A'lâ Sûresi 1. Ayet

سَبِّحِ اسْمَ رَبِّكَ الْاَعْلٰىۙ  ...

Yüce Rabbinin adını tespih et.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 سَبِّحِ tesbih et س ب ح
2 اسْمَ adını س م و
3 رَبِّكَ Rabbinin ر ب ب
4 الْأَعْلَى yüce ع ل و
 

Tesbîh, Allah’ı kendisine lâyık olmayan isimlerden, niteliklerden ve eylemlerden tenzih etmek, O’nun böyle kusurlardan uzak olduğunu kabul ve ifade etmektir. “Uygun şekil verme” diye çevirdiğimiz 2. âyetteki tesviye kavramı, Kur’an’da genellikle Allah’ın, yarattığı varlığa, onun varlık türünün gerektirdiği yapıyı, şekli vermesi, uygun forma kavuşturması” anlamında kullanılmaktadır. Bu âyette ise “sevvâ” fiilini –nesnesi belirtilmediğinden– “her şeye uygun şeklini verme” olarak anlamak gerekir (ayrıca bk. Hicr 15/29).

Allah’ın yol göstermesinden (3. âyet) maksat, yarattığı şeylerin tabiatını belirleyip onu yaratılış gayesine, hikmet ve hedefine doğru yöneltmesidir. Şevkânî âyeti şöyle yorumlar: “Allah varlıkların cinslerini, türlerini, niteliklerini, ne yapacaklarını, ne söyleyeceklerini ve nihayet ecellerini takdir etmiştir; her birini yapabileceği, kendisine uygun olan davranışlara yöneltmiş ve yaratıldığı amaç istikametinde gelişmesini kolaylaştırmış, din ve dünya işlerinde yapması gerekeni ona ilham etmiştir” (bk. V, 493).

4 ve 5. âyetler, Allah’ın baharda yeşil bitkileri bitirip vakti gelince onları kapkara bitki kalıntısı haline getirmesi şeklinde açıklandığı gibi mecazen “canlı varlıklara hayat veren ve zamanı gelince onları öldüren” anlamında da yorumlanabilir. Bazı çağdaş yorumcular 5. âyetin, kömür madeninin teşekkülüne işaret ettiğini ileri sürmüşlerdir. Buna göre ilâhî kudret önceleri her türlü bitkiyi, ağacı yetiştirip uzun zaman sonra bunları kömür haline getirmiştir, âyet bu olayı ifade etmektedir. Zira kömür yataklarının önceki jeolojik dönemlerde yaşamış olan dev bitkilerle ormanların geçirdiği değişikliklerin ardından yer altında basınç ve ısı etkisiyle kömüre dönüşmüş olduğu bilinmektedir. Cansız madde olan taş ve topraktan yemyeşil otların ve ormanların çıkması nasıl Allah’ın kudretini gösteren bir olaysa onların zamanla taş kömürüne dönüşmesi de öylece O’nun kudretini gösteren bir olaydır (bk. Elmalılı, VIII, 5747-5758; Emin Işık, “A‘lâ Sûresi”, DİA, II, 311).

 


Kaynak :  Kur'an Yolu Tefsiri Cilt:5 Sayfa:602-603
 
Bu âyet nâzil olunca, Peygamber Efendimiz onun namaz kılarken secdede “ Sübhâne Rabbiye’l-a’lâ” şeklinde söylenmesini tavsiye etmiştir. “ Fesebbih bismi Rabbike’l-azîm”( Vâkia 56,74,96; Hakka 69/52) âyeti nâzil olunca , onun da rükûda söylenmesini tavsiye etmiştir. 
( Ebû Dâvud, Salât 146,147; İbni Mâce, İkâmet 20; Ahmed b Hanbel, Müsned , I,232).
 

سَبِّحِ اسْمَ رَبِّكَ الْاَعْلٰىۙ


Fiil cümlesidir.  سَبِّـحْ  sükun üzere mebni emir fiildir. Faili müstetir olup takdiri  أنت ‘dir.  اسْمَ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.  رَبِّ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. Aynı zamanda muzâftır. Muttasıl zamir  كَ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.  الْاَعْلٰى kelimesi  رَبِّكَ ‘nin sıfatı olup mukadder kesra ile mecrurdur. 

Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapça’da sıfatın asıl adı na’t ( النَّعَتُ )dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut ( المَنْعُوتُ ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.

Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.

Sıfat mevsûfuna: cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar.

Sıfat iki kısma ayrılır: 1. Hakiki sıfat  2. Sebebi sıfat

Hakiki sıfat: 1- Müfred olan sıfatlar  2- Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.

1. Müfred olan sıfatlar: Müfred olan sıfatlar genellikle ism-i fail, ism-i mef’ûl, mübalağalı ism-i fail, sıfat-ı müşebbehe, ism-i tafdil, masdar, ism-i mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.

Gayrı akil (akılsız çoğullar) mevsûf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.

2. Cümle olan sıfatlar: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibh-i cümle olan sıfatlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

سَبِّـحْ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil tef’il babındandır. Sülâsîsi  سبح ’dır.

Bu bab fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.

الْاَعْلٰى  maksur isimdir. Maksur isimler: Sondan bir önceki harfi fethalı olup son harfi (ى) olan isimlere “maksur isimler” denir. Maksur isimler genellikle (ى) ile biter. Fakat çok az olarak (ا) ile biten maksur isimler de vardır. Maksur isimlerin sonunda yer alan bu harflere “elif-i maksure” denir.  اَلْفَتَى – اَلْعَصَا  gibi…

Maksur isimlerin Îrab durumu şöyledir: Merfû halinde takdiri damme ile, mansub halinde takdiri fetha ile, mecrur halinde takdiri kesra ile îrab edilir. Yani maksur isimler merfû, mansub, mecrur hallerinde hep takdirî olarak (takdiren) îrab edilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

سَبِّحِ اسْمَ رَبِّكَ الْاَعْلٰىۙ


Ayette hüsn-i ibtida ve berâât-i istihlâl sanatları vardır. Lafzen, üsluben ve manen konuya güzel bir giriş yapılmıştır.

Kelama en güzel giriş şekillerinden biri de kelamın konusuyla alakalı bir şeyle başlamaktır. Böylece kelamın maksadına işaret edilmiş olur. Surenin bu ilk ayeti berâât-i istihlâl sanatının güzel bir örneğidir. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Bedî’ İlmi) 

Ayet ibtidaiyye olarak gelmiştir. Emir üslubunda talebî inşâî isnaddır. 

Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu için Rab isminde tecrîd sanatı vardır. 

Mef’ûl olan, veciz ifade kastına matuf  اسْمِ رَبِّكَ  izafetinde, Hz. Peygamber’e ait zamirin Rabb ismine muzâfun ileyh olması Peygamberimize tazim, teşrif ve destek içindir. Ayrıca Rabb ismine muzâf olan  اسْمِ , şan ve şeref kazanmıştır.

الْاَعْلٰى ‘da istiare vardır. Bu kelimenin aslı ألعلْوٌ  yani irtifadır. Yeryüzünde görünür şekilde açıkça yükselmektir. Allah’ın yüceliğinin görünür şekilde olduğu hakkında  ألعلْوٌ  istiare olmuştur. (Ruveyni, Teemülât fî Sûreti Meryem, s. 212)  

رَبِّكَ  için sıfat olan  الْاَعْلٰى , ism-i tafdil vezninde gelerek mübalağa ifade etmiştir. 

Sıfat, tabi olduğu kelimenin sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan ıtnâb sanatıdır.

التسبيح , tenzih yani kusurdan uzak kılma demektir.  الْاَعْلٰى , Rabbin sıfatıdır. Allah'ın الْاَعْلٰى olmasının manası, ariflerin ilminden ve tanımlayanların tanımından daha yüksek olmasıdır. Kim Allah Teâlâ 'nın yüceliğini bilirse huzurunda eğilip tevazu gösterir. Ayetin anlamı şudur: Putlara rab ve ilâh denmesi gibi bâtıl tevillerle Allah'ın ismini küfürden uzak tut. Araplar, yalancı Peygamber Müseyleme’ye: ”Yemame'nin Rahmanı" ismini vermişlerdi. Allah'ın ismini böyle şeylerden tenzih ettiğin gibi saygı ve ululuk ifade etmeyecek tarzda anmayarak da tenzih et. Esneme ve tuvalet esnasında Allah adını anmak, şuursuzca ve gerçeğine vakıf olmadan gafilce zikretmek Allah adına saygısızlıktır. Allah adını kullanarak gelişigüzel yemin etmek de tenzihe aykırıdır.

