anlamlarını ifade eder. 

Kendisinden sonra gelen cümle ile iki anlam ifade eder:

1. Kendisinden önceki cümlenin ifade ettiği anlamın doğru olmadığını, doğrusunun sonraki olduğunu ifade etmeye yarar. Bu durumda edata karşılık olarak ‘oysa, oysaki, halbuki, bilakis, aksine’ manaları verilir. 

2. Bir maksattan başka bir maksada veya bir konudan diğer bir konuya geçiş için kullanılır. Burada yukarıda olduğu gibi, bir iddiayı çürütmek ve doğrusunu belirtmek için değil de bir konudan başka bir konuya geçiş içindir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

İsim cümlesidir. Munfasıl zamir هُوَ  mübteda olarak mahallen merfûdur.  قُرْاٰنٌ  haber olup lafzen merfûdur.  مَج۪يدٌۙ  kelimesi  قُرْاٰنٌ ‘un sıfatı olup damme ile merfûdur.

Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapça’da sıfatın asıl adı na’t ( النَّعَتُ )dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut ( المَنْعُوتُ ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.

Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.

Sıfat mevsûfuna: cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar.

Sıfat iki kısma ayrılır: 1. Hakiki sıfat  2. Sebebi sıfat

Hakiki sıfat: 1- Müfred olan sıfatlar  2- Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.

1. Müfred olan sıfatlar: Müfred olan sıfatlar genellikle ism-i fail, ism-i mef’ûl, mübalağalı ism-i fail, sıfat-ı müşebbehe, ism-i tafdil, masdar, ism-i mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.

Gayrı akil (akılsız çoğullar) mevsûf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.

2. Cümle olan sıfatlar: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibh-i cümle olan sıfatlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

بَلْ هُوَ قُرْاٰنٌ مَج۪يدٌۙ


Ayet istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir.  بَلْ  idrâb harfi, intikal içindir. Mübteda ve haberden oluşan cümle, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.  هُوَ  mübteda,  قُرْاٰنٌ  haberdir.

قُرْاٰنٌ ’un sıfatı olan  مَج۪يدٌ , mübalağalı ism-i fail kalıbı olan sıfat-ı müşebbehe vezninde gelerek mübalağa ifade etmiştir. Bu kalıp bu vasfın mevsûfta sürekli varlığına, sıfatın mevsûfun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder.

Sıfat, mevsûfunun sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan tetmim ıtnâbı sanatıdır.

قُرْاٰنٌ مَج۪يدٌۙ  ifadesinde istiare vardır. Kur’an,  مَج۪يدٌۙ ‘le sıfatlanarak kişileştirilmiştir. Bu tavsif, Kur'an'ın azametini artırmaktadır. Kur’an, iradesi olan bir canlıya benzetilmiştir. İstiare sanatı yoluyla onun yüceliği, muhayyileyi harekete geçirerek mükemmel bir şekilde ifade edilmiştir.

Aksine!.. Bu, yani şu yalanladıkları kitap, şanlı şerefli, yani kitaplar içerisinde, nazmında ve mucizeliğinde makamı yüksek bir Kur’an’dır. İfade; izafetle  قُرْاٰنُ المجيدِ  şeklinde de okunmuş olup (Bu, Şan ve Şeref Sahibi’nin yani Allah’ın Kur’an’ıdır.) anlamına gelir. (Keşşâf)

بَلْ هُوَ قُرْاٰنٌ مَج۪يدٌۙ  ayetinde  بَلْ  idrâbı ile, Kur’an’ı yalanlayanları ve gerçeği yansıtmayan bilgilerle muhatabın zihin dünyasını şüphelerle doldurmaya çalışanları ikna etmeye çalışmaktadır. (Mehmet Nurullah Aktaş, Burûc Suresinin Kimliği Ve Üslûbu Üzerine)

قُرْاٰنٌ  kelimesi,  قُرِئَ  fiilinin masdarıdır. Çokluk manasına delalet eden  فُعْلانٍ  vezninde gelmiştir.  الشُّكْرانِ والقُرْبانِ  gibi. (Âşûr) 

Yalanladıkları bu şeyin mertebesi diğer kitapların hepsinden yüksek, nazmı ve icazı da onlardan daha yüce, şerefli bir Kur'an'dır. Bazılarının zannettiği gibi uydurulmuş değildir. Öncekilerin efsanesi de değildir. (Nesefî, Medâriku’t Tenzîl Ve Hakâîku’t Te’vîl)