فَصَبَّ عَلَيْهِمْ رَبُّكَ سَوْطَ عَذَابٍۙۖ
Bu kümedeki âyetlerde, geçmişte bazı toplulukların inkâr ve azgınlıkları yüzünden nasıl helâk edildiklerine, maddî güç ve imkânları olsa da bunların kendilerini ilâhî cezadan kurtaramadığına dikkat çekilmekte ve sonraki nesillerin bunlardan ders çıkarmaları hedeflenmektedir. Hz. Nûh’tan sonra tarih sahnesine çıkmış olan Âd kavmi, Yemen’de Uman ile Hadramut arasındaki bölgede yaşamış eski ve önemli bir Arap topluluğudur. İrem ise Âd kavminin bir kolu olup adını kabilenin atası olan İrem’den almıştır. Aynı zamanda topluluğun yerleşim merkezine de bu ad verilmiştir. “Memleketler içinde benzeri görülmemiş olan, sütunlarla dolu İrem’e” şeklinde çevrilen 7-8. âyetlerde, son derece mâmur ve azametli sütunlarıyla görkemli yapıları, rengârenk bağları ve bahçeleriyle tanınan İrem şehri söz konusu edilmiştir (bilgi için bk. Ömer Faruk Harman, “İrem”, DİA, XXII, 443). Bu âyetlere “Ülkelerde benzerleri yaratılmamış İrem halkına” şeklinde de mâna verilmiştir. Şevkânî bu mânayı tercih eder. Bu takdirde âyet burada yaşayan Âd kavminin güçlü, benzeri görülmemiş ve uzun ömürlü bir uygarlık kurduğuna işaret etmiş olur (bk. Fethu’l-Bârî, V, 508-509; krş. Rûm 30/9; Fussılet 41/15). Ancak onlar Hûd peygamberi yalancılıkla suçlamaları sebebiyle güçlerine rağmen helâk olup gitmişlerdir (bk. Hâkka 68/6-7; Âd kavmi hakkında bilgi için bk. Hûd 11/50-60).
Semûd kavmi de, kendilerine gönderilen Sâlih peygamberi yalancılıkla itham ettikleri için aynı âkıbete uğramıştır (bilgi için bk. A‘râf 7/73-78; Hûd 11/61-68; Hâkka 68/4-5).
Zikredilen son örnek Firavun’dur. Sözlükte, “kazıklar sahibi anlamına gelen zü’l-evtâd deyimi, Firavun’un binlerce çadırlık askerî gücünü ve toplumsal itibarını ifade eden mecazi bir anlatımdır (diğer yorumlar için bk. Kur’an Yolu, Sâd 38/12).
Bu âyetlerde özellikle şu noktalar dikkati çekmektedir: a) 6. âyetteki “görmedin mi?” sorusundan Kur’an’ın ilk muhataplarının, anılan kavimlerin hayat hikâyeleri ve başlarına gelen felâketler hakkında kulaktan dolma da olsa bazı bilgilere sahip oldukları anlaşılmaktadır; ayrıca onların uygarlıklarına ait bazı kalıntıları görmüş veya duymuş da olabilirler. b) Bu âyetlerde söz konusu edilen kavimlerin iki özelliğine dikkat çekildiği görülmektedir: İlki çok güçlü olmaları, ikincisi de ülkelerinde azgınlığa sapmaları, günah ve isyanda sınır tanımamaları ve durmadan fesat çıkarmaları. Şu halde bir toplumda özelde yöneticiler ve genelde sorumluluğu olan herkes, inanç ve davranışlarında, uygulamalarında Allah’ın hükümlerini, kitabının ve peygamberinin davetini hiçe sayar, hak ve adalet ölçülerinden sapar ve sonuçta ülkeyi fitne fesat ortamı haline getirirlerse, kaçınılmaz felâketi de hak etmiş olurlar.
“Bu yüzden rabbin onların üzerine kırbaç gibi ceza yağdırdı” meâlindeki 13. âyet anılan topluluklara çok çeşitli ve peşpeşe cezaların da verildiğini göstermektedir. Nitekim bu cezalar Kur’an’da çeşitli yerlerde açıklanmıştır (meselâ bk. A‘râf 7/133-134).
“Çünkü rabbin her şeyi yakından izlemektedir” meâlindeki 14. âyet, Allah’ın ilminin sonsuz olduğunu, bütün kullarının tutum ve davranışlarını gözetleyip kontrol ettiğini bildiren kapsamlı bir uyarı ifadesidir.
فَصَبَّ عَلَيْهِمْ رَبُّكَ سَوْطَ عَذَابٍۙۖ
Ayet, atıf harfi فَ ile önceki cümleye اَكْثَرُوا ‘ya matuftur. Fiil cümlesidir. صَبَّ fetha üzere mebni mazi fiildir. عَلَيْهِمْ car mecruru صَبَّ fiiline mütealliktir. رَبُّكَ fail olup lafzen merfûdur. Muttasıl zamir كَ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
سَوْطَ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. Aynı zamanda muzâftır. عَذَابٍ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.
فَصَبَّ عَلَيْهِمْ رَبُّكَ سَوْطَ عَذَابٍۙۖ
Ayet önceki ayete فَ ile atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Cümleler arasında manen ve lafzen mutabakat mevcuttur. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafat, S.107)
Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. Car mecrur عَلَيْهِمْ , durumun onlara has olduğunu vurgulamak için faile takdim edilmiştir.
Veciz ifade kastına matuf رَبُّكَ izafetinde, Hz. Peygamber’e ait zamirin Rabb ismine muzâfun ileyh olması Peygamberimize tazim teşrif ve destek içindir.
Mütekellim Allah Teâlâ olduğu için Rabb isminde tecrîd sanatı vardır.
Muzâfun ileyh olan عَذَابٍۙۖ ’deki nekrelik, azabın tahayyül edilemez evsafta olduğuna işarettir.
Ayette istiare-i mekniyye bulunmaktadır. Nitekim azap, süratli iniş özelliğiyle yağan bir şeye benzetilmiş ve aslında kaptakini boşaltmak manasındaki su için kullanılan صَبَّ (dökme) eylemi kullanılmıştır.
Bu da onların üzerine azabın indirileceğine dair son derece açık bir mecazdır. Zira suyun boşalması ya da yağmurun toprağa yağması gibi azabın bir defada onları kuşatacak şekilde peş peşe ve devamlı olması şeklinde haber verilmiştir.
İnen azabın سَوْطَ (kırbaç/kamçı) ile isimlendirilmesi ise, ahirette hazırlanan azabın büyüklüğüne işaret olup açık bir istiaredir.
Nitekim kamçının diğer vurma ve cezalandırma araçlarına göre şiddeti daha büyüktür. Bundan ötürü azap, çok ve şiddetli olan sağanak yağmura benzetilmiştir. Çünkü yağan azap, ani ve iş bitirici olup üzerlerine yakıcı bir kamçı gibi inmektedir.
Arap dil alimi Zemahşeri de سَوْطَ kelimesinin zikredilmesi, onlara dünyada verilen azaba kıyasla ahirette verilen azabın, kırbacın diğer ceza aletlerine kıyası gibi olduğuna işaret vardır şeklinde rivayette bulunmuştur. (Mehmet Okur, Fecr Sûresi’nin Arap Dili Ve Belâgatı Açısından Tahlili)
صَبَّ (Yağdırdı) kelimesiyle kastedilen yukarıda zikri geçen her bir zümre üzerine işledikleri azgınlık ve fesadın ardından şiddetli bir azabın indirilmiş olmasıdır. Bu azabın ”kamçı" şeklinde isimlendirilmesi ise, sözü geçen kâfirlere ahirette hazırlanan azaba nispetle tıpkı kılıç karşısında kamçı mesabesindedir. (Rûhu’l Beyân)