Bürûc Sûresi 22. Ayet

ف۪ي لَوْحٍ مَحْفُوظٍ  ...

O, korunmuş bir levhada (Levh-i Mahfuz’da)dır.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 فِي
2 لَوْحٍ bir levhadadır ل و ح
3 مَحْفُوظٍ korunan ح ف ظ
 
İnkârcıların “O, sihirdir, beşer sözüdür, öncekilerin efsaneleridir” gibi asılsız iddialarla inkâr ettikleri Kur’an’ın –onların bu tür iddialarının aksine– levh-i mahfûzda korunmuş Allah kelâmı ve şanı yüce Kur’an olduğu vurgulanmıştır. Sözlük anlamı “korunan levha” olan levh-i mahfûz terimi hakkında müfessirler farklı görüşler ileri sürmüşlerdir: a) Bütün nesne ve olaylara ilişkin ilâhî ilim ve takdirin kayıtlı bulunduğu, mahiyetini bilemeyeceğimiz bir kitaptır (Râzî, XXXI, 125; Kurtubî, XIX, 299; Elmalılı, VIII, 5696). b) Yedi kat göğün üzerinde bulunan ve şeytanlara ulaşmaları yasaklanan bir levhadır (Zemahşerî, IV, 240). c) Kur’an’ın levh-i mahfûzda olduğunun belirtilmesi, onun hiçbir zaman tahrif edilmeyeceğini, her dönemde bütün keyfî ilavelerden, çıkarmalardan ve lafzî değişikliklerden korunacağını ifade eder. Nitekim Kur’an başından günümüze kadar, bunun için hem ezberlenerek hem de yazılarak korunmuş olup, kıyamete kadar da korunacağında kuşku yoktur (bk. Esed, III, 1255; bu konuda daha geniş bilgi için bk. Yusuf Şevki Yavuz, “Levh-i Mahfûz”, DİA, XXVII, 151). Kaynak : Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 594
 

ف۪ي لَوْحٍ مَحْفُوظٍ

 

ف۪ي لَوْحٍ  car mecruru  قُرْاٰنٌ ‘un ikinci mahzuf sıfatına mütealliktir.  مَحْفُوظٍ  kelimesi  لَوْحٍ ‘in sıfatı olup kesra ile mecrurdur. 

Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapça’da sıfatın asıl adı na’t ( النَّعَتُ )dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut ( المَنْعُوتُ ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.

Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.

Sıfat mevsûfuna: cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar.

Sıfat iki kısma ayrılır: 1. Hakiki sıfat  2. Sebebi sıfat

Hakiki sıfat: 1- Müfred olan sıfatlar  2- Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.

1. Müfred olan sıfatlar: Müfred olan sıfatlar genellikle ism-i fail, ism-i mef’ûl, mübalağalı ism-i fail, sıfat-ı müşebbehe, ism-i tafdil, masdar, ism-i mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.

Gayrı akil (akılsız çoğullar) mevsûf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.

2. Cümle olan sıfatlar: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibh-i cümle olan sıfatlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

مَحْفُوظٍ  kelimesi, sülâsi mücerredi  حفظ  olan fiilin ism-i mef’ûlüdür.

 

ف۪ي لَوْحٍ مَحْفُوظٍ


ف۪ي لَوْحٍ  car mecruru, önceki ayetteki  قُرْاٰنٌ ‘un mahzuf ikinci sıfatına mütealliktir. Sıfatın hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır.

مَحْفُوظٍ  kelimesi  لَوْحٍ  için sıfattır. Sıfat, tabi olduğu kelimenin sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan ıtnâb sanatıdır.

Hak Teâlâ burada, "O, Levh-i Mahfuz'dadır" buyurmuş, bir başka ayette ise, اِنَّهُ لَقُرْاٰنٌ كَرٖيمٌۙ * فٖي كِتَابٍ مَكْنُونٍۙ [O meknûn (korunan) bir kitap, şerefli bir Kur'an'dır.] (Vakıa, 56/77-78) buyurmuştur. Binaenaleyh  فٖي كِتَابٍ مَكْنُونٍ /meknûn kitap ile "levh-i mahfuz"un aynı şey olması muhtemeldir. Hem sonra Kur'an'ın mahfuz (korunmuş) oluşu ile, Hak Teâlâ'nın da, لَا يَمَسُّهُٓ اِلَّا الْمُطَهَّرُونَؕ [Ona ancak tertemiz olanlar dokunabilir.]  (Vakıa, 56/79) ayetinde buyurduğu gibi, kendisine tertemiz olanların dışındakilerin dokunmasından mahfuz (korunmuş) olduğu manası kastedilebileceği gibi, mukarreb meleklerin dışında, herhangi bir mahlukatın kendisine muttali olmaktan korunmuş olduğu manası da kastedilmiş olabilir. Yine bu ifadeyle, onda hiçbir tağyir ve tebdilin olamayacağı manası da kastedilmiş olabilir. (Fahreddin er-Râzî)

Mücahid, ayette zikredilen levh-i mahfuzdan maksadın, Ümmül kitap olduğunu, Katade, Allah katında bulunan bir levha olduğunu, Enes b. Malik ise İsrâfîl'in alnı olduğunu söylemiştir. (Taberî)

Surenin son iki ayetinin, diğer ayetlerle son derece sıkı anlam  bağlantısı olan ve dinleyiciye sözün sona erdiğini bildiren, onda sözün devamına dair hiçbir merak bırakmayan ayetler olduğu aşikardır. Benzeri hüsn-i hatime örnekleri, Kur’an-ı Kerim’in bütün surelerinde görülebilir.

Kur’an surelerinin bitişi de girişi gibi belîğdir. Sureler o kadar güzel bir şekilde sona ermiştir ki muhatap artık başka bir şey duymak istemez. Sureler; dua-vasiyet, farzlar, tahmîd ve tehlîl, öğüt, vaad ve vaîd gibi sûrede işlenen konuya uygun bir sözle sona erer. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Bedî’ İlmi)