ف۪يهَا عَيْنٌ جَارِيَةٌۢ
Cennete girenlerin mutluluğuna işaret edildikten sonra –yukarıda cehennem tasvirinde yapıldığı gibi– burada da insanın dünyada tanıdığı maddî zevkler ve nimetler için kullanılan kelimelerle bazı cennet nimetleri sıralanmıştır. Kuşkusuz bunlar birer örnek olup Kur’an’da yeri geldikçe bağlama göre daha birçok cennet nimetinden söz edilmiştir. Kur’an’a göre cennet göklerle yer kadar geniş (Âl-i İmrân 3/133), yakıcı sıcağın veya dondurucu soğuğun söz konusu olmadığı bir mekân (İnsan 76/13); içinde su, süt, şarap ve bal ırmaklarının aktığı bir yurt (Muhammed 47/15) ve tavsif edilemeyecek kadar güzellikleri bulunan nimetler ortamıdır (cennet nimetleriyle ilgili bu tür tasvirleri nasıl anlamamız gerektiği konusunda yine bk. Mutaffifîn 83/22-28).
ف۪يهَا عَيْنٌ جَارِيَةٌۢ
ف۪يهَا عَيْنٌ جَارِيَةٌ cümlesi 10.ayette geçen جَنَّةٍ üçüncü sıfatı olarak mahallen mecrurdur.
Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapça’da sıfatın asıl adı na’t ( النَّعَتُ )dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut ( المَنْعُوتُ ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.
Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.
Sıfat mevsûfuna: cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar.
Sıfat iki kısma ayrılır: 1. Hakiki sıfat 2. Sebebi sıfat
Hakiki sıfat: 1- Müfred olan sıfatlar 2- Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.
1. Müfred olan sıfatlar: Müfred olan sıfatlar genellikle ism-i fail, ism-i mef’ûl, mübalağalı ism-i fail, sıfat-ı müşebbehe, ism-i tafdil, masdar, ism-i mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.
Gayrı akil (akılsız çoğullar) mevsûf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.
2. Cümle olan sıfatlar: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibh-i cümle olan sıfatlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
İsim cümlesidir. ف۪يهَا car mecruru mahzuf mukaddem habere mütealliktir. عَيْنٌ muahhar mübteda olup lafzen merfûdur. جَارِيَةٌ kelimesi عَيْنٌ ‘ün sıfatı olup damme ile merfûdur. جَارِيَةٌ kelimesi, sülâsi mücerredi جري olan fiilin ism-i failidir.
İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
ف۪يهَا عَيْنٌ جَارِيَةٌۢ
Fasılla gelen ayetin fasıl sebebi kemâl-i ittisâldir. Cümle, 10. ayetteki جَنَّةٍ ‘in üçüncü sıfatıdır. Sıfat mevsûfunun sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan tetmim ıtnâbı sanatıdır.
Sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır. Cümlede takdim-tehir ve îcâz-ı hazif sanatları vardır. ف۪يهَا , mahzuf mukaddem habere mütealliktir. عَيْنٌ جَارِيَةٌۢ , muahhar mübtedadır.
Mübtedadaki nekrelik, tarifsiz bir nev olduğuna işaretin yanında, tazim ifade eder.
عَيْنٌ ‘un sıfatı olan جَارِيَةٌۢ , ism-i fail vezninde gelerek bu özelliğin istimrar ve istikrarına işaret etmiştir. Sıfat mevsûfunun sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan tetmim ıtnâbı sanatıdır.
İsim cümlesindeki ism-i fail istimrar ifade eder. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
İsm-i fail sübuta, istikrara ve sıfatın mevsûfa olan bağlılığına delalet eder. (Halidî, Vakafat, s. 80)
جَارِيَةٌۢ - عَيْنٌ kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
Son dört ayetin fasılaları olan جَارِيَةٌۢ - لَاغِيَةًۜ - عَالِيَةٍۙ - رَاضِيَةٌۙ kelimeleri arasında muvazene, ve lüzum ma la yelzem sanatı vardır.
ف۪يهَا عَيْنٌ جَارِيَةٌۢ ayetiyle Keşşâf sahibi: "Cenab-ı Hak, bu ifadeyle, pınar ve gözelerin çok olduğunu anlatmak istemiştir. Bu tıpkı, ["Bir nefis (yani her nefis) bilir ki..."] (Tekvir, 81/14) ayetinde olduğu gibidir" der. (Fahreddin er-Râzî)
[Orada devamlı akan bir pınar vardır.] Kişi akıtmayı istediği zaman akan, suyu kesilmeyen birçok pınar vardır. Bunlar sütten daha beyaz, baldan daha tatlıdır. Bu sudan içen kimse, artık sonsuza dek bir daha susamaz ve içenin kalbinden kin, aldatma, haset, düşmanlık ve buğz gider. (Rûhu’l Beyân)
Cennetteki pınarlar birkaç tanedir. Burada müfred (tekil) getirilmesi, cinsi dikkat nazarına alındığı için demek olur. Yahut en genel olan birine işaret edilmiştir. Herhalde sonundaki tenvin müfred (tek)lik için değil, onun ululuğunu göstermek içindir. Belirsiz getirilmesi de, bilinen pınarlardan olmayıp "Hiçbir gözün görmediği, hiçbir kulağın işitmediği, hiçbir insanın aklına gelmeyen şeyler." cümlesinden olduğuna işarettir ki, bundan sonrakiler de böyledir. (Elmalılı)