İbn Cerîr bu ayetin tefsiri konusunda şöyle dedi: ”Allah'ın adını zikrederken sesini yükselt. Çünkü müsemmayı zikretmek ancak ismini zikretmekle mümkündür. Buradan anlaşıldığına göre ayette geçen isim zaid değildir."

Bazıları ise şöyle demişlerdir. ”İsimle müsemma aynı şeydir. Buna göre mana şöyledir: Allah'ın zatını vehim ve hayale giren şeylerden uzak tut."

Hadis-i şerifte şöyle bildiriliyor.   فسبح باسم ربك العظيم [”Ulu Rabbinin adını tesbih et."] (Vakıa: 74) ayeti nazil olunca Hz Peygamber (sav) şöyle buyurdu: ”Rükûnuzda bu ayeti okuyun.  سبح اسم ربك الأعلى [”Yüce Rabbinin adını tesbih et"] (A'lâ: 1) ayeti nazil olunca: ”Bunu da secdenizde okuyun." (Rûhu’l Beyân, Âşûr)

"Tesbih et" ifadesinin manasında beş görüş vardır;

Birincisi: Sübhane rabbiyel a'lâ, de. Bunu cumhûr, demiştir.

İkincisi: Tazim et, O’nu ulula.

Üçüncüsü: Rabbinin emriyle namaz kıl. Bu iki görüş İbn Abbâs’tan rivayet edilmiştir.

Dördüncüsü: Rabbini kötü şeylerden tenzih et, bunu da Zeccâc, demiştir.

Beşincisi: Rabbinin ismini tenzih et, O’nu zikretmen de O’nu ululayarak ve O’na karşı tevazu göstererek zikretmendir. Bunu da Sa’lebî, demiştir. (Ez-Zâdu’l- Mesîr)

اسْمَ رَبِّكَ "Rabbinin ismini" derken iki görüş vardır:

Birincisi: Burada ismin anılması zaittir, 

İkincisi: Asıldır, zait değildir. Ferrâ’ da şöyle demiştir: Sebbih rabbeke ile sebbihisme rabbike Arap dilinde birdir. (Ez-Zâdu’l- Mesîr)

Hz Peygamber (sav) ve ashabı tepelere çıktıklarında tekbir getirirler, aşağılara indiklerinde ise tesbih ederlerdi. Namaz da bu tarzda tanzim edilmiştir. Yücelik sadece Allah'a mahsus olunca, onun huzuruna çıkmak da bir bakıma yükseklere çıkmaya benzer. Bundan dolayı doğrulurken tekbir getirilir. Böylece Allah, büyüklüğüne ortak olunmayacak kadar büyük ve yücedir, denmekte ve sanki belimiz de dik haliyle sözümüze katılmaktadır. Eğilirken tesbihle emredilmesinin sebebi Allah Teâla’nın şu ayetle de belirttiği gibi Hak Teâlâ ile beraber olma sırrım yaşamak içindir: [”...Nerede olursanız olun O, sizinle beraberdir"] (Hadîd: 4) Bundan dolayı doğrulurken tekbir, eğilirken tesbih emredilmiştir. Kul namazında veya namazı dışında ”sübhâne Rabbiye'l-a'lâ" dediğinde Allah Teâlâ  şöyle mukabele eder: ”Kulum doğru söyledi. Ben gerçekten en yüceyim, her şeyden üstünüm, Benden üstün hiçbir şey yoktur. Ey meleklerim! Şahit olun. Ben kulumu bağışladım." Hadis-i şerifte şöyle buyuruldu: ”Sübhânellah ve'l-hamdü lillâh", yerle gök arasını doldurur." Çünkü bu iki kelime, en güzel övgüyü yer, gök ve arasında eserleri aşikâr olan fiilî ve zatî sıfatları bildirmektedir. Allah'ın zatı, kâmil manada ism-i a'lâdır. Her şeyin kendine has bir tesbihi vardır. (Rûhu’l Beyân, Âşûr)