يَٓا اَيَّتُهَا النَّفْسُ الْمُطْمَئِنَّةُۗ
Yukarıda kendisini beğenmiş, bencil ve muhteris insan tipini eleştiren âyetlerin, dolaylı olarak samimi müminler için de “Allah’ın emrine saygı ve Allah’ın yarattıklarına şefkat” şeklinde özetlenen bir inanç ve yaşama modeli ortaya koyduğu ifade edilmişti. İşte 27. âyette sözü edilen “imanın huzuruna kavuşmuş insan”, dünya hayatını bu modele göre yaşayıp tamamlamış olan mümindir. Bu âyetlerde, “Ona âhirette şöyle seslenilecek” gibi bir ifadeye yer verilmeden, doğrudan insana hitap edilmesi, Cenâb-ı Hakk’ın bu yapıdaki kullarına çok güzel bir iltifatı ve özellikle âyetlerin, doğrudan kulu muhatap alan son derece zarif ve sıcak üslûbu, inanan insana, uhrevî saadetin bu dünyaya kadar yayılan müjdeli bir kokusu gibi gelmektedir. “İmanın huzuruna kavuşmuş insan” diye çevirdiğimiz “nefs-i mutmainne” bu bağlamda yukarıda başlıca özelliklerine değinilen modele göre bir dünya hayatı yaşayarak ruhunu kemale erdirmiş mümini ifade eder.
Nefs-i mutmainne derecesine ulaşan insanın iç çatışmaları yatışmış, sıkıntı ve gerilimleri son bulmuştur; o Allah ile barışık, insanlarla barışık ve kendisiyle barışıktır; dolayısıyla huzur ve tatmin içerisindedir. İnsan için en büyük saadet, kulluktaki kemali sayesinde rabbini kendisinden hoşnut etmiş, rabbi tarafından ödüllendirilerek kendisi de O’ndan hoşnut kalmış olmasıdır. Allah Teâlâ’nın cennetine kabul ettiklerini “Benim kullarım” diye anması iltifatların en güzelidir. Bu sevgi ve hoşnutlukların kullara kazandırdığı son nimet ise cennete kabul edilip, orada bütün tasavvurların üstünde bir mutluluk verecek olan “bütün nimetlerden daha üstün” olduğu bildirilen (Tevbe 9/72) bir “rıdvân”a erişmeleridir.
يَٓا اَيَّتُهَا النَّفْسُ الْمُطْمَئِنَّةُۗ
Ayet, mukadder sözün mekulü’l-kavli olarak mahallen mansubdur. Takdiri, يقول الله تبارك وتعالى للنفس المؤمنة: يأيّتها النفس ..(.Allah Tebareke ve Teâlâ, mümin olan nefse Ey nefis der.) şeklindedir.
يَٓا nida harfidir. اَيَّتُ münada, nekre-i maksude olup damme üzere mebnidir. Nasb mahallindedir.
هَا tenbih harfidir. النَّفْسُ münadadan bedel veya atf-ı beyan olup lafzen merfûdur.
Münada; kendisine seslenilen ve seslenen kişiye yönelmesi istenilen kişidir. Münada, fiili hazf edilmiş mef’ûlun bihtir. Münadaya “ey, hey” anlamlarına gelen nida harfleri ile seslenilir. En yaygın kullanılan nida edatı يَا ’dır.
Münada îrab yönünden mureb münada ve mebni münada olmak üzere 2 kısma ayrılır.
Mureb münada lafzen mansub olur ve 3 şekilde gelir: 1) Muzâf, 2) Şibh-i muzâf, 3) Nekre-i gayrı maksude.
Mebni münada merfû üzere mebni, mahallen mansub olur. 3 şekilde gelir: 1) Müfred alem, 2) Nekre-i maksude, 3) Harf-i tarifli isim. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
Bedel: Metbuundaki kapalılığı açıklamak ve pekiştirmek gibi sebeplerle getirilen ve îrab bakımından metbuuna uyan tabidir. Bedelden önce gelen ve bedelin îrabını almış olduğu kelimeye “mübdelün minh” denir.
Bedel 3 gruba ayrılır: 1. Bedel-i kül, 2. Bedel-i ba’z, 3. Bedel-i iştimâl. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
الْمُطْمَئِنَّةُ kelimesi النَّفْسُ ‘ün sıfatı olup damme ile merfûdur.
الْمُطْمَئِنَّةُ kelimesi; sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan إفعللَّ babının ism-i failidir.
İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
يَٓا اَيَّتُهَا النَّفْسُ الْمُطْمَئِنَّةُۗ
Ayet istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Nida üslubunda talebî inşâî isnaddır. يَٓا nida edatı, اَيَّتُ münadadır. هَا , tekid ifade eden tenbih harfidir.
يَٓا اَيَّتُهَا النَّفْسُ الْمُطْمَئِنَّةُ nidasıyla, arkadan gelen mananın önemine dikkat çekilmiştir. Nidanın cevabı 28. ayette gelir.
Münadan bedel olan النَّفْسُ ‘nun sıfatı olan الْمُطْمَئِنَّةُۗ , mübalağalı ism-i fail kalıbı olan sıfat-ı müşebbehe vezninde gelerek mübalağa ifade etmiştir. Bu kalıp bu vasfın mevsûfta sürekli varlığına, sıfatın mevsûfun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder. Sıfat mevsûfunun sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan tetmim ıtnâbı sanatıdır.
Nida üslubunda talebî inşâî isnaddır. يَٓا nida harfi olup sükun üzere mebnidir. اَيَّتُ nekre-i maksûde münada, nasb halinde ötre üzere mebni ve aynı zamanda mevsuf olmaktadır. هَا ise fazlalık olup tenbih yani dikkat çekmek için kullanılan bir harf olmuştur.
Fahredîn er-Râzî, يَٓا اَيَّتُهَا ile ilgili Kaffâl’dan şunu nakletmiştir: Her ne kadar اِرْجِع۪ٓي hitabı zahiren bir emir ise de, mana bakımından bir haber cümlesi olup, takdiri, ‘şüphesiz nefis mutmain olduğu zaman, Allah’a döner. Allah da ona, ‘kullarım arasına, cennetime gir’ der’ şeklindedir. Emir cümlelerinin, haber cümlesi manasında kullanılmaları, Arap dilinde de pek çoktur. Bu, mesela Arapların إذا لم تستح فاصنع ما شئت (yap istediğini, utanmazsan) yani, ‘o zaman istediğini yaparsın’ şeklindeki sözleri gibidir.
Ayrıca النَّفْسُ kelimesi, الْمُطْمَئِنَّةُ ‘ya bedel veya atf-ı beyandır. Diğer yandan النَّفْسُ ve الْمُطْمَئِنَّةُۗ ötre ile merfû olup النَّفْسُ münadanın, الْمُطْمَئِنَّةُۗ de النَّفْسُ ‘nun sıfatı olmuştur.
يَٓا اَيَّتُهَا النَّفْسُ الْمُطْمَئِنَّةُ ayetinde nefsin burada önce müzekker اَيَّتُهَا yerine اَيُّهَا şeklinde de okunmuştur sonra müennes olarak değerlendirilmesi, mutmain nefsin iltifat etmeyeceği bir durumdur. النَّفْسُ ’nun الْمُطْمَئِنَّةُۗ kelimesiyle nitelendirilmesi, nefse övgüdür. Ayrıca ona hitap edilmesi suretiyle güven ve sükunet içinde olduğunu müjdelemektir.
Arap dilci ve müfessir İbn Âşûra göre إطمِنان kelimesi “Allah’ın varlığına ve birliğine inanmak şeklinde açıklandığı gibi, Allah’ın sözüne itimat ve amelde ihlaslı olmak şeklinde de açıklanmıştır. Şüphe yok ki bütün bunlar kast edilen güvenin unsurlarındandır. Toplamı murad edilmiş parçaları amaçlanmaktadır. Cennetle müjdelenmeleri şeklinde de açıklanmıştır gibi manaları ihtiva etmektedir. (Mehmet Okur, Fecr Sûresi’nin Arap Dili Ve Belâgatı Açısından Tahlili)
Nefs-i mutmainne, hakka mutmain olmuş ve şüphenin hiç karışmadığı kesin iman itminanına kavuşmuş müminin nefsidir. (Ebüssuûd)