Fecr Sûresi 14. Ayet

اِنَّ رَبَّكَ لَبِالْمِرْصَادِۜ  ...

Şüphesiz Rabbin, gözetlemededir.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 إِنَّ elbette
2 رَبَّكَ Rabbin ر ب ب
3 لَبِالْمِرْصَادِ gözetleme yerindedir ر ص د
 

Bu kümedeki âyetlerde, geçmişte bazı toplulukların inkâr ve azgınlıkları yüzünden nasıl helâk edildiklerine, maddî güç ve imkânları olsa da bunların kendilerini ilâhî cezadan kurtaramadığına dikkat çekilmekte ve sonraki nesillerin bunlardan ders çıkarmaları hedeflenmektedir. Hz. Nûh’tan sonra tarih sahnesine çıkmış olan Âd kavmi, Yemen’de Uman ile Hadramut arasındaki bölgede yaşamış eski ve önemli bir Arap topluluğudur. İrem ise Âd kavminin bir kolu olup adını kabilenin atası olan İrem’den almıştır. Aynı zamanda topluluğun yerleşim merkezine de bu ad verilmiştir. “Memleketler içinde benzeri görülmemiş olan, sütunlarla dolu İrem’e” şeklinde çevrilen 7-8. âyetlerde, son derece mâmur ve azametli sütunlarıyla görkemli yapıları, rengârenk bağları ve bahçeleriyle tanınan İrem şehri söz konusu edilmiştir (bilgi için bk. Ömer Faruk Harman, “İrem”, DİA, XXII, 443). Bu âyetlere “Ülkelerde benzerleri yaratılmamış İrem halkına” şeklinde de mâna verilmiştir. Şevkânî bu mânayı tercih eder. Bu takdirde âyet burada yaşayan Âd kavminin güçlü, benzeri görülmemiş ve uzun ömürlü bir uygarlık kurduğuna işaret etmiş olur (bk. Fethu’l-Bârî, V, 508-509; krş. Rûm 30/9; Fussılet 41/15). Ancak onlar Hûd peygamberi yalancılıkla suçlamaları sebebiyle güçlerine rağmen helâk olup gitmişlerdir (bk. Hâkka 68/6-7; Âd kavmi hakkında bilgi için bk. Hûd 11/50-60).

Semûd kavmi de, kendilerine gönderilen Sâlih peygamberi yalancılıkla itham ettikleri için aynı âkıbete uğramıştır (bilgi için bk. A‘râf 7/73-78; Hûd 11/61-68; Hâkka 68/4-5).

Zikredilen son örnek Firavun’dur. Sözlükte, “kazıklar sahibi anlamına gelen zü’l-evtâd deyimi, Firavun’un binlerce çadırlık askerî gücünü ve toplumsal itibarını ifade eden mecazi bir anlatımdır (diğer yorumlar için bk. Kur’an Yolu, Sâd 38/12).

Bu âyetlerde özellikle şu noktalar dikkati çekmektedir: a) 6. âyetteki “görmedin mi?” sorusundan Kur’an’ın ilk muhataplarının, anılan kavimlerin hayat hikâyeleri ve başlarına gelen felâketler hakkında kulaktan dolma da olsa bazı bilgilere sahip oldukları anlaşılmaktadır; ayrıca onların uygarlıklarına ait bazı kalıntıları görmüş veya duymuş da olabilirler. b) Bu âyetlerde söz konusu edilen kavimlerin iki özelliğine dikkat çekildiği görülmektedir: İlki çok güçlü olmaları, ikincisi de ülkelerinde azgınlığa sapmaları, günah ve isyanda sınır tanımamaları ve durmadan fesat çıkarmaları. Şu halde bir toplumda özelde yöneticiler ve genelde sorumluluğu olan herkes, inanç ve davranışlarında, uygulamalarında Allah’ın hükümlerini, kitabının ve peygamberinin davetini hiçe sayar, hak ve adalet ölçülerinden sapar ve sonuçta ülkeyi fitne fesat ortamı haline getirirlerse, kaçınılmaz felâketi de hak etmiş olurlar.

“Bu yüzden rabbin onların üzerine kırbaç gibi ceza yağdırdı” meâlindeki 13. âyet anılan topluluklara çok çeşitli ve peşpeşe cezaların da verildiğini göstermektedir. Nitekim bu cezalar Kur’an’da çeşitli yerlerde açıklanmıştır (meselâ bk. A‘râf 7/133-134).

Çünkü rabbin her şeyi yakından izlemektedir” meâlindeki 14. âyet, Allah’ın ilminin sonsuz olduğunu, bütün kullarının tutum ve davranışlarını gözetleyip kontrol ettiğini bildiren kapsamlı bir uyarı ifadesidir.

 


Kaynak :  Kur'an Yolu Tefsiri  Cilt:5 Sayfa: 618-619
 

اِنَّ رَبَّكَ لَبِالْمِرْصَادِۜ


İsim cümlesidir.  اِنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder.  رَبَّكَ  izafeti  اِنَّ ‘nin ismi olup lafzen mansubdur. Muttasıl zamir  كَ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

لَ  harfi  اِنَّ ’nin haberinin başına gelen lam-ı muzahlakadır.  بِالْمِرْصَادِ  car mecruru  اِنَّ ’nin mahzuf haberine mütealliktir.

 

اِنَّ رَبَّكَ لَبِالْمِرْصَادِۜ


Önceki ayete ta’liliyye olarak fasılla gelen cümlenin fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir.

Ta’lil, kastedilen mananın nedenini ve sebebini beyan etmek maksadıyla ziyade sözlerle yapılan ıtnâb sanatıdır.

اِنَّ  ve lam-ı muzahlaka ile tekid edilmiş, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır.

اِنَّ ’nin ismi olan  رَبَّكَ ‘nin, veciz ifade kastına binaen izafet formunda gelmesi, müsnedün ileyhin şanı ve tazimi içindir. Bu izafette, Hz. Peygamber’e ait zamirin Rabb ismine muzâfun ileyh olması Peygamberimize tazim teşrif ve destek içindir.

Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde Rabb isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır. 

Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır. بِالْمِرْصَادِۜ  car mecruru,  اِنَّ ‘nin mahzuf haberine mütealliktir.

بِالْمِرْصَادِۜ  sözündeki  بِ  harf-i ceri zarfiyye içindir. (Âşûr) 

Yalnızca bir isim cümlesi bile devam ve sübut ifade ettiğinden bu ve benzeri cümleler, اِنّ , isim cümlesi ve lam-ı muzahlaka sebebiyle üç katlı tekid ifade eden çok muhkem cümlelerdir.

İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi) 

Ayette temsili istiare bulunmaktadır. Nitekim Allah Teâlâ; kulların amellerini kapsaması, gözetlemesi ve iğneden ipliğe kadar sorgulayacağı ve kulların dönüş yerinin kaçınılmaz olarak O’na olması, eylemlerini kontrol etme babında, onların geçtikleri yolda bekleyip gözetleyen denetleyiciye benzetilmiştir. Çünkü Yüce Allah burada kulların amellerini ve fiillerini sürekli kaydetmekte ve mecazen gözetlemektedir. 

Dolayısıyla bu kullanım, Yüce Allah’ın asileri cezayla gözetlediğine ve kimsenin bu gözetlemeden kaçamayacağına misal olmuştur. Bu durumda ayet, asiler ve kâfirler için mutlak tehdit, diğerleri için ise bir vaat olmaktadır. 

الْمِرْصَادِۜ  kelimesi, sözlükte gözetleme yapan kimselerin gözetleme için durdukları mekân anlamınadır. Buna göre ayetin manası; senin Rabbin her an gelip geçenlerin gözetlendiği mekândadır, demek olur. Bu ifade Yüce Allah'ın âsîleri gözetlemesini temsîlî olarak vermektedir. Âsîler hiç kuşkusuz Yüce Allah'ın gözetlemesinden kaçamazlar. Kullarının amellerini gözetleyen ve çekirdek filizi veya zarı kadar bile olsa karşılığını veren birisi olarak Yüce Allah'ın hali, işlek bir yola oturup da canileri ele geçirmek ya da vergi almak için veya başka gayeyle orayı gözetleyen kimsenin durumuna benzetilmiştir. İnsanların örnekteki yoldan geçmemelerine çare yoktur. İşte bu iki benzetmeden sonra yol örneğinde kullanılan tabirler ve ifadeler Yüce Allah'ın gözetleme fiilini ifade etmek için kullanılmıştır. (Rûhu’l Beyân) 

اِنَّ رَبَّكَ لَبِالْمِرْصَادِ  mahzuf olan cevap için azabın indirilmesinin sebebi olmaktadır. Böylece ayetin delili ve Allah’ın mutlaka yardım edeceği hususunda Resulullah’a (sav) güvenin habercisidir.

Ancak yeminin cevap cümlesi olması halinde ise müşriklere azabın çeşitli ve çetin olacağından kinayedir. Çünkü gözetlemenin kastı sadece haddini aşanları hadsizliklerinden caydırmak için olup bu cümle üzerine yemin edilen husustur. Öncesi ise cümle düzeninde bir sanat olan ara cümlelerdir. Zira yemine konu olan hususa ona delil olan cümleler ile  ٍاَلَمْ تَرَ كَيْفَ فَعَلَ رَبُّكَ بِعَادٍ  gibi önceki kavimlere verilen cezaları içeren cümleler takdim edilmiştir. Bu, hitabet üsluplarından bir üsluptur (Mehmet Okur, Fecr Sûresi’nin Arap Dili Ve Belâgatı Açısından Tahlili)