وَمَٓا اَدْرٰيكَ مَا الطَّارِقُۙ
وَمَٓا اَدْرٰيكَ مَا الطَّارِقُۙ
İsim cümlesidir. وَ itiraziyyedir. مَٓا istifham harfi mübteda olarak mahallen merfûdur. اَدْرٰيكَ mübteda مَٓا ‘nın haberi olarak mahallen merfûdur.
اَدْرٰيكَ elif üzere mukadder fetha ile mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. Muttasıl zamir كَ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. اَدْرٰيكَ ‘bilmek’ anlamında kalp fiillerindendir.
Kalp fiilleri (iki mef’ûl alan fiiller); bir mef’ûl ile manası tamamlanamayıp ikinci mef’ûle ihtiyaç duyan fiillerdir. Bu fiiller isim cümlesinin önüne gelirler, mübteda ve haberi iki mef’ûl yaparak nasb ederler. 3 gruba ayrılırlar:
1. Bilmek manasında olanlar.
2. Sanmak manası ifade edenler, kesine yakın bilgi ifade ederler. “Sanmak, zannetmek, saymak, kendisine öyle gelmek” gibi manalara gelir.
3. Değiştirme manası ifade edenler. Aynı anlama gelmedikleri halde görevleri itibariyle onlara benzerliklerinden kalp fiilleri adı altına girmişlerdir.
Değiştirme manasına gelen fiiller ‘etti, yaptı, kıldı, edindi, dönüştürdü, değişik bir hale getirdi’ gibi manalara gelir.
Bilgi ve zan fiillerinden sonra bazen اَنَّ ’li ve اَنْ ’li cümleler gelir, bu cümleler iki mef’ûl kabul edilir. Bilmek, sanmak ve değiştirme manasına gelen bu fiiller 3 şekilde gelebilir: 1) İki mef’ûl alanlar, 2) İki mef’ûlünü masdar-ı müevvel cümlesi olarak alanlar, 3) İki mef’ûlü hazif olanlar. Kalp fiilleri iki mamûlü arasında olduğunda amel etmeleri de etmemeleri de caizdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
مَا الطَّارِقُۙ cümlesi اَدْرٰيكَ fiilinin iki mef’ûlü yerinde olup mahallen mansubdur.
مَٓا istifham harfi mübteda olarak mahallen merfûdur. الطَّارِقُۙ haber olup lafzen merfûdur. اَدْرٰيكَ fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi دري ’dir.
İf’al babı fiile tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazan da fiilin mücerret manasını ifade eder.
وَمَٓا اَدْرٰيكَ مَا الطَّارِقُۙ
وَ , itiraziyye, ayet muterizadır.
İtiraz, bir kelamın ortasında veya aralarında mana açısından benzerlik olan iki kelam arasında (ikincisi birincinin tekîdi, beyânı, bedeli veya matufu olma açısından) yer alan ve îrâbdan mahalli olmayan bir veya birkaç cümleye denir.(Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
İtiraz cümleleri, tenzîh, ta‘zîm, dua, tenbîh, teberrük, takrîr, tasrîh.. gibi çeşitli gayelere binaen yapılan itnab sanatıdır.
Önceki ve sonraki ayetler arasında itiraziye olan cümlede istifham harfi مَا mübteda, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelam olan اَدْرٰيكَ مَا الطَّارِقُ cümlesi, haberdir. Sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi olarak gelmiş, istifham üslubunda talebî inşâî isnaddır.
Müsnedin mazi fiil sıygasında cümle olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs, temekkün ve istikrar ifade etmiştir.
Mazi fiil sebat, temekkün ve istikrar ifade eder. (Hâlidî, Vakafât, s. 107)
مَا الطَّارِقُ cümlesi, اَدْرٰيكَ fiilinin iki mef’ûlu yerindedir. İstifham harfi مَا , mübteda olarak mahallen merfûdur. الطَّارِقُ haberdir. İstifham üslubunda talebî inşâî isnaddır.
مَٓا , istifham harfinin ve الطَّارِقُ isminin tekrarında ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
Ayetteki cümleler, istifham üslubunda olmasına rağmen, soru anlamında değildir. Cümleler, vaz edildiği anlamdan çıkarak tazim ve uyarı anlamına gelmesi nedeniyle mecazı mürsel mürekkeptir. Ayrıca bu istifhamlarda tecahül-i ârif sanatı söz konusudur.
Bilinen nefy üslubu yerine istifhamın tercih edilmesinin sebebi; istifhamda muhatabın aklını uyarmak, harekete geçirmek ve düşünmeye teşvik manası olmasıdır. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Hak Teâlâ وَالطَّارِقِ buyurunca, bu, dinleyenin kendisini mutlaka bilmek isteyeceği şeyler cümlesinden olmuş olur. Binaenaleyh Cenab-ı Hak bunun peşisıra وَمَٓا اَدْرٰيكَ مَا الطَّارِقُ [Tarık'ın ne olduğunu sana hangi şey bildirdi?] demiştir. Süfyan b. Uyeyne, "Kur'an'da وَمَٓا اَدْرٰيكَ şeklinde gelen her şeyi, Cenab-ı Hak, peygamberine haber vermiş, ne olduğunu bildirmiş; ama ماَ يُدْريكَ şeklinde gelenleri ise, haber vermemiş, cevabının ne olduğunu bildirmemiştir. Mesela, وَمَا یُدۡرِیكَ لَعَلَّ ٱلسَّاعَةَ قَرِیبࣱ [Ne bilirsin belki de kıyamet yakındır.] (Şura, 17) ayetinde olduğu gibidir" demiştir. (Fahreddin er-Râzî - Âşûr)
Tâhir bunun belki de bu kullanım sıygalarına mahsus bir şey olduğunu, bu konuda düşünülmesi gerektiğini söylemiştir. Belki de Şeyh Tâhir mazi fiille kullanımda konunun açıklanmasını ve muzari fiilden sonra ise konunun açıklanmaması hususunu araştırmayı kastetmiştir. Ben bu konuda Şeyh'in tavsiye ettiği gibi düşündüm ve bulabildiğim tek şey şu oldu: Mazi fiil geçmişte olan bir şeyi ifade eder, dolayısıyla bilinmesi gereken yerlerde kullanılır. “Onu sana ne bildirdi?” sorusu, onu sana bildiren şey hakkında değildir. Sual geçmiş hakkındadır. Yani bu olayın üzerinden zaman geçti, ama sen bilmediğin için biz şimdi sana bunu bildiriyoruz dercesine arkadan açıklama gelmiştir. Halbuki muzari fiille olan soru bu manada değildir. Çünkü muzari ya hale ya da geleceğe delalet eder. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, C. 3, s.130)
İbn Âşûr’a göre, bu rivayetler sahihse Kur’an’daki ما أدْراكَ ifadelerinin mef’ûllerinin kesinlikle gerçekleşeceğinin bildirildiği, وما يُدْرِيكَ ifadelerinin mef’ûllerinde ise böyle bir bilginin verilmediği söylenebilir. Bu yaklaşımın, birinci ifadedeki istifhamın korkutma ve olayın vahametini ortaya koyma, ikinci ifadedeki istifhamın ise inkâr amacıyla yapılmış olduğu öncülünden hareket etmesi mümkündür. Bunun yanında birinci ifadedeki sorunun geçmiş zaman, ikinci ifadedeki sorunun şimdiki-gelecek zaman kipinde sorulmuş olması da böyle bir anlam doğurabilir. Hatta geçmiş zaman kipi ile sorulan sorunun, cevabın şimdiki-gelecek zamanda bildirileceğine dair bir mesaj taşıdığı da söylenebilir. (Muhammed İsa Yüksek, Kur’an’daki ‘ve-mâ edrâke’ Kalıbı Bağlamında Metafizik Varlıkların Mahiyet Tespitinde Dilin İmkânı)
Tarık, yemin ile tazim edildikten sonra bu ifade ile de onun şanı yüceltilmekte ve onun kadrinin, insanların idrakinin erişemediği yükseklikte olduğuna dikkat çekilmektedir. O halde onun kadrini, Hallâk-i Alîm'den (her şeyi yaratan ve her şeyi bilen Allah'tan) telakki etmek gerekir. (Ebüssuûd)