Fecr Sûresi 28. Ayet

اِرْجِع۪ٓي اِلٰى رَبِّكِ رَاضِيَةً مَرْضِيَّةًۚ  ...

“Sen O’ndan razı, O da senden razı olarak Rabbine dön!”
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 ارْجِعِي dön ر ج ع
2 إِلَىٰ
3 رَبِّكِ Rabbine ر ب ب
4 رَاضِيَةً razı olarak ر ض و
5 مَرْضِيَّةً rızasını kazanarak ر ض و
 

Yukarıda kendisini beğenmiş, bencil ve muhteris insan tipini eleştiren âyetlerin, dolaylı olarak samimi müminler için de “Allah’ın emrine saygı ve Allah’ın yarattıklarına şefkat” şeklinde özetlenen bir inanç ve yaşama modeli ortaya koyduğu ifade edilmişti. İşte 27. âyette sözü edilen “imanın huzuruna kavuşmuş insan”, dünya hayatını bu modele göre yaşayıp tamamlamış olan mümindir. Bu âyetlerde, “Ona âhirette şöyle seslenilecek” gibi bir ifadeye yer verilmeden, doğrudan insana hitap edilmesi, Cenâb-ı Hakk’ın bu yapıdaki kullarına çok güzel bir iltifatı ve özellikle âyetlerin, doğrudan kulu muhatap alan son derece zarif ve sıcak üslûbu, inanan insana, uhrevî saadetin bu dünyaya kadar yayılan müjdeli bir kokusu gibi gelmektedir. “İmanın huzuruna kavuşmuş insan” diye çevirdiğimiz “nefs-i mutmainne” bu bağlamda yukarıda başlıca özelliklerine değinilen modele göre bir dünya hayatı yaşayarak ruhunu kemale erdirmiş mümini ifade eder.

Nefs-i mutmainne derecesine ulaşan insanın iç çatışmaları yatışmış, sıkıntı ve gerilimleri son bulmuştur; o Allah ile barışık, insanlarla barışık ve kendisiyle barışıktır; dolayısıyla huzur ve tatmin içerisindedir. İnsan için en büyük saadet, kulluktaki kemali sayesinde rabbini kendisinden hoşnut etmiş, rabbi tarafından ödüllendirilerek kendisi de O’ndan hoşnut kalmış olmasıdır. Allah Teâlâ’nın cennetine kabul ettiklerini “Benim kullarım” diye anması iltifatların en güzelidir. Bu sevgi ve hoşnutlukların kullara kazandırdığı son nimet ise cennete kabul edilip, orada bütün tasavvurların üstünde bir mutluluk verecek olan “bütün nimetlerden daha üstün” olduğu bildirilen (Tevbe 9/72) bir “rıdvân”a erişmeleridir. 


Kaynak :  Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 621-622
 

اِرْجِع۪ٓي اِلٰى رَبِّكِ رَاضِيَةً مَرْضِيَّةًۚ


Ayet, nidanın cevabıdır. Fiil cümlesidir.  اِرْجِع۪ٓي  fiili  نَ ‘un hazfıyla mebni emir fiildir. Faili müstetir olup takdiri  أنت ‘dir.  اِلٰى رَبِّكِ  car mecruru  اِرْجِع۪ٓي  fiiline mütealliktir.

رَاضِيَةً  ve  مَرْضِيَّةً  kelimeleri  اِرْجِع۪ٓي ‘deki failin hali olup fetha ile mansubdur.

Hal, cümlede failin, mef’ûlun veya her ikisinin durumunu bildiren lafızlardır (kelime veya cümle). Hal, “nasıl?” sorusunun cevabıdır. Halin durumunu açıkladığı kelimeye “zül-hal” veya “sahibu’l-hal” denir. Umumiyetle hal nekre, sahibu’l hal marife olur. Hal mansubdur. Türkçeye “…rek, …rak, …dığı, halde  iken, olduğu halde” gibi ifadelerle tercüme edilir. Sahibu’l hal açık isim veya zamir olduğu gibi müstetir (gizli) zamir de olabilir. Hali sahibu’l hale bağlayan zamire rabıt zamiri denir. Bu zamir bariz (açık), müstetir (gizli) veya mahzuf (hazf edilmiş) olarak gelir.

Hal sahibu’l-hale ya  و (vav-ı haliye) ya zamirle veya her ikisi ile bağlanır. Hal üçe ayrılır: 1. Müfred olan hal (Müştak veya camid), 2. Cümle olan hal (İsim veya fiil), 3. Şibh-i cümle olan hal (Harf-i cerli veya zarflı isim).(Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

رَاضِيَةً  kelimesi, sülâsi mücerredi  رضو  olan fiilin ism-i failidir. 

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

مَرْضِيَّةً  kelimesi, sülâsi mücerredi رضو  olan fiilin ism-i mef’ûlüdür.

 

اِرْجِع۪ٓي اِلٰى رَبِّكِ رَاضِيَةً مَرْضِيَّةًۚ


Fasılla gelen ayet, nidanın cevabıdır. Fasıl sebebi kemâl-i ittisâldir. Emir üslubunda talebî inşâî isnaddır. 

اِلٰى رَبِّكِ  car mecruru  اِرْجِع۪ٓي  fiiline mütealliktir. Fiilin faili olan  ي  zamiri ile  رَبِّكِ  lafzı arasında mütekellimden gaibe iltifat sanatı vardır. 

Veciz ifade kastına matuf  رَبِّكِ  izafetinde Rabb isminin cennetlik kişiye ait zamire muzâf olmasıyla o kişi şan ve şeref kazanmıştır.

رَاضِيَةً  kelimesiاِرْجِع۪ٓي ’in failinden hâldir.  مَرْضِيَّةًۚ  ise ikinci haldir. Hal anlamı zenginleştiren ıtnâb sanatıdır.

رَاضِيَةً , ism-i fail vezninde gelerek bu özelliğin hudûs ve yenilenmesine işaret etmiştir.

مَرْضِيَّةًۚ ‘in ism-i mef’ûl vezninde gelmesi bu fiilin başkası tarafından o kişinin üzerinde gerçekleştirilmiş olduğuna işaret eder.

مَرْضِيَّةًۚ  - رَاضِيَةً  kelimeleri arasında cinas-ı iştikak ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

Ayette Yüce Allah’ın  اِلٰى رَبِّكِ  sözünde fazlasıyla lütuf olduğu aşikardır. Bundan dolayı, اِرْجِع۪ٓي اِلٰى الله تعالى (Yüce Allah’a dön!) ya da  إليَّ  (Bana) denmemiştir. 

رَاضِيَةً  her arzu ettiğinin verilmesinden kinaye olup kendisine verilen nimetle hoşnut olan nefistir. (Mehmet Okur, Fecr Sûresi’nin Arap Dili Ve Belâgatı Açısından Tahlili)