هُوَ الَّـذ۪ٓي اَرْسَلَ رَسُولَهُ بِالْهُدٰى وَد۪ينِ الْحَقِّ لِيُظْهِرَهُ عَلَى الدّ۪ينِ كُلِّه۪ۙ وَلَوْ كَرِهَ الْمُشْرِكُونَ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | هُوَ | O |
|
2 | الَّذِي | ki |
|
3 | أَرْسَلَ | gönderdi |
|
4 | رَسُولَهُ | Elçisini |
|
5 | بِالْهُدَىٰ | hidayetle |
|
6 | وَدِينِ | ve din ile |
|
7 | الْحَقِّ | hak |
|
8 | لِيُظْهِرَهُ | onu çıkarsın diye |
|
9 | عَلَى | üstüne |
|
10 | الدِّينِ | din(ler)in |
|
11 | كُلِّهِ | bütün |
|
12 | وَلَوْ | şeayet |
|
13 | كَرِهَ | hoşlanmasa da |
|
14 | الْمُشْرِكُونَ | ortak koşanlar |
|
Bütün dinlerin üzerindeki yerini alması için Allah’ın Hz. Peygamber’i hidayet ve hak din ile gönderdiği bildirilmektedir. Bu âyetteki “doğru yol rehberi” diye çevirdiğimiz “hüdâ” kelimesini Kur’an, Allah’ın birliğini ve kudretini gösteren açık delil ve mûcizeler gibi anlamlarla açıklayanlar olmuştur; fakat müfessirlerin açıklamaları genellikle, burada Kur’an da dahil yüce Allah’ın peygamberleri vasıtasıyla insanlığa bildirdiği ve Hz. Muhammed’in peygamberliğiyle son şeklini alan ilâhî mesajın kastedildiği noktasında birleşmektedir. Hak din ile kastedilen de, geniş anlamıyla İslâmiyet ve Hanîflik’tir (İbn Atıyye, III, 26; Şevkânî, II, 404; ayrıca bk. Bakara 2/135; Âl-i İmrân 3/19).
Kaynak : Kur’an Yolu Tefsiri
Cilt: 2 Sayfa: 762
هُوَ الَّـذ۪ٓي اَرْسَلَ رَسُولَهُ بِالْهُدٰى وَد۪ينِ الْحَقِّ لِيُظْهِرَهُ عَلَى الدّ۪ينِ كُلِّه۪ۙ
İsim cümlesidir. Munfasıl zamir هُوَ mübteda olarak mahallen merfûdur.
Müfret müzekker has ism-i mevsûl الَّذ۪ي haber olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası اَرْسَلَ رَسُولَهُ ’dir. Îrabtan mahalli yoktur.
اَرْسَلَ fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هُو ’dir. رَسُولَهُ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur.
Muttasıl zamir هُ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
بِالْهُدٰى car mecruru اَرْسَلَ fiiline müteallıktır. الْهُدٰى elif üzere mukadder kesra ile mecrurdur.
د۪ينِ kelimesi atıf harfi وَ ’la بِالْهُدٰى’ya matuftur. الْحَقِّ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.
لِ harfi, يُظْهِرَهُ fiilini gizli اَنْ ’le nasb ederek manasını sebep bildiren masdara çeviren cer harfidir.
اَنْ ve masdar-ı müevvel, لِ harfi ile birlikte اَرْسَلَ fiiline müteallıktır.
يُظْهِرَهُ mansub muzari fiilidir. Faili müstetir olup takdiri هُو ’dir.
Muttasıl zamir هُ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur. عَلَى الدّ۪ينِ car mecruru يُظْهِرَهُ fiiline müteallıktır.
كُلِّه۪ kelimesi الدّ۪ينِ ‘yi tekit etmek içindir.
وَلَوْ كَرِهَ الْمُشْرِكُونَ
وَ haliyyedir. لَوْ gayr-ı cazim şart harfidir. Cümleye muzâf olur. كَرِهَ şart fiili olup fetha üzere mebni mazi fiildir.
الْمُشْرِكُونَ fail olup ref alameti وَ ’dır. Cemi müzekker kelimeler harfle îrablanır.
الْمُشْرِكُونَ sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan if’al babının ism-i failidir.
İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
Şartın cevabı öncesinin delaletiyle mahzuftur. Takdiri, فسيظهر دين الحقّ على الدين كلّه şeklindedir.
هُوَ الَّـذ۪ٓي اَرْسَلَ رَسُولَهُ بِالْهُدٰى وَد۪ينِ الْحَقِّ لِيُظْهِرَهُ عَلَى الدّ۪ينِ كُلِّه۪ۙ وَلَوْ كَرِهَ الْمُشْرِكُونَ
İsim cümlesi formunda faide-i haber inkârî kelamdır. Cümlede müsnedin ism-i mevsûlle marife olması sonradan gelecek haberin önemini vurgulamanın yanında kasr ifade eder.
Bu ayet-i kerimelerde haberin ism-i mevsûlle marife gelmesi kasr-ı hakiki içindir. İlaveten ism-i mevsûlun tercih edilmesi; mahlukâtın sıla cümlesindeki işlerle çok meşgul olduğunu ifade ettiği gibi; ism-i mevsûlden sonra gelecek sıla cümlesini merakla beklemeye de sevk eder. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
هُوَ الَّذِي أرْسَلَ رَسُولَهُ cümlesinde kasr vardır. Bu nûra sahip olan vahyi başkası değil sadece O gönderir, demektir. O halde nasıl olur da inatçı inkârcıların resulü susturmasına izin verebilir? Burada ismi mevsûlun gelmesi, sılanın ويَأْبى اللَّهُ إلّا أنْ يُتِمَّ نُورَهُ cümlesinin illetini beyan etmesi içindir. İslam’dan بِالهُدى ودِينِ الحَقِّ şeklinde bahsedilmesi fazlını vurgulamak ve onların hidayet ve hak üzere bulunmadıklarına tariz içindir. (Âşûr)
Mevsûlün sılası olan … اَرْسَلَ رَسُولَهُ, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Sebep bildiren harf-i cer لِ’nin gizli أنْ’le masdar yaptığı …يُظْهِرَهُ عَلَى cümlesi, mansub mahalde اَرْسَلَ fiiline müteallıktır. Masdar-ı müevvel cümlesi, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Hal cümlesi olan وَلَوْ كَرِهَ الْمُشْرِكُونَ, şart üslubunda haberî isnaddır. Mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelam olan bu cümle şarttır. Takdiri, فسيظهر دين الحقّ على الدين كلّه (hak dini bütün dinlere galip kılacaktır) olan cevap, öncesinin delaletiyle hazfedilmiştir.
Şart cümlesinin mazi fiil sıygasında gelmesi müşriklerin gelecekte de bu durumdan hoşlanmayacaklarının işaretidir.
Nahivcilere göre şart fiili olarak kullanılan mazi fiil gelecek zaman ifade eder. (Fâdıl Sâlih Samerrâî, Beyânî Tefsir Yolu, c. 2, s. 88)
على الدين ,كلّه için tekid ifade eder.
رَسُولَهُ izafetinde Allah Teâlâ’ya ait zamire muzâf olan رَسُولَ, şan ve şeref kazanmıştır.
بِالْهُدٰى - الدّ۪ينِ arasında mürâât-ı nazîr vardır.
اَرْسَلَ - رَسُولَهُ kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
لِيُظْهِرَهُ yani böylece Peygamberi (s.a.) bütün dinlere -yani din müntesiplerine- galip getirecektir; ya da hak dini bütün dinlere galip kılacaktır. (Keşşâf)