Târık Sûresi 1. Ayet

وَالسَّمَٓاءِ وَالطَّارِقِۙ  ...

Göğe ve târıka andolsun.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَالسَّمَاءِ göğe andolsun س م و
2 وَالطَّارِقِ ve tarık’a ط ر ق
 
“Gece çakıp görünen” şeklinde çevirdiğimiz târık, sözlükte “gece gelen, kapı çalan, şiddetle vuran” anlamlarına gelir. Yıldızlar gece görünüp gündüz kaybolduğu için onlara da târık denmiştir. Müfessirler buradaki târıkın özel bir yıldız mı yoksa genel anlamda yıldız mı olduğu konusunda farklı görüşler ileri sürmüşlerse de (bk. Zemahşerî, IV, 240-241; Şevkânî, V, 486-487) ışığı gecenin karanlığını delip yeryüzüne ulaştığı için 3. âyette bunu “delen yıldız” anlamında “en-necmü’s-sâkıb” tamlamasıyla tarif etmişlerdir. Bu tariften târıkın genel anlamda yıldız olduğu anlaşılmaktadır. Bu âyetlerde söze, göğe ve yıldıza yemin edilerek başlanmasının sebebi, 4. âyette belirtilen asıl konunun, yani insanın dünyadaki hayatının daima bir denetleyicinin, koruyucunun kontrolünde olduğu gerçeğinin önemine dikkat çekmektir. “Yıldızlarla da insanlar yollarını bulurlar” (Nahl 16/16) meâlindeki âyetin mecazi anlamından hareketle târık, “mânevî semadan gelip vicdana işleyen ve zihinlere nakşedilerek insanı içindeki ve dışındaki karanlıklardan çıkarıp aydınlatan ilâhî irşatlar” olarak da yorumlanmıştır (bk. Elmalılı, VIII, 5699). 4. âyette “gözetleyen” diye çevirdiğimiz hâfız kelimesini bazı müfessirler, “Oysa sizi gözetleyen muhafızlar, değerli yazıcılar var” (İnfitâr 82/10-11) meâlindeki âyetleri dikkate alarak “insanın yaptığı hayır ve şerri kaydeden yazıcı melekler” diye tefsir ederken (Zemahşerî, IV, 241; Elmalılı, VIII, 5701), bazıları da “Kişinin önünde ve arkasında Allah’ın emriyle onu kayıt ve koruma altına alan takipçiler vardır” (Ra‘d 13/11) âyetine dayanarak musibetlere karşı insanları koruyan muhafız melekler olarak tefsir ederler (İbn Kesîr, VIII, 396). Bununla birlikte hâfız kelimesini, “meleklerin yapıp ettiklerini de kontrol eden ve bilen, her şeyin koruyucusu (Hûd 11/57), her şeyi hakkıyla gözeten (Ahzâb 33/52) ve her şeye şahit olan (Mâide 5/117) Allah’tır” diye yorumlamak da mümkündür. Kaynak : Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 596-597
 

وَالسَّمَٓاءِ وَالطَّارِقِۙ


وَ  harf-i cer olup, kasem harfidir.  وَالسَّمَٓاءِ  car mecruru mahzuf fiile mütealliktir. Takdiri, أقسم (Yemin ederim) şeklindedir.  الطَّارِقِۙ  atıf harfi  وَ ‘la makabline matuftur. 

الطَّارِقِۙ  kelimesi, sülâsi mücerredi طرق  olan fiilin ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

وَالسَّمَٓاءِ وَالطَّارِقِۙ


Sure, berâat-i istihlâl sanatına uygun olarak, surenin konusuyla alakalı bir cümleyle başlamıştır. Böylece kelamın maksadına işaret edilmiştir. Ayrıca cümle, hüsn-i ibtidâ sanatının güzel bir örneğidir.

Kelama en güzel giriş şekillerinden biri de kelamın konusuyla alakalı bir şeyle başlamaktır. Böylece kelamın maksadına işaret edilmiş olur. Surenin bu ilk ayeti berâat-i istihlâl sanatının güzel bir örneğidir. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Bedî’ İlmi) 

Surenin ilk ayeti ibtidaiyye olarak gelmiştir.  وَ , kasem harfidir. Ayette, îcâz-ı hazif sanatı vardır. Muksemun bih olan  وَالسَّمَٓاءِ  car mecruru, takdiri  اقسم (Yemin ederim) olan mahzuf fiile mütealliktir. Muksemun aleyh olan kasemin cevabı, 4. ayette gelmiştir.

السَّمَٓاءِ  ve  الطَّارِقِۙ  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

Kur’an-ı Kerîm’de onyedi surenin başında ve sure içlerinde, Allah’ın zatına, fiillerine ve mahlukatına yemin edilmektedir.

Kur’an’da yemin edilen varlığın önemine dikkatleri çekmek, muhatabın tereddüt etmesi veya inkârcı olması gibi durumlarda Allah’ın kendi zatına, Kur’ân’a, meleklere, güneş, ay, yıldız, zaman, gece, gündüz, incir ve zeytin gibi nesnelere yemin edilmiştir.

Bu sure on yedi ayet olup Mekkîdir ve mebde (ilk yaratılış) ve mead (ahiret) bilgilerini öğrenmeye teşvik eden bir suredir. (Fahreddin er-Râzî) 

[Yemin olsun o göğe ve Târık'a.] Aslında  الطَّارِقِۙ , geceleyin gelip kapıyı çalana denir. Mâverdî şöyle dedi:  الطَّارِقِۙ 'ın aslı vurmaktır. Kendisiyle demire vurulduğu için çekice مِطْرِقَ  denir. Geceleyin yola çıkana da genellikle kapı çalma ihtiyacı duyduğu için  طَّارِقِۙ denir. Buradaki  طَّارِقِۙ 'tan maksat, geceleyin ortaya çıkan yıldızdır. Râğıp el-Isfahanî dedi ki: ”Yıldıza  طَّارِقِۙ  denmesi, sırf geceleyin gözükmesinden dolayıdır." (Rûhu’l Beyân)

Yeminin faydası, yemin edilen şeyin önemine dikkati çekerek verilen haberi desteklemektir. Burada iki şeye yemin olunuyor. Birisi gök, birisi de târıktır.

الطَّارِقِۙ , aslında  طرق  kökünden ism-i faildir.  طرق , bir ses işitilecek şekilde şiddetle vurmak, çarpmaktır. Bu asıl manasından genişletilerek bunun gerektirdiği birçok manada kullanılmıştır. ‘Çekiç’ ve ‘çomak’ manasına  مِطْرَقَ  bu köktendir. Yol manasına gelen  طريق  da bundan türetilmiştir. Zira yolcular ona ayak vururlar. Buna göre  طريق , esasen ‘tokmak vurur gibi şiddetle vuran’ demek olduğu halde sonra ayak vurmak, yol tepmek manasıyla lügat örfünde yola giden yolcuya isim olmuş ve bu manada yaygın şekilde kullanılarak hakikat olmuştur. Sonra ‘gece gelen’ manasında özelleşmiştir ki geceleyin gelip kapı çalan veya gönül hoplatan ziyaretçi manasını ifade eder. Mastarı طَرْق  ve  طُرُق ‘tur. Sonra bu manadan genişletilerek her ne olursa olsun geceleyin ortaya çıkıp göze, gönüle çarpan her şeye, hatta hayalî görüntülere dahi  طارق  denilmiştir. (Elmalılı)

Bazıları ise târık kelimesinin 1960'larda keşfedilen nötron yıldızlarını (pulsar) anlattığını ileri sürmüş ve o şekilde tercüme etmişlerdir.