وَاِلَى الْجِبَالِ كَيْفَ نُصِبَتْ۠
Öldükten sonra dirilmenin mümkün olmadığını iddia eden inkârcılara cevap veren bu ve bundan sonraki sorulu ifadelerde, çevrelerini kuşatan doğal varlık ve olaylardaki ilâhî kudretin tecellilerine muhatapların dikkati çekilerek öldükten sonra dirilmenin mümkün olduğu anlatılmaktadır. Evrendeki her şey Allah’ın kudretini göstermekle birlikte Kur’an’ın ilk muhataplarının en çok sevdikleri ve sahip olmak istedikleri mal deve olduğu için önce onun yaratılışına dikkatleri çekilerek ibret almaları istenmektedir. Dayanıklılığı, binme kolaylığı, taşıma gücü; etinden, sütünden ve yününden istifade edilmesi gibi özellikleri deveyi çöl ortasında yaşayan insanlar için vazgeçilmez bir değer haline getirmiştir. Kuşkusuz burada Kur’an’ın ilk muhatapları olan Araplar için taşıdığı büyük önemden dolayı deveden söz edilmiş olup bu yalnızca bir örnektir. Asıl maksat ise insanlar için benzer şekilde değer ifade eden canlısıyla cansızıyla çeşitli nimetleri yaratmış olan Allah’ın üstün gücünü ve lütufkârlığını hatırlatmaktır. “Deve” diye çevirdiğimiz ibil kelimesinin “yağmur yüklü bulut” anlamına geldiği, âyette bu anlamın kastedilmiş olabileceği de belirtilmiştir (bk. Zemahşerî, IV, 247; Kurtubî, XX, 35).
Yerküre üzerinde sabit dağların dikilmesi yerin dengesini sağlamaktadır. Nitekim muhtelif âyetlerde yerkürenin dengesini koruması için orada sabit dağların yerleştirildiği ifade edilmiştir (meselâ bk. Nahl 16/15; Lokmân 31/10; Nebe’ 78/7). Ayrıca dağların yeryüzünde canlılar için daha rahat korunma ve barınmaya elverişli ortamlar oluşturması, su kaynakları ve akarsu imkânları sağlaması, özel bitki örtüsü, maden ocakları gibi başka imkânlarıyla insanlar ve diğer canlılar için hayatı kolaylaştırdığı, bu bakımdan yeryüzünde biyolojik düzenin dengesine ve sürekliliğine katkı sağladığı göz önüne alınarak ilgili âyetleri bu yönde anlamak da mümkündür. Bu gibi sebeplerden dolayı Kur’an’da dağların yaratılışı sık sık hatırlatılmaktadır.
وَاِلَى الْجِبَالِ كَيْفَ نُصِبَتْ۠
وَ atıf harfidir. اِلَى الْجِبَالِ car mecruru يَنْظُرُونَ fiiline mütealliktir. كَيْفَ istifham ismi amili نُصِبَتْ۠ ‘in hali olarak mahallen mansubdur. نُصِبَتْ۠ fiili الْجِبَالِ ‘den bedel-i iştimâl olup mahallen mecrurdur.
Bedel: Metbuundaki kapalılığı açıklamak ve pekiştirmek gibi sebeplerle getirilen ve îrab bakımından metbuuna uyan tabidir. Bedelden önce gelen ve bedelin îrabını almış olduğu kelimeye “mübdelün minh” denir.
Bedel 3 gruba ayrılır: 1. Bedel-i kül, 2. Bedel-i ba’z, 3. Bedel-i iştimâl.
Bedel-i iştimâl: Mübdelün minhe tam olarak uymayan, onun bir parçası da olmayan ancak, başka yönden ilgisi bulunan; daha çok mübdelün minhin özelliğini ve durumunu bildiren bedeldir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
نُصِبَتْ۠ fetha ile mebni meçhul mazi fiildir. تْ te’nis alametidir. Naib-i faili müstetir olup takdiri هى ‘dir.
وَاِلَى الْجِبَالِ كَيْفَ نُصِبَتْ۠
İstifhama dahil olan ayette وَ atıf harfidir. 17. ayetteki اِلَى الْاِبِلِ ‘ye atfedilen اِلَى الْجِبَالِ car mecruru, يَنْظُرُونَ fiiline mütealliktir. İstifham ismi كَيْفَ , nasb mahallinde haldir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelam olan نُصِبَتْ۠ cümlesi ise الْجِبَالِ ’den bedeli iştimaldir. Bedel, atıf harfi getirilmeksizin ve tefsir ve izah maksadıyla bir kelimenin açıklanması için bir başkasının getirilmesiyle yapılan ıtnâb sanatıdır.
Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafat, S.107)
نُصِبَتْ۠ fiili, meçhul bina edilmiştir. Meçhul bina edilen fiillerde, mef’ûle dikkat çekme kastı vardır. Çünkü fiil malum bina edildiğinde mef’ûl olan kelime, meçhul binada naib-i fail olur.
Meçhul bina naib-i failin bu fiilde bir dahli olmadığına da işaret eder. (Dr. Adil Ahmet Sâbir er-Ruveynî, Teemmülat fi Sûret-i İbrahim, s. 127)
[Bakmıyorlar mı dağlara, nasıl dikilmiş?] Ve o dağlara yerden o göğe doğru başlarını kaldırarak dikilip bakışları sınırlayan ve türlü faydalarından yararlanılıp durulan dağlara bakmazlar mı nasıl dikilmiş? Nasıl yerlere konulup yerleştirilmiş? (Elmalılı